SOKAKBAŞI
Şan olsun diye Şam’dan olmak,
şamtatlısı kıvamında ağdalı günlere geçici konular düşünmektir…
Hayat kimin peşinde
olunduğu bilinmeden gerilimli sokaklara taşır bazen korkak kovan adımları. Sonra
bir hayalsi kımıltı belirir karanlığın homurtularından. Her sokak başında her yol
ayrımında bilinen kopkoyu gölgeler. Kafanın içinde zar zor duyulan karmaşık
sesler. Öylesine uzaksı mırıltılar ve fısıltılar. Sonra anlaşılır her şey. Sonradan
alışılır. Zorla.
Zamanla uçar adımlarla
geçilir korkaklık Köprüsü. Tam azıtacak tozutacakken garip bir kendine geliş faslı
gerçekleşir. Surlar desteklenir. iştah açıcı
bir deneyim sonrası yine bilinmeze yolculuk başlar. Yine sokaklar.
Hep kuşatılma ve hep kurtuluşu göremeyiş. Derin sorgulanmaya neden nefes
darlığı. İmdat yok asla. Gece karanlık, gene karanlık. Gene anlık telaş.
Sonra bir köşeye saklanıp klişe dönemleri kolayca geçirme komedisi. Hayat
bu…
Hayat bu bazen yolundan
başka yollara sürer yolcuyu. Başkasının yolunda ikinci yaşamlara yaratılan
yalnızlığın az bilinir ama çok öğrenilir sokaklarına. Çepeçevrili anılar
aldatır bir başınalığı bazen. Kalabalığın
diyarında yersizliği dayar şakağa. Ve aklın tuzağında sessizliğe tapış
gerçekleşir.
Hayat dağınık kafalı her
kimi yakalarsa yakalasın yüz yaşında da olsa dünyaya uyum sağlamaya
yakınlaştırır. Yetkinleştirir. Sokaklara salar.
Sokaklar yatıştırır.
Tedirgin gülüşler gömülüdür sokak başlarına. Başlar en küçültücü isteklere
başkaldırı kaldırımlarda. Uysal görünüşlü zayıf yüzlü gölgemsi kımıltılar
sıkıntıları yer. Kımıldar umut. Umut
kesilmez asla.
Envanteri tutulamayan
sokaklara yetki, liyakat boca edilir. Borca açık çek, korkunun hesabını
tutanlar sokak başından kaybolurlar. Gerçekler kulislere, tartışmalara açılır. Sonra
hayali bir efsane, eksik fırsatları dağıtır herkese. En sonra sokak demokrasisi
gerçekleşir. Ucuz demokrasi kuşatması…
Her sokak başında tuhaf
bir yanılgıdır, arpalık kesilince sokağa çıkma yasağı. Yasaklar başlar. Karşı
şiddet gerçekleşir. Sonra bakılır ki büyük haksızlık olmuş. Yaptırımlar
kaldırımında kapkara gölgeler nefret hesabını duvarlara işler. Dar sokaklarda
iç içe yaşanır bir müddet, muhteşem direniş namı hesabına.
Ve direniş gerçekleşir,
herhangi bir kentin sokaklarında. Memlekete yayılır. Skandal boyutlarında fısıltılar
yer bitirir zamanı. Sokak başlarında…
Zamansız imdat çıkışı
çekilir. Çekilir sular. Susup yutmaca anında biter sokaklara. Dolaşmaca artar. Her
sokak başında memleket Hasreti. İfşa edilemez ağırlıkta şatafat. Şan olsun diye
şambaba tutarsızlığı.
Yani tutuk tutkulu filler
tepişir, çimler ezilir. Yine…
MUTABAKAT MUHTIRASI
Çılgınca arsız yersiz köpürüşlerin
sonu, aç kurtlar gibi mutabakat aramak olur. Ve mutabakat muhtırası günleri
başlar. İçinde otuz kilometre çektirme, yüz küsur saatlik işlemi tamamlama
sureleri saklıdır.
Dıştan içe süre beklemeden
kabuğuna çekilmeler…
Sayfalar dolusu atıp
tutulan, eski kıtanın kolonicileri ile hesaplaşma aniden biter. Etkin devletler
kıskacında, komplo teorileri ile boğuşma başlar. İzne tabi, zayıf öngörülü
tavırla, yatay yaptırımlara dahil olma ve manyetik alan ölçüsüzlüğü kendini
hissettirir. Nereye kadar mutabakat, kaç kere
muhtıra bilmecesi. Bilmece budur.
Bilmeceyi çözmek, enlem ve boylama çekilmiş arsızlığı kollamaktır. Fırsat
kovalamaktır. Çapraz kodlanmış temasları, zemin kaymalarını, mistik miskinliği,
ütopik misillemeleri ise sineye çekmektir.
Sonra mutabakat muhtırası…
Elde tutulanlar, emperyal gücün sınırsızlığında, çevresel çaba, kahır
ekseriyet, cazibeli pozisyonlar… yani her yerde aynı tutkudur. Hem de hiçbir
şeyin gizli kalmayacağı belliyken. Akrostik yangın, disiplinsiz perspektif, tek
doğrusu olmasa da sayfalar dolusu çözülemez gerçeklik. Boş atışmalar.
Atışalanında cilim çamurlar, alim bataklığı ve kutsal engizitör modeli.
Model tutmayınca da mutabakat muhtırası…
Çünkü gelenek unutulunca gelecek kararır, makam dilenciliği ve mekan
derecelendirmeleri ise lafta kalır. Saraylar sınıfta kalır. Abluka abartması,
gitti mi gider heyecanı ve kamplaşmalar ile sunulu devasa yetkiler harcanır.
Sınırlar aşılır ama ansızın başa dönülür. Muhtariyette gözü olanların olmayanların
ziyaretleri başlar. İade-i ziyaretler yapılır ve hiç anlaşılamayacak efsaneler,
hikâyeler monarşik otorite muhataplığı masaya yatırılır. Yarınlar da maksat
sözü geçenlerden olma hayalidir. Vebali de çok ağırdır. Ütopyalara devlet
mührünü vurmak pahalıya patlar. Sonuç rasputini bulmaktır.
Yani envai çeşit hesaplar tutmayınca, mutabakat muhtırası…
Hattı zatında literature girmiş ne varsa, hattın ötesini reddediş ile
başlayan tavırsızlıktır baş ağrıtan. Bağış yollu tesadüflere kalmış lafta mutluluktur
tezgahlanan. Raflık muştularına ise asla inanılmayan. Yedi düveli denize dolduranlardan olmanın yüceliğidir
harcanan. Yani boşa giden yıllardır yaşanan ve yasaklanan.
Sonra, yıllardan sonra duruma mutabakat muhtırası…
Muhitten muhite değişen, soldan sağa soluklanan ise zulümdür. Aslı
prokatif cinlik, kliniksel vaka olan. Getirisi, yükselen dincilik, temelli faşizmdir.
Hem suçlu hem güçlü hazımsızlığıyla kor ateştir köşe bucak yayılan.
Tam sihirli bir şeyler olmak üzereyken babında mutabakat muhtırası…
Kıyamet kargaşası, mitolojik çağlardan bugüne hep karşılaşılandır. Aynı
çekişme, gaflet, delalet ve ihanet. Yani arabın şamında aranan kurumsal mazi
hayalciliği. Proje yağcılığı. Küresel anarşi,
despotizm ve otoriter işbirlikçilik. Süpürgelik. Kuruyan topraklara denk rejim
şematiği budur açıkça.
Duvarlar kurarak, dut yemiş bülbül dolaşması, derebeyi dalaşmasıdır
aklanmaya çalışılan. Vakti zamanında kararan denizleri aşıp, sonrası çölde, gölde
boğulmadır.
Sonra değerleri normale döndürmeye destek arayışı ve mutabakat muhtırasıdır…
RASTPUTİN
Rasputin hipnotik papaz. Rus
yakın tarihinde etkileyici bir karakter. Çarlık Rusya’sının iktidar hırsına
bürünmüş din taciri. Dincisi. Yegâne ilham kaynağı etrafın din eksikliği. Alkolle
harmanlanan, serkeş skopiti deliliği. Kelepir keşişlik…
Mevcudiyetine temel mistik
bir şifacı olarak isim yapması ve Çar ailesi ile yakınlaşması. Baş döndüren yükselişi
getiren, şöhretin doruğuna çıkartan bu. Diğer yandan divaneliği zırh edinerek
Tanrı ve Meryem'i gördüğü ifadeleriyle, gelecekten haber vermeye kadar
yeltenmesi de bir etken. Grup orjisi tertiplerinden
çıkma, süzme aklıyla dinciliği seksüel güdülerle ilişkilendirmesi de.
İlişkilerinin yanı sıra aynı dönemlerde Ortodoks Kilisesi'nin çöküş
yaşaması, onu kısa zamanda mistik kurtarıcı rolüne soyundurdu. Kısa zamanda hayran
kitlesi büyüdü. Rus çiftçisi ve ailesinin sefillik boyutunda yaşamaya mahkûmiyeti
de Rasputin’e trans halinde yakınlaşmayı, yakın takibi sağladı. Büyülenme
yaygınlaştı.
Köyünden çıkıp, Kazan'a vardığı günden itibaren namı zihinlere iyice kazınmıştıı. Tanrı adamı konumunda, Ruhani
dini bir lider olarak görülmeye başlandı. İnsanları hipnotize edercesine etkisi
altına alması gücünü artırdı. Küstahlaşma derecesine varan tavrını, ruhsal
rehber seansları ile birleştirdi. Kehanet derecesindeki durum tespitleri de tüm
bunları eklenince Rasputin’e başkent yolu açıldı.
Başkentte temasları ve çok basit öngörüleri tutunca Ruhani Akademi onu
Rusya'nın yeni kurtarıcısı olarak lanse etti. Dini geriliği lehine kullanan Rasputin
gaybı haber veren papaz popülaritesine erişti. Söylemi peygamber söylemine
benzetilmeye başlandı. Gazetelere bolca haber oldu. Başkent sosyetesinin
aranılan vaizi ve seansçısı kesildi.
Ve saray çevresinden dostlar edinerek çar ve çariçeye kadar ulaştı. Kendini
de aşan kudretini, politikada kullanmasıyla yarattığı dalga genişledikçe
genişledi. Özellikle Birinci Dünya Savaşı'nda Çar, ordusunun başına geçtiğinde
saray Çarsız kalınca Rasputin rol çalmaya başladı. Çariçe ile birlikte iç
siyasete yön verdi. Neredeyse baş danışmanlık etti. Rusya’yı yönetti. Takipçileri
daha da arttı. Kutsal üçlü kutlamaları bile bu gizemli beraberliği bozamadı. Öyle
bir karaktere evrildi ki etrafına korku çemberi kuruldu.
Çember daraldı. Çariçenin sırdaşı ve oğlunun şifacısı olmayı ilerletmesi,
Rusya'nın çok kötü günlerden geçtiğini bilen muhaliflerin ve Saray erkanının
düşmanlığını pekiştirdi. Tanrısal talimatlı olduğuna inanılan kimliği aslında Rasputin’i
sona doğru yaklaştırdı. Sarayın izole ve debdebeli yaşamından dolayı sonu
adımladığının pek farkına varamadı.
Hele Çarı ve oligarşisini devirmek için çalışan Bolşevikler birinci
sırada Rusya’nın resmen yok edilmesi gereken tek unsuru haline geldi…
Çok geçmeden de Çar’a ve Rasputin’e nefretin temsilcileri, Çar’a denk mevkie
yerleşmiş bu hipnozcu papazı Neva'nın buzlu sularına gömdüler…
Yani son Çar dönemi Rus tarihine bir nevi damga vuran bu doğaüstü önsezi
üstadı kendi geleceğini göremedi. Tatar Prens Yusupov’un Sarayı’nda kendisi
için hazırlanan komployu hissedemedi. Gerçi uydurma bir mektupta ölümü ve
sonrasına ilişkin kehanetler sergilediği, her şeyi bildiği varsayımları ileri
sürülse de kaybeden o oldu.
Tüm renkli rüyaların boş olduğu Rasputin’in ölümü ile tarihe not olarak düşüldü…
EMPERYAL KIYIM
Emperyalizmin at oynattığı dünya ve üzerinde kurulan
saltanatlar günü gelecek silkelenecek. Koca dünya uyanacak, milletler ayağa
kalkacak. Sömürü düzeni yerle bir edilecek. Tarih böyle işliyor. O yüzden şu
kavramsal metot ile uyarılır büyük sermaye; “Bütün ulusal Kurtuluş hareketleri
komünist olmaya mahkûmdur. Bu sebeple ezilmelidir…” Böyle korkutulur…
Büyük sermaye her dakika her türlü siyasal başkaldırıları ve
bağımsızlık mücadelesini emperyalizme karşı her karşı duruşu bastırma kuramları
geliştirir; “Ulusal Kurtuluş hareketlerinde gerilla
metotlarına başvuran, silahlanan milliyetçiler yok edilmelidir. Anti komünist
olsalar bile”
Emperyalist güçler, devrimci teori ve pratiği
bastırıcı güçleri tesis eder. Resmi devlet güçleri, paralı askerler, yarı
askerlere destekçi açık veya gizli örgütler kurar. Bu örgütler birçok şiddet ve
suikastları yapar. Suç antiemperyalistlere atılır. Askeri darbelere de kaynak
budur. Darbe meşruiyetini sağladığında; “ Askeri yardımların temel amacı, ülke
askerlerini ve diğerlerini emperyalist anlayışa göre eğitmek ve gelecekte
onlardan, ülke yönetiminde yararlanılacakları yaratmaktır…”
Emperyalizmin iz sürücüleri özellikle doğrudan
orduların içine sızarak, üst komuta düzeyine çıkacakları yetiştirmek ve
gerektiğinde ülke yönetimine koyacak konuma getirmeye çalışırlar. Onları önemli
marifetlerle donatırlar.
Mevcut durum değişmeye meyillenince veya emperyalist
düzeni yıkmaya dönük eylemlilik oluşunca bunlar ortaya çıkar…
Başa geleceklerin kestirilemediği uzun
dönemlerin başlangıcı. Gerçekleşmesi düşünülemeyeceklerin yaşanması. Kötü
günler güncellenir.
Son Nokta; ” Muhalefetin parçalanması ve boğulmaması…”
noktasıdır…
Devrimci muhalefet anlayışının her türlü
şiddeti barındıran yöntemlerle bastırılıp ezilmesi emperyalizmin en maharetli
olduğu şeydir. anti-emperyalist akımın yolunun kesilmesi her türden gerici-dinci
akımlarının önce örgütlenmesi sonra kullanılmasıdır.
Her türlü enstrüman rağmen mücadelenin yönü
kayba yöneldiğinde ise iç savaş hamlesine geçilir. Ve komünistleşen çıkış ezilir.
Sonrasında emperyal kıyım acımasızca işler.
İşler emperyalizmin arzuladığı seviyeye gelene dek…
GÜNEŞ
Güneş doğduğunda canlanır hayat. Hayatın tıkırtıları çok
yakından gelir. Anıların üzerine an doğar. Üzerine toprak serili hayatlar
ısınır. Pencerelerdeki kara perdeler açılır. Günler sımsıcak ama yürekler
buzdur hala.
Her şeyin çok güzel olmasına daha zaman vardır. Çünkü
yüreklerin kara kıştan kurtulması zordur. Ama hiç olmayacak değildir. Akıl
hazinesi hazneye mermiyi verdiğinde olur. Bir kere karun hazineleri artık
tehlikededir.
Kâğıt, mürekkep ve baskı kokusu tüm korkuların üstesinden
gelir. Kültür, bilgi ve bilim her barikatı yıkar aşar. Artık güneş doğdu. Her
şeyin çok güzel olmasına meşale yakıldı. Koltuğa çakılanların utku nutku
tutuldu. On yıllarca talanda olanları, iç edilenlerin elden gitme korkusu
sardı. Şaşkınlık konuşmalarda. Dizini dövme heyecanı ortalıkta.
Bugünler değerlidir. Etrafında dönen ve kendi enerjisini üretemeyen
farklı çaptaki gezegenlerden oluşan bir düzenekte elipsi yörüngeler çizme devri
normal. Bir ileri aşaması görüntü evrimi. Güneş sisteminin beş milyar yaşına
hürmeten uydulaşmak da teleskobun önünde cereyan ediyor.
Artık güneşe yakınlık mesele. Yakar yakınlaşanı…
Güneş tutulması çok uzun zamandan sonra yaşandı. Güneş tam
örtülecekken yeni bir evre çerçevesinde ışık patlaması yaşandı. Gölge kalktı. Bir
yenisi için 375 Yıl beklenecek artık.
Mantık çağında çağı yakalamaktır bütün mesele. Gözlemevleri
inşa edilsin tepelere. O tepelerden daha tepede en üst noktadadır Güneş'in evi.
Kralın hazinesi…
Nice tüccar kafalar ve korsanlar yüzyıllardır sessiz sedasız
ulaşmaya çalışırlar, Güneşin doğduğu yere. Oradaki fetihlerin ganimetini
Güneşin battığı yere taşımak için.
Güneşin en garip avlulardan geçişini bilinçaltına
hapsetmekle de batar Güneş. En duygusal ışıklarla canlanır doğa. Bir şeylerin
gölgesi düşer yeryüzüne. Ve anı en mükemmel sorgulama başlar. Evren sorgulanır.
Artık güneş doğduğunda bir şeylerin farkındalığı artar. Suskunluk
sergileyenler bile bir eksik bir fazla fısıltılarla dökülür. Nihayet seri halde
tek başına uzun yolculara çıkılır.
Yolculuk güneşe. Güneşe koşmaktır özgürlük. Güneş battığında
akınlar durulur. Ve canlanır hayat tıkırtıları, yayılır geleceğe.
Üzerine yakamoz serili denizlere doğar ay parçası…
SOYUT
Soyut varsayımlar hep tehlike saçar. Etkileşim süreçleri
değişken olsa da özel durumlar daima etki altına girmeyi veya isyanı belirler. Olağanüstü
güçlerin kullanılması ve gösterilmesi örnek çeşitliliği bozar. Nitelik
düşmesini hızlandırır. Nicelik tecrit edilir. Ve soyuta somut muamelesi başlar.
Somuta soyut müdahalesi…
Başlangıçta gerçek olanı olmayandan ayırma güdüsü de
zedelenir. Öyle ki içtimai hayat, hal ve tabiat soyut kaide ve usuller
çerçevesine hapsedilir. Adeta kendiliğinden yaratılan bir mahiyet tüm
mahremiyeti içine Çeker. Yok eder. Ve ortaya çıkan soyut bilimsellik bütüne
belli amaçlar doğrultusunda birileri aracılığıyla hükmeder.
Karşıt görüş sergileme değişik düşün, metot ve yorumlar uygulanamaz
ölçütünde değerlenir. Ampirik bilgi, uyuşmaz öngörü ve bilimsel temelsizlik
soyut kavramlar işgalini artırır. Soyutizm her şeyi fetheder.
Soyut ide, kehanet sıkışmış saray köşelerinde
kıstırdıklarını yapay inanç ve ince his ile bilinen ve varlıklaşan bedenlere
dönüştürür. Kavramlardan soyutlar. Soyut anlak güç kaybeder. Rejim daha
güçlenir.
Soyuta bel bağlanınca,
divan durulunca akla savaş kazınır. Kazındıkça tabloya marifetli görüntüler
girer. Tankı topu doğrultulur. Çünkü soyut emperyalizm perspektifinden geçmiş
klişe tabular tehlike saçar…
Hamasi nutuklar ile gerçeğin görülmesi önlenir. Soyut
gerçeklik yanardağların suskunluğunda uydular ve uydurmalar profilini somutlar.
Nice tezat, ayrım, kırmızıçizgiler vahşiliklere
yol açar.
Soyut kapitalizmin somut vahşiliği ve etkisi süper
olur. Olağanüstü değerler silahlı isyana
teşvik edilir. Absürt ve soyut etkili konuşma etkisiz sunum sonunda her şey
iletişim ayıbıdır. Utanç boyutunda alt metindir. Alt başlıktır.
Başlangıçta soyut olanı anlama duygusu ve merakı vardır. Ayırt
etme içgüdüsü zayıfladıkça her şey normalden sayılır.
Akıl zedelenmesidir yaşanan. Zekâ arayışı en somut
gerçekliktir. Nitelendirme yarışı yaşamın ereğidir. Erdikçe sınırda yaşamak ve
kontrol edilememektedir doğan. Doğan meşru iddialar bile teferruat sayılır. En
iyi ihtimalle ortaya çıkan sonuç soyut gerçeklik somut yıkımdır.
Bütün analizler sarpa sarınca da dünya soyut, soyut
gerçeklik somut olur. Dünya cennet, cennet iktidar faslı. Kuru inat soyuta doymuş
akılla, soyuta soyunmuş beden çatışmasıdır.
Aslında Vicdan sıfırlaması,
can stoklanması yaşanır. İşte o aşamada bazı varsayımlar vardır ki çok
tehlike saçar…
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINA
MEKTUP
Tarihsel ilginçlik 1974
yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı ile tekrarlanır. ABD ambargo
uygulayınca maddi destekler de kesilmiş ve devlet bütçesinde gider faslı
olmayan devlet kayıtlarında bahsi geçmeyen bir kurum içi kurum açığa düşmüştü.
Genelkurmay içinde ‘askeri özel harp dairesi-Sivil kontrgerilla pratiği’…
Başbakan Bülent Ecevit tırmanan, tırmandırılan karanlık eylemleri 1959'da ABD ile imzalanan
ikili dolaylı saldırı anlaşması ile kurulan ve masrafları örtülü ödenekten karşılanan bu örgütsel yapıya bağlar. Ve 77 Mayısında
Cumhurbaşkanlığı makamına bir mektup yazar. Makama mektupta tüm ayrıntıları
iletir; “adı geçen örgüt gerilla ve kontgerilla
savaşları için ve her türlü yeraltı faaliyetleri için planlar yapar. İnsanlar
yetiştirir. Hukuk dışıdır ve gizlilik içinde çalışır. ABD mali desteği 1974'te
kesilmiştir. O yüzden gördükleri eğitimi Türkiye'deki şiddet eylemlerinde
kullananların bulunduğu güçlü olasılıktır. Çünkü birçok eylemlerden bazısı
görünürdeki çoluk çocuk tarafından değil, ancak güçlü bir örgüt tarafından
düzenlenebilir niteliktedir…”
İlginç ama acı olan, ABD'nin durduk yere Türkiye iç güvenliği ile ilgili
bir yarı askeri örgüt kurup, parasını ödeyip, bizzat yönetmesidir. Yönetmekle
kalmayıp başka işlere de yarı gizli kullanmasıdır.
Değil mi ki, ABD solcu rejim ve hükümetleri devirmek için hep yerli
güçleri eğitip, silah ve malzeme ile donatılmış, kuvvetler haline getirir ve iç
güvenliği tehdit edecek biçimde sahneye sürer. Türkiye’de de sürmüştür.
Ecevit mektubuna konu olan bu ciddi organizasyonu Cumhurbaşkanlığı makamına
hem mektupla hem de tarihe kaydetmiştir…
Öyle ki 80 faşist darbesine kadar bu kamp-kadrosu ateşi artıran bir
rolde, ABD karşıtı gelişen tüm muhalif eylemlere karşı koyan bir moda
dönüşmüştür. Birçok olay tertip edilmiş, yağma ve katliamlar organize
edilmiştir. hem de tüm maaş ve giderler ABD tarafından ödenerek, denetlenerek.
Anlaşmayla sabittir; “yerel kuvvetlerin tüm komuta ve idari organları
ABD uzmanları tarafından kontrol edilmeli. Ama kontrol kamuoyundan gizlenmeli,
çok gizli tutulmalıdır…”
Başbakanın, Cumhurbaşkanlığı makamına yazdığı mektup özünde ABD'nin
devlet yönetimde aktif rol aldığı ve kontrolü daima legal, illegal metotlarla
elinde tuttuğuna işaret ediyor. Gösteriyor. Özellikle faşist güçlerin mali
yönden desteklendiği ise açık. Hatta güvenlik ve istihbarat örgütlenmelerine
sızmışlık açık seçik ortada.
Asıl tehlike ise mektup ve mektuplar ötesi. Elbette tepe yöneticiler her
şeyi biliyor. Bilmezden geliyorlar; “Türkiye'nin siyasal bağımsızlığına ve
toprak bütünlüğüne karşı her türlü tehdit, gayet ciddi tetkik edilir. Doğrudan
veya dolaylı saldırı, sızma, yıkıcı faaliyetler ve sivil saldırıda ABD
Türkiye'ye müdahale eder. Yardımda bulunur…”
Yok, canım olmaz öyle şey diyenler yarın öbür gün eften püften bir
sebeple bu anlaşma maddesi gerçekleştiğinde, emperyalist saldırıya direnenler
cephesinde yer alacaklar mı almayacaklar mı mesele budur. ABD’nin korkusu da…
Öyle ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı bile gizli güç karşısında yalnız
kalır. Yalnız bırakılır. Ve Cumhurbaşkanlığı makamına mektupta ilan ettiği realite
kayda geçer. Sonraki yıllarda kısa dönemli iktidarı yaşasa da eski hesaplar
açılır, beter gönderilir. Yakayı kurtaramaz.
Cumhurbaşkanlığı makamına açık mektup; bunlardan yakayı kurtarmak için, bu
avara kasnak mektup, harekât öncesi ve sonrası yaşananlar kesin delil, iyi bir
fırsat.
Yoksa tarih tekerrür eder, memleket çok acı çeker…
AVARA KASNAK MEKTUBU
SONRASI
Avara kasnak mektup ile önlenen
Kıbrıs müdahalesi sonunda ABD, Türkiye’de iktidarı dizayna el atar. Belki de
1964 Kıbrıs olayları ve Conson’un küstah mektubu Türkiye'ye yeni bir yol
haritası dayatmıştır.
Bir kere Türkiye
Cumhuriyeti'nin Mustafa Kemal'den sonraki ikinci adamı İnönü ve Partisi CHP
gözden düşmüştür, düşürülmüştür…
Hemen peşine ajan Portır
Ankara'ya yollanır. Ajan inceleme ve araştırmalarda bulunur. Bu arada AP
Kongresi'ne neden olacak bazı gelişmeler yaşanmıştır. Kongrede Demirel seçilir.
Demirel’in Conson ile çekilmiş fotoğrafı salonda elden ele
dolaşır.
Yeni namzet bulunmuştur…
Zaten ABD için; ” Türkiye'de demokrasi olup olmadığı hiç önemli değildir.
ABD'nin dediğinden çıkmama ve borçları muntazaman ödeyen bir idare olması kâfidir.
Yani kifayeti siyaset Kifayeti demokrasi...
Emperyalizme bağlılık ve kapitalist bağımlılık ülkenin kaderini
belirleyen ana unsurlardır. Gerisi hikâye. İstenende tırnak içinde bellidir.
ABD tek bir şeye bakar; Türkiye'de demokratik bir idare olmuş, şoven bir idare
kurulmuş, faşist cuntacı bir idare varmış, Dinci bir hükümet kurulmuş ona hiç
bakmaz. ABD yalnızca o memleketin, Türkiye'nin kendisine ne ölçüde tabi
olduğuna, kendi belirlediği politikalara ne dereceye kadar satelit olduğuna
bakar…”
Yani ABD açıkça uydu görevine uygun sivil idareler ister. Eğer buna
uygunu varsa onunla devam eder. Yoksa sivil ve askeri darbelerle kendi ideolojileri
doğrultusunda yetişmiş ve iş görecekleri iktidara monteler.
O yüzden avara kasnak mektubu sonrası dikleşen İnönü'nün yerine anında
Amerikancı bakış açısına göre hareket edecek birinin geçmesi hemen planlanır.
Böyle bir geçiş planı yoksa da pentagonvari hamleler buna yol açar.
Sonuç ortada.
Ayrıca garip bir tesadüftür ki kaos dönemleri sonrası başa gelen, başa
geçen mutlaka ABD kurumları ile direkt ilişkili tiplerdir. ve Türkiye'de
kurumların üst yönetim kadrolarında ve kilit noktalarında görevlendirilmiş
zatlardır. Bu zevat çoğunlukla özel burslarla ABD'de özel eğitim almış veya
özel seçilmişlerdir. Öyle ki bazen bu eğitim süzgecinden geçirme, yetiştirme
ile yetinilmemiş ABD vatandaşı bile yapılmışlardır.
Tam 55 yıl sonra avara kasnak bir mektubun tekrarı, bu nasıl bir işleyiştir
sorgulaması yapma zamanının geldiğinin açık göstergesidir. Siyasal gelişmelerin
derinliğine irdelenmesi, daha başka ne tavizler verildiği ve verileceğinin de
ifadesidir.
Siyasi bağımsızlığın on yıllardır siyasi-dini bağnazlığa dönüştüğü
Türkiye'de, ABD tarihsel süreçte taklit ettiği hangi projeyi hayata
geçirecektir mesele budur. On yıllardır iktidar olanların, demokrasiyi değil de
faşist karaktere dönüşmeyi seçmesi ve bunun desteklenmesi avara kasnak mektup
sonrasını da ortaya seriyor.
O yüzden Cumhurbaşkanlığı makamına, durumu özetleyen mektup zamanıdır…
AVARA KASNAK MEKTUP
Türkiye üzerindeki ABD
hegemonyası, tarihi belgelere geçmiş yarenliklerle, ikili yardım anlaşmalarıyla
perçinlenen zorlu bir dostluktur. Elde kalan ezeli düşmanlık, ebedi dostluk
yandaşlığıdır. Ve Türkiye'de öteki ABD’lileri memnun eden durumlar. Mektuplar. Nedendir
bilinmez bir türlü doğru okunamayan, rest çekilemeyen ve resetlenemeyen
mektuplar. Avara kasnak mektuplar…
Bu yağmacı düzenden yaklaşık
55 yıl önce Kıbrıs'a garantörlük anlaşması uyarınca planlanan bir müdahaleye
ABD vizesi çıkmaz. İkinci Adam Başbakan. İnönü. Ve Başkan Conson mektubu gelir.
Mektup daha o dönemde
Türkiye ABD ilişkilerini açıkça gözler önüne seren
bir mektuptur. Unutulmaz bir tarihi belge…
İkinci adam asla dahli olmadığı olaya şöyle bakıyor meseleye; “ Bütün
mücadeleler sonrasında peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi gün gelirler. Ondan
sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Bu meselenin üzerine tez vakitte gitmek
lazım.
Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemez, havanda
su döversiniz. Fakat zannetmeyin ki kolay iştir. Savuşturulan badireler hiç
kalır. Teşebbüs ettiğiniz de başa neler gelecek asla kestiremezsiniz” diyerek avara
kasnak mektubu ve süreci ibret alınacak biçimde özetler.
Tarihi mektuptaki Conson’un emredici ve küstah üslubuna İkinci Adam
gereken tepkiyi anında göstermiştir. Ve CIA hakkında rapor hazırlayacak kadar
ileri gidiyor. Hem de Türkiye
başkentinde yaşayan biri tarafından; “Çetin ceviz İnönü beklendiği üzere çok dik.
Son sözü ve izlediği Atatürk'ün milli politikası. İkili anlaşmalar, üsler ve
benzerleri gibi can sıkıcı sorunları tekrar ortaya atmaya çalışarak, hükümete
karşı tecavüzleri arttırmaktadır.
Bu sebeple herkes müttefik ki bu tehlikeli muhalefetin tedrici, şekilde
parçalanmasını ve bütün arzulanmayan sonuçları ile birlikte benzeri bir birlik
yaratmasını önlemek üzere boğulmasını tahrik eder, hatta buna zorlar…”
Gerçi müdahale on yıl kadar erteleniyor ama İnönü’nin onurlu dik duruşu
tarihe geçiyor…
Ve İkinci Adam kısa bir süre içinde hükümetten düşürülüyor…
Avara kasnak mektup göstermiştir ki; Ta 2. Paylaşım Savaşı'ndan kalma eski
püskü ABD malı silahların bile ne zaman nerede, kime ve nereye kullanılacağına
karar veremeyecek konumda bir ülke yaratılmıştır. Veya ülke böyle bir hale ve
acze düşürülmüştür. Mektup ile hizaya çekilmeye çalışılan iktidarlar başa
getirilmiştir. Rest çekenler ise düşürülmüştür.
Conson tam son derken, on yıllar sonra Turump ayarsızlığı. Karşılaşılan
avara kasnak bir mektup daha…
Zamanında İkinci Adam’ın cesaretle yaptığı gibi, resti çekip de
iktidardan düşürülmemek için, şimdilik mektubun ağır etkisine karşın, hafif tepki
verildi.
Türkiye üzerinde ABD hegemonyası bir kez daha kırılamadı…
KÜÇÜK AMERİKA
İkinci Dünya Savaşı biterken, Türkiye'de küçük Amerika
yaratma hevesi ve hedefi memleketi ileriki yıllarda içinden çıkılamaz
darboğazlara sürükledi. Can alıcı anlarda daima ABD belirleyici bir rol
üstlendiğinden işler hep sarpa sardı. Tüm aksiyonlar sadece ABD lehine
şekillendi. Şekillendirildi…
Atlatılan badirelerden sonra ise seçimler yoluyla, kurulan
partiler ve dizayn edilen hükümetler eliyle, somut koşullar ve temel çıkarlar
ABD politikalarına göre ayarlandı. Teknoloji transferi ve dış borçlanma
modeliyle, gelişme ve finans yabancı sermayeye endekslendi. ABD güdümündeki
büyük sermaye Türkiye ekonomisini zayıflattı. Zaaflarını bir bir çoğalttı.
Bağımlılığın daha da artmasını sağladı. Türkiye’ye daima
kendi üretim teknolojisini kuramayan, kendi üretemeyen bir model ne gerek var
diye dayatıldı. Böylece Türkiye emperyalist güçlerin istediği, bütünüyle dışa
bağımlı bir hale geldi. Daimi pazar olarak görüldü. Bu çizgide sınırsız ABD
propagandası yapıldı.
Hem de kendi eli ve kendi dilinden; “ABD yatırımları için
yeni ve daha iyi bir iklim yaratılmalıdır. Nitekim Türkiye gibi ülkelerde böyle
bir iklim yaratılabilir. Yaratılmıştır. Bu memnuniyet verici bir durumdur.
Bunun için yabancı şirket yatırımları ile ilgili kanun ve yönetmelikler
gerekir. Kanun ve yönetmelikler modernleştirilmiş ve ABD yatırımları için tam
da istenilen hava yaratılmıştır…”
İşte bu sömürücü havanın sürekliliği ve küçük Amerika
hayalleri için belli dönemlerde önce faşist yönetimlere işbaşı yaptırılması
gerekir. Sonra despot veya değil uyumlu iş çıkaran liderlerin desteklenmesi
gerekir. O da halledildi.
Özlenen küçük Amerika'ya hangi hükümetin baş olacağı da açık
seçik dile getirilir; “ Diplomasi, siyaset ve doğrudan tedbirlerle uygun
havanın, elverişli ortamın yaratılması, ne tür rejimlerin ve ne biçim toplumsal
ve siyasal güçlerin sahneye çıkarılacağını bulmak zor olmasa gerek. Alınacak
bütün tedbirlerle yabancı yatırımlar için yaratılacak ortam, bu tip ülkelerin
yönetimlerini ve yöneticilerini şah iken şahbaz yapar...”
Bu çarpıcı açıklama küçük Amerika idealinin ortaya
atılışından bugüne, Türkiye'de hangi rejimsel yaratılar ve rejim karşıtı
yaratıklar, ne gibi toplumsal ve siyasal modeller denendiğinin de açık
itirafıdır.
Ezeli ebedi dostluk ve konukseverlik adına kapıları ardına
dek düşmana açmanın sömürge sistemi içinde olmakla eşdeğer olduğu küçük bir
gerçeklik. Oynanan oyun içinde oyun. Büyük oyun ise palazlandırılan küçük
Amerikalıları, gelişen her türlü muhalif hareketleri, devlete ve ABD'nin güvenliğine
yönelik saldırı olarak kabul eden ve karşı koyan havaya sokması. Bu tezahür
özellikle Türkiye’yi küçük Amerika yapma hevesinin de özü.
Ana gaye ise Mustafa Kemal’in ; “ Bugün günün nasıl
ağardığını görüyorsak, uzaktan bütün şark milletlerinin uyanışlarını da öyle
görüyorum. Bu Milletler mutlaka muzaffer olacaklardır. Müstemlekecilik ve
emperyalizm yeryüzünde yok olacaktır.” Devrimci öngörüşünü kendi toprağında
çürütmektir.
Çünkü Atatürk yaşadıkça Türkiye’yi asla küçük Amerika
yapamayacaklarını iyi biliyorlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder