ADAKMER, ADAYAZ HARMONİSİ…
Kent, denize rağmen kent merkezi ve civar semtleriyle yavan yerleşke birimlerine, işe, aşa, göçe ve akraba hemşeri kayırmacılığına göre güncellenince, yerel duyarsızlık baş köşeye kondurulur. Zamanla kuru laf ve kof savunmayla işin içinden çıkılamaz. Ve elbette kısası adayaz, uzunu adalı yazarlar ve şairler için yaşanmaz hale gelir adakmer. Dört bir yan adakmer, adam sende vasfıyla kendini görüntüde kültür ve sanata adamış, örüntüde kuşgana adamlar ve kulyuç kadınlar merkezi. Kodu akmerkez modu akmarkiz, mottosu kuş kafesi. Direkt açılımı, hisseleri gittikçe ucuzlayan açık veya yarı açık kültür ve sanat hapishanesi. Merkezi adı, edebi yatırım ortaklığı markajı. Saçılımı, misyonu ve işlevselliği dolayısıyla asla çoğalmaması gereken umacı, damacı çok bilir kuşak sarmalı. Kendini kalburüstü görenlere sabun köpüğünden fotokinezi. Fotosentez sentezi. Paralel kâinatın kuşlak merkezi…
Bir yıl bir gün bu ayrıcalıklı kusur kutbunda, laf ola kusursuzluk tasarlanıp ileri cins Demoklesin kılıcı sallandı. Derya içinde zerre, kuş beyinli ucube çığırtkanlar çığlık çığlığa damokratlık tasladı. Ve o biçim kıyaslamayla asla ilerleme kaydedilemeyeceği anında netleşti. Küflü bir tuhaf tufan koptu. Çağrıya kulak asanlara pratik kumpir bilgeliği ve cinaslı kuir çalkantısı harmanlandı. Kumpanyacıların kumpası tutmayınca, mevzu teke top kamplaşmayla da kıvırılamayınca, ayrıntılarda gizlenen ağır kusurlu oryantalizm, ortamı gericiliği işleme koydu. Hemen hemboy, herboy şemsiye edebiyle, edebiyatın tahrip ve talanı demlendi. Edip edilgenliği hortlatıldı. Böylece direkt veya endirekt kentsel dolaplara sığınan yüzde yüz safsatacılarla, yüzleşme fırsatı doğdu. Çünkü er ya da geç doğan bu kargaşada gözün gör dediğini görmek değildi görmek. Kimin abası yanık, kimin yüreği yanık görüldü. Görmek demek, gerilemeden yükselmek, durmadan yükselişin gerçek yüksekliğini görmek demek. Gerilmeden, pik dip kulvarında en yükseği arzulamak ve de malum hususu anlamak demek. Zaten habis mantık ürünü hususi maskaralığa hiç de gerek yoktu demek. Mavi göğün hududu yoktur ve Denize düşen emanet hayatın parolası tam da budur demek. Emek, ereği gereği emanete hıyanet etmeden tükenmez umutla, mutlu yarınları görmek demek. Bir yıl bir gün ablukada abartısız bunlar yaşandı ve vekil değil meclis kaybetti...
Meclisin güvenirliği kalmadı. Sözde her türden kültüre ve kültürel kimliklere, sanata ve sanatçılara, deneyime ve bilgi birikimine, dile ve yazına destek penceresinde cam kırıldı. Canların genel bakışına sunulan sınırsız imkân, kasıtlı kısıtlandı. Birden şekillenen yanlı pratikle nitelik es geçildi. Farklı kültür kümelerince katlanan yanlışlar, nicelik önünde eşitlendi. Nice eşik hızla atlanınca, atakanlık öyle bir hal aldı ki hazzın bir adım öncesi ve bir atımlık sonrası unutuldu. Naçizane saptama nice vaaz artık vaziyeti kurtaramaz. Günden güne güvence altına alınmış sanılan tüm karakteristik özellikler ve doğal kazanımlar bir bir yitirilir. Muazzam sanılan bağlantılar zayıflar ve kusursuzluk sarkacı da zedelenir. Devamında filan feşmekan sapağında bal teknesine ihanet başlar. Adakların izi silinir, adakmer tümden inanılmaz düşük profile kurban gider…
Adayaz gönüllüsü olmak, tarihsel gerçekliği arsızca görmezden gelip, yüksek perdeden üstün yetenek, özel yaratı, özgün ve özgürlük sevdası pompalamak değil. Bizzat harikulade insanların harcanmaya çalışılmasına şerh koymak. Bu son on yılların yüksek gerilimli çarpılmasının yanı sıra akıl almaz görgüsüzlük ve körlük ayıbına parmak basmak. Yadsınamaz acı gerçeğe paralel, parakültür geliştirilmesiyle çok şey unutturulmuş, derinlik ve çeşitlik kazandırılması gereken realite sair kuir saplantılarla bir biçimiyle durdurulmuş olabilir. Hal böyle olunca, hoşgörü ve özgürlük ortamı yok edilince, merkezi idarenin yoz kültür dayatısı dallanıp budaklanınca, isyan en ücra merkezlere dek taşınır. Ve meri merkezlerde her türden yozlaşıyı bilerek ayrımsız korumak, bilmeyerek geliştirmek ve saklamak hatta geleceğe taşıyan mekanizmaları kullanarak tek düze banalliğe sığınmak, adakmer cenahını acze, adayaz canlanışını da kalbe düşürür. Doğru bakılsa yamuk arenada neler sahneleniyor görülecek, görmezden gelinenler de bir bir dev aynasına yansıyacak...
Yana yakıla keskin siyasal çalkantıların uzağında tasarlanan ilimler ve ilgililer tasnifi, mevcut gelenekçi yapıda ısrarcılığın gizliden dışa vurumudur. Yani normale, katı norm veya esnek form önermekle çağın çok ilerisinde olunduğu kanıtlanamaz. Bu olsa olsa nesnel değerlendirmelerden ve eylemden kopuştur. Eyyamcı alışkanlıkla ve sair yaklaşımlarla ve kuir kurguyla varsayılan tıkanıklığın açılması da mümkün olamaz. Çünkü dönem itibariyle uygulanabilirliği makul tercihler bile artık aşırı düşündürücü. Düşünceye engel önyargıların tuzağında steril kalmak ise epeyce zor. Akıl yolunu savunanlar azınlıkta kalmış, eril dişil yakıştırması kutlu yolculuğa taş koymuş. O halde olayların materyalist felsefeyle, toplumların diyalektik gerçeklik doğrultuda incelenmesi gerektiğini savunmaktan geri durulamaz asla…
Aslolan kent. Kentliler bilimsel duyarlıktan uzaklaştıkça, kentokratlar yasa dışılığı marifetmiş gibi zırhlandırır. Merkezi otorite kalıcı ve sağlıklı çözüm üretemediğinden hep bunları kullanır. Geniş halk kesimleri kent içinde kentler, kent dışında civar semtler kurar. Peri masallarına inat, sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların doğmasını kolaylaştıran bu yerleşke adaletsizliği el birliğiyle salt sömürüye zemin oluşturur. Bu açık realite, resmen insani sınırları aşan eserlerle güçlenir. Esrik eserler bir kaç merkezde toplanır. İlhamcı ve vahiyci statiko, evrensel düşünceye, felsefenin kendine yol açacak metotlarına şans bırakmaz. Yani bilimsel düşüncenin meşruluğunu çağın gerisinde bırakan her ne varsa ve sair ve kuir desteklenir. İradeyi rasyonel düşünceye ve gerçekçi temellere göre açılımlayanlara düşman kesilmek hepsinin harcıdır. Kültürel etkinlik alanlarında veya sanatsal klik merkezlerinde yönlendirici ve güdümleyici işlev üstlenilmesini engellemek de büyük fotoğrafın arabıdır. O yüzden idari bakımdan iktidarlara bağımlı kültür ve sanat kurumları, çoğaltılmamalı bir an evvel özerkleşmeli, özel kültür ve sanat merkezleri çoğalmamalı özgürleştirilmelidir. Çoğunluğu tutsak eden belli belirsiz kırmızı çizgi anlayışıyla, azınlık faydasına siyasi ve keyfi yasaklamalarla, kültürel zenginliklerin korunması, duyurulması ve tanıtımı, toplumsallaşması ve öğrenilmesi elbette gecikir.
Bir yıl bir gün bu ayrılıkçı ayrıcalıklı hasar tavrıyla, görsel ve yazılı kültürel gelişmeler ve çalışmalar mutlaka adayaz hanesine yazılır. Adamakıllı da yazılır. Adakmer ise sanatsal etkinlik ve duyarlığın merkezi olma vasfını, küçülen ölçütlerin dışına çıkaramaz. Dostlar alışverişte görsün sorgulama ve getir götür tartışmalarla evrensel kültür düzeyine ulaşmak hayal olur. Ve kent, denize rağmen kent merkezi ve civar semtleriyle yavan yerleşke harmonisini yaşar…