PUZZLE
Puzzle birden fazla ögeli,
bir resim ya da fotoğrafı oluşturmak için bütün ögelerin yerli yerine getirilmesi
pratiğidir. Zorluk durumu, ögelerin sayısına, görsel renkliliğine ve manzaranın
büyüklüğüne göre değişir. Genç yaşlı geniş kitleleri bir kez olsun etkileyen, karşılaşılan
her türlü sorunlara, değişik perspektiften bakma ve çözüm yolları geliştirme
alışkanlığı kazandıran çerçevesi belli strateji alışkanlığıdır.
Yani puzzle, birbirinden çok
farklı veya benzer yüzlerce binlerce ögenin bir araya getirilmesi ile birbirinden
çok farklı problemlerin farklı yöntemlerle çözülebileceğini gösterir.
Dağılmış ögeleri derlemek,
toplamak ve bütünlemek, sonunu kimsenin bilemeyeceği puzzle'ın ta kendisi olmaktır. Yetenek
ister. Sabır gerektirir. Emek önceliklidir. Hep başkalarından esinlenerek, bu pratiğe
yerli yersiz karşı çıkanlar ise asla puzzle’ın parçası olamazlar. Hele ki ana
teması hiç olamazlar. Ancak art niyetle, her türlü puzzle’ı bozma yönünde
ünlenerek, piyonlaşırlar. O da başka bir stratejik oyunun izahını gerektirir. Ancak
sonuç değişmez.
Pervasızca puzzle
düşmanlığı, içten içe yozlaşıyı temsil eden bu elemanları, dört yol ayrımına
geldiklerinde hepten yolunu şaşıran nesnelere dönüştürür. Neyin nesi oldukları
besbelli iken nemelazımcı zihniyetin tutsağı olarak her asılsız karalamaya
hazır, her çapsız yaftalamaya nazır profil çizerler. Oysa kendi gölgesinde
yürümek dışında bir marifetleri yoktur.
Son durağa gelmişler çok iyi bilir, puzzle karanlık labirentten esenliğe
adım adım ulaşmanın ve darboğazdan kurtuluşun simgesidir. Manzara netleştikçe
taneleri yerleştirmek daha da zorlaşır. İki kelimeyi sinkafsız bir araya
getiremeyenler elbette karılmış parçaları bütünleyemezler. Sadece bütünlenmeye
çalışılan ahengi bozarlar. Topu topu iki
adımlık akılları ile sulu değirmen misali insan ögesi üğütmeye kalkışırlar.
Hele ki oluşabilecek olumlu manzarayı hiç önemsemeden, özümsemeden, akla
nakşetmeden her zamanki gibi puzzle bozarlar. Yana yakıla puzzle da kendi
resimlerini arayıp bulamadıkları içindir bu hışım. Bulamazlar da. Çünkü bu gibi
elemanlar şablon tiplerdir. Şablonu koyar mürekkeplendirirsin, kaybolurlar.
Tek iş ve gayeleri puzzle’a bakar, birlenecek parçaları görmez, bilenirler
ve en kolay yolu seçerler; manzara kötü. Kötü de kendi payına düşenin özeleştirisi.
Yok. Geri kafaları kimsenin görmediğini gör sinyali verdikçe de, evirir çevirir
en bilineni bulduk tarzında ver yansın ederler.
Etme bulma dünyası. Yalancı çoban hikâyesi. Dünyaya gereksiz ağırlık…
Okuryazar görünürler ama anaokulu çocuklarına has puzzle’ı bile layıkıyla
birleştiremezler. Torun torbanın birlediğini dahi kıskanıp bozarlar. Onlara yol
göstermek ise yine dağılmış parçaları hakkıyla toplayanlara düşer. Çünkü
yozlaşı batağında direniş, her babayiğidin harcı değildir.
Yazın beş paraya satılan puzzle olaydı, eksik parçaları bulmak kolay
olurdu kendinden bir şeyler satanlar da hazırcı ve puzzle’cı. Trajik bir yara bu.
Öfke nöbetleriyle dağıllmışlar dört bir yana, köklü düşüncelerden düş koparmaya
çalışıyorlar. Ama nafile.
Asla ödün vermez puzzle’ı çevresel etkilerle eşelemek, gerçek dışı kurgulara
sürükler uydurma yapbozcuları. O kadar.
Bu kuruntuları açık, puzzle da dağılmış parça avcılığına soyunanları, bu
duvar dibi yığıntılarını herkes bilir. Bulur. Manzaranın tam orta yerine, toplu
iğne deliğine yerleştirir.
Yani aklını başına toplamayan bu devşirmeler zamanla puzzle’ın en
bilinen en etkisiz parçası olur. Boyun eğen makinist pozunda trajikomik
filmlere konu olur. Puzzle bu bazen garip kuşkularla hayallere kürek çekenleri
de denizin karasına çeker. Pizzacı yapar. Süründürür.
Eğer gülünçleşen şaşkınlıkla mevzuya en uzak sürümü olanlar dahi tutucu
yargılamalar yapmayı vazifeden saymaya devam ederler ise puzzle yeni pozlara
bürünür. Bütün resmedildiğinde ise piyonları asla affetmez. Tabi anlayana.
İşte elde avuçta, arta kalan işe yaramaz puzzle parçacıklarını oraya
buraya sokuşturarak manzara tamamlanır sanan bu maraza tiplerden, dostluğu
dengelemesini beklemek boşa ama son bir şans. Kendini puzzle uzmanı zannedenler
yüzlük, binlik, kaç binlik olduğunu bilmedikleri puzzle’yi tamamlayamazlar.
Çünkü bazen zaman alır, bazen aşırı yoğun emek ister. Onlar ancak iş bitince
cilalarlar.
Bir öncesinde zor bir hal bütünlenip, çerçevelenen puzzle’ın bütününden
parça apartmak ise marifet değildir. Maharet ilmek ilmek puzzle’ı işlemektir.
Manzarayı görmektir. Şimdinin dağılmış parçalarını birleştirmektir. Mevcuda
karşı olası birliği, birleşmeyi bozmak değil.
Çünkü bu puzzle, bu kez gereksiz öge kaldırmaz…
REEL SİYASET
Reel siyasette şans kapıyı çok kere çalmaz. Siyasal ömrünü doğru siyaset
veya siyasetin doğrusu doğrultusunda harcayanlar ciddiye alınacak başarı
sağlayamayan kapılar kapanır. Göçerler. Etiket
yarışı siyaset diyenler ise ödenecek diyetlere aldırmadan kongre ve kurultay
vardiyesi tutarlar…
Sıkıntılı despotik dönemlerde akılcı hedef, doğru
ilkeler havada uçuşur. Ama parti içi demokrasi, demokratik yarış yeni sistem
önermez. Eğer önermiyor ise kurumsal bütünleşme de mümkün olmaz. Yıpranmış
örgüt ve kısır tartışmalar, en etkili veyetkili potasında yarışı kavgaya dönüştürür. Otoriteye zor kullanma halleri
siyaseti başlar.
Siyaseti kongre tüccarlığı, kurultay mühendisliği olarak görenler yüzünden hedefler
hepten şaşar. Uzman kongre manevraları, özlemle beklenen değişimi önler. Sabit
siyaset güdülür. İşler şansa bırakır.
Siyaseti koltuk kavgasına indirgemek algı ve alışkanlıklara yer ettiğinden
aynı düzenek işler. Statüko korunur, hegemonya devam eder. Otantik yapılar yeni
paylaşımlar elde eder. Merkezi otorite ağırlığını koyar.
Aslında durumdan memnuniyetsizlik barizken hep aynı numaraların çekilmesi,
siyasetin özü gereği zıt konumlar üzerinden şans yaratmak ve idare etmek peşine
düşer. Oysa onun yerine değişim modeli önermek en doğru siyaset yapma biçimidir.
Ve ortamı devamlı mükerrere bağlamak, demokrasi arenalarının karakteristik
özelliğini de bozar…
Kaygan zemin değerlemesi ve değerlendirmeleri ile özgür ve özgün tavır
geliştirilemediği de açıktır. O yüzden deneyimler, uzlaşmasız ve haddini bilmez
hazırlıklar yüzünden kullanılamaz. Her şey nutuk çekmekle kalır. Ayrıca
kırılgan demokratlar panayırı, genel otoriteyi zorlayamaz. Toptan statükoya
boyun eğilir.
Siyasetin çivisi çıkmış her dönemin, kongreler ve kurultaylar kronolojisi
değerlendirildiğinde idelerin ve disiplinlerin yerlebir edildiği açıkça
görülür. Sonuçta metne yansıyan dinamiklerini kaybeden, kutsala özgü siyasal yozlaşma
kısır yargılarla bencilleşir. Böylece iyice bireyselleşen aynı varyasyonlar
denenir.
Siyasetin kısa tarihi incelendiğinde ise yapılan en büyük haksızlık da
budur. Bu devam ettikçe siyasetin kongre ve kurultay çetelesini tutanlar er geç
doğan yeni krizlerin gölgesine sığınırlar. Ve her şey çok güzel olacak derken
pusulalarda yol kaybedilir.
Ve reel siyaset ve geleneksel tavır çatışması tarihe not düşer…
İşin doğrusu ileriye dönük hiç şans kalmaz. İşte o yüzden evrensellikle
örtüşmeyen kimlik bunalımlı siyaset ve kabileci tutsaklık bir an evvel
bırakılmalıdır. Çağa vurgu yapacak sol değerleri öne çıkarıp, hizipsel yönelişlerden
sıyrılacak bir çıkış yolu önemsenmelidir.
Reel siyasete geçiş son şanstır…
GERÇEK SOL
Gerçek sol çehreli yorumlar doğrultusunda, siyasete yeni boyut
kazandırılmadıkça geniş halk yığınlarını bir araya getirme zorunluluğu
gerçekleşemez. Evrensel sol değerler gözden düşer. Tarihsel yazgı değişmez…
O nedenle solda, dil ve çehre değişikliğine ihtiyaç vardır. Kimlik
yoğunluklu kavga ve sonu baştan belli yarışlarla değil ilkesel umut olacaklar ve
çoğunluğu yakalayacaklar ile kader değişir. Aynıyla geçmişi hatırlatan yapı ve üslupta
ısrar sadece nostalji yaratmak ve sabırları tüketmektir. Böyle kara yazgı
değişmez. Gelen gideni aratır. Siyasi sorgulama yapılmaksızın denenen her yol
çok kısa sürede inandırıcılığını da kaybeder. Ve siyaseti dizayn heveslileri nihayetinde
meramını anlatacak zaman mekan bulamaz.
O yüzden arka plan konumcular yerine, gerçek sol çehreli yorumların
özneleri siyasete kazandırılmalıdır. Aksine hal yani mevcudu, statükoyu
sahiplenmişlik yeni siyasi depremleri tetikler. Çünkü geçmişi şimdiki zamana
çekenler geleceği asla kurgulayamazlar…
Diğer yandan sol siyaseti daha uçlara taşıyan ve tam bağımsızlığa savrulan
karakterlerden çekinildikçe onların dışlanması körüklendikçe, durum hiç
değişmez. Anlık ve kısmi başarılar ile zoraki paylaşımlar dışında büyük zafere
ulaşma gerçekleşmez.
Oysa gerçek sol çehreli yorumlar ile yoğurulan yeni sol siyasi boyut hiç
beklenmedik eylemlilikleri, siyasal
patlamayı güncelleyebilir. İç dış ezberleri bozabilir. Asla itiraz edilmeyecek
bir kurguyla çanak tutulan hengameyi engelleyebilir.
Yoksa dünyayı algılama da eksiklik devam eder. İçe dönük mekânsal ve
zamansal hırs ağır bastıkça dışa doğru ilerlemede zorlanılır. Doğal tabanla
ipler daha da kopar. Arzu ve öfke keskini figürler etkin sol siyasetten
uzaklaştırılmadıkça gelgitler yaşanır. Tablo ayni kalır.
İşte o nedenle gerçek sol çehreli yorumlar ve tasarımları hayata
monteleyecek, gerçek sol siyasete yeni boyut kazandıracak, derleyip
toparlayacak, bir girişime ve dönüşüme ihtiyaç var.
Bu gerçek sol girişim mevcuda karşıtlık ve sözde muhalefet ötesinde, daha
yüksek bir ihtimalin ortaya koyulması ve ihmallerin korkusuzca üzerine
gidilmesi projeksiyonudur…
Etrafı, etraflı bir kavrayış ve evrensel sol normlarda gerçekçi etki tepki
koyma pratiğidir…
Yani nemelazımcı günü kurtarma âdetine ve derde boğulmuşluğa son veriş,
ancak yapıcı, yaratıcı sol çehreli yorumlar ile sol siyasete yeni boyutlar
kazandırma ile gerçekleşebilir.
Gerçek sol çehreli dönüşümün ve düşüncesinin hakim kılınması ile tarihsel
yazgı da değişir. Değişmelidir. İş değişimi başlatacak yeni dil ve çehrelerin
kısa ve uzun vadede siyasetin kalbine cansuyu olduğunu kabullenmektir.
Aksi halde gelecekte, geleceği savunacak kimseler kalmaz…
SİYASET VE BİLİNÇ
Düşünsel kargaşa giderilmedikçe siyaset felsefesi zedelenir. Bilinç kayması
yaşanır. Umut yeşermez. Kavramsal gelişim, siyasal evrim gerçekleşmez. Ve daima
kalıtsal hastalıklar nükseder. Kof
nicelik ve nitel yetersizlik doğar…
Oysa siyasetin özgünlüğü, belirsizliğe umut yükleme örgütlülüğüdür…
Sınırları algılayıp, sınırsız özgürlük hissi aşılama becerisidir. Erken
önlem alma etkinliğidir. Peki, bugün hangisi var? Hangi edim ve eylem profili
etkin? Hangi koşullar olgunlaştırılıyor, işte temel problem yaman çelişki budur. Bir an
önce bu toptancı zihniyetten kurtulmak gerekir.
Sürekli değişen dünyada, özüne yabancılaşıp nesneleşen bağımlı itici güçle,
güç kazanılamaz. Kaybedilir. Marjinallik sınırlarında, içe dönük içerikle zaman
kaydedilir.
Kayıptan öte nicel-nitel tanımlamalar da yerli yerine oturmayınca özgür ve
özerk yapılanmalar gelişmez. Devrimci ve değiştiren etki azalınca, siyasetin
kökenine kötülük karışır. Karıştırılır. Kötüye yeltenme ivmelenir ve mevcutla
yetinme kabul edilir. Çünkü daima daha iyi koşullarda düşünsel hasat
olgunlaşacağı, olgunlaştırılabileceği saklanır.
Her çıkış noktası kapanır. Utku ile sonuçlanabilecek her türlü eylemlilik
ve bilinç ötelenir…
Bir anlamda siyasete doğru bakış ve haklı yöntem arayışı şekillendirilmedikçe,
boşu boşuna daha çok tartışılır. Enerji tüketilir. Sayısal güç odakları peşine
takılarak yıllar heba edilir. Feodaliteye dayalı asla hayata geçmeyen günlük
yapılanmalar inşa edilir.
Oysa siyaset kozmopolit yapıyı rahat ettirecek ve bir arada tutabilecek, düşünsel
ve eylemsel pratiktir…
Siyaset ayrıştıran ve koparan, kamplaşmaları güdüleyen formatta ayak
diretme değildir. Hele karantinaya alınmışçasına gizlenen belirleyici
unsurlarla, zihinlerde kalıplaşmış gündelik siyaseti dayatmak hiç değildir. Bu siyaset
bilinciyle hiç bağdaşmaz. Bu otoriter tavır gün gelir duvara toslar. Herkes
için siyaset hayal olur. Birileri için siyasallaşma kargaşası siyaset olur.
O halde siyasette tarz yaratan bir modele dönüş eğilimi, ilgi yaratacak
yöntemler bir an önce etkinleştirilmelidir. Kör çatışma ve ucuz rekabet yerine sınıf
bilinci dozlu disiplin realize edilmelidir.
Uzun yıllar değişen dengelere bağlı yancı tutumlar denendi. Bu tavır siyaseti
dizayn etti. Sonuç dibe vurmuşluk. O zaman dip dalgası yaratabilecek nicel
nitel patlamalara ve patlamalara koşut gelişecek siyasal perspektife mercek
tutulmalıdır.
Ancak bu sayede parlak kazanımlar süreklilik arz ederek. Çürümeye karşı
durulur. İdeolojik temele dayalı siyaset olgusu egemen olur…
FETTAH DİNDAR; “BORCUMUZ 275 MİLYON
TL. OLABİLİR…”
Bayrampaşa Belediye Meclisi 2020
yılı tahmini bütçesini 268 milyon TL. olarak oy çokluğu ile kabul etti.
Mecliste, 2020 yılı mali bütçe görüşmelerinde CHP Grubu adına konuşan Abdülfettah Dindar bütçe kalemlerine ilişkin ayrıntılı çarpıcı
tespitler yaptı ve “Bayrampaşa belediyesi olarak, 31 Aralık 2020 tarihi
itibariyle borcumuz 275 milyon olabilir …” uyarısında bulundu…
Bayrampaşa Belediye Meclisi, 2020
mali yılı bütçesini görüşüp, oy çokluğu ile karara bağlandıktan sonra CHP
Meclis üyesi Abdülfettah Dindar bütçe görüşmelerine koşut şu açıklamalarda
bulundu;
“ Bütçe görüşmelerinde CHP Grubu
adına yaptığım konuşma çerçevesinde, kürsüde söylediklerime bağlı kalarak size
şunları aktarabilirim.
Sayın Belediye Başkanı ortak
değerlerimizden kopmayarak, Bayrampaşa için çalışıyoruz, Meclis üyeleriyle uyum
içinde yeni projeler hayata geçiriyoruz diyor ama belediyemiz bir yılını hiç
harcama, hizmet yapmadan tamamlasa bile toplam borcunu ödeyemeyecek durumda. Yani
yeni proje hayata geçirecek gelir fazlamız yok. İstanbul’un yüzölçümü ve nüfus
olarak en küçük ilçelerden biri olmamıza karşın maalesef İstanbul’un borçlu
ilçe belediyeleri listesinde önlerdeyiz.
Size birazdan bütçeye belediyece
koyulmuş rakamlarla ve bizim öngördüğümüz rakamlarla belediyemizin ne kadar zor
durumda olduğunu izah edeceğim.
Ancak öncelikle bir önemli noktaya
da temas edeceğim. 2020 yılı performans programı taslağı ve 2020-2024 stratejik
plan kitapçığında Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın belediye başkanımızın
resimleri var fakat Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile İBB
Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun fotoğrafları yok. Oysa bir öncekinde
İBB Belediye Başkanı’nın fotoğrafı vardı zannediyorum.
Belediyemizin tüm müdürlüklerinin,
tahmini bütçe giderlerinin ve tahmini bütçe gelirlerinin, hizmet alımları ile
diğer kalemlerini birebir inceledim. Net bütçe giderleri ve gelirlerine
giren, yapılan ve yapılması düşünülen
mal ve hizmet alımlarında bütçede olan olmayan, performansa giren girmeyen
konularda bazı eksiklikler gördüm. Bazı fazlalıklar gördüm.
Yani işletme ve iştirak
müdürlüklerimizin tamamının da bir tasarrufa gidilmesinin gerekliliği söz
konusu. Rakamlar sanki bütçe denklemeye yönelik. 2020 yılı performans ve proje
raporunda da geçen Belediye Hizmet binalarının temizliğinden tutun da Belediye
Hizmet binalarının güvenlik hizmetleri ne kadar bir fazlalık olduğunu saptadım.
Diğer yandan spor organizasyonları, spor malzeme alımı ve sporculara verilen
ödülleri için öngörülen rakamlar çok
düşük.
Belediyemizin en az yüzde yirmi
kadar tasarrufa gitmesi gerekliliği mevcut. Yalnız tasarrufu personel giderleri
üzerinden yapmamak kaydıyla. Örneğin Park ve Bahçeler Müdürlüğü hizmet alımları
ve sermaye giderleri açısından yapılan incelememde rakamlar üzerinden tasarrufa
gidilebilir. Belediye olarak 76 adet
parkımız var. Bunların yarısı kadarının bakım bve hizmetini Büyükşehir
Belediyesi yapıyor.
Bir çarpıcı örnek de temizlik ve
ulaşım hizmetleri. Her iki hizmet alanında da tasarruf şart. 2020'de hizmet
alımı kapsamında yeni 85 araç ve 110 personel alımı tahmini bütçeye eklenmiş
durumda. Bu realitenin çok üzerinde gerçekleştirilecek bir durum.
Bu ve benzeri birebir
değerlendirmeler doğrultusunda büyük fotoğrafa baktığımızda, 2020 yılı tahmini
bütçesine, iki üç ay içinde netleşmeye yakın 2019 yılından başlamak gerekir.
Bizim 2019 yılı tahmini gelirler olarak öngördüğümüz 181 milyon idi. Bu genel
genel toplamın 70 milyonu vergi gelirleri, 12 milyonu teşebbüs ve mülkiyet
gelirleri, 4 milyonu bağış ve yardımlar ve 80 milyonu diğer gelirler olarak
düşünmüştük. Ve 2019 yılında alınan kredi miktarı yani borçlanma 15 milyondu.
Yani toplamda 181 milyonluk bir gelirimiz söz konusuydu.
Buna karşılık 2019 yılı sonunda
toplam giderimizin 215 milyon olarak gerçekleşebileceğini tahmin ediyorduk.
Gider kalemleri olarak, personel giderleri 36 milyon, SGK 5 milyon, mal ve
hizmet alımları ki bütçedeki en büyük rakamdır 144 milyon, faiz giderleri 4,5
milyon, cari transferler 5 milyon, sermaye giderleri 25 milyon idi.
Şimdi bu 2019 yılı tahmini bütçesi
bu şekilde neticelenirse ki, gerçekleşecek görünüyor belediyemizin finansman
açığı alınan kredi ile birlikte 49-50 milyon TL'dir. Bu da 31.12. 2019 yılı
sonu itibariyle kısa ve uzun vadeli borç toplamının 245 milyon TL civarında
olacağını göstermektedir. Burada yüzde beşlik bir yanılma söz konusu olabilir.
Yani Belediyemiz 2019 yılını 50 milyona yakın bir bütçe açığıyla kapatmış
olacak.
Şimdi buradan 2020'ye geçiş
sağlarsak bütçe gelirleri ve giderlerini baktığımızda ki bağlanan kararla bütçe
rakamı 268 milyondur. belediyemizin giderinin bu kadar olacağı öngörülmüştür.
Bütçeye kayıtlı rakamlar bazında, personel giderleri 43 milyon, mal ve hizmet
alımları 156 milyon, sermaye giderleri 41 milyon civarında. Cari transferler,
yedek ödenekler, mal ve hizmet faiz giderleri vesaire toplamda 268 milyonluk
bir toplam gider söz konusu.
Buna karşılık 2020 yılı gelirlerimiz
ise bütçeye kaydedilen verilere göre; vergi gelirlerini 152 milyon küsur
görüyoruz ki bu gelirin kesinlikle gerçekleşme şansı yoktur. Bizim öngörümüz 88
milyon, 89 milyon civarında bir vergi geliridir ki anca bu rakam
gerçekleşebilir. Bunun üstünde vergi geliri olacağı hayaldir. Mümkün değil.
Teşebbüs ve mülkiyet gelirleri üç aşağı beş yukarı bizim öngörümüzle aynı, 20
milyon civarında. Biz 17 milyon civarında gelir öngörüyoruz. Alınan ve bağış ve
yardımlar da küçük farklar olabilir. Diğer gelirler de 80 milyon civarında
gösterilmiş. Ve 2020 yılı genel toplamı 18 milyonluk iç borçlanma ile birlikte
268 milyona bağlanmış.
Yani tahmini bütçe, olası bütçe giderlerini, karşılayabilecek bir gelire
endekslenmiş bir bütçe.
Bizim tahmini bütçemiz de takribi
giderler 225 milyon. Tasarruf edilmesi durumunda 195 milyona kadar
düşürebilecek bir denk bütçe. Yani giderlerimizin 225 milyon, gelirimizin 195
milyon olacağını düşünüyoruz. Buna göre gelir gider farkımız 30 milyon
civarında.
Belediye başkanlığımızın 2020 yılı
finans açığı öngörüsü de 18 milyon TL. 2019 yılının 49 milyon açıkla kapanacağı
düşünülürse bu öngörünün tutmayacağı çok açık. Tahminimiz gelir kalemlerinde,
sermaye gelirleri ve alınan bağışlarda, gider kalemlerinde ve sermaye
giderlerine bağlı olarak bazı değişiklikler gösterebilir. ancak total rakamı
pek etkilemez.
Bu tahliller doğrultusunda biz 2020
yılı sonu itibariyle belediyemizin borç toplamının 275 milyon olacağını
öngörüyoruz…
Bir saptama daha yapmak istiyorum.
Gözlerden kaçırılmaması gereken bir konu. 2018 bütçe programı uyarınca net
gerçekleşen bütün de vergi gelirimiz 70 milyon. Teşebbüs ve mülkiyet yerlerimiz
11 milyon. alınan bağış ve yardımlar 6 milyon. diğer diğer gelirler 75 milyonun
biraz üstüydü. Böylece Belediye olarak 164 milyonluk bir gelir elde etmiştik…
2019 yılında da öngörülen vergi
geliri 70 milyondu. Teşebbüs ve mülkiyet yerlerinin 12 milyonda kalacağı,
alınan bağış ve yardımların 4 milyon, diğer gelirlerin 80 milyon olmak kaydıyla
166 milyon gelir elde edeceğimiz gerçekleşmek üzere.
Bu gerçeklik üzerinden, aritmetik
değerlendirmelerimiz 2020 bütçesi için 88 milyon civarında vergi geliri elde
edebileceğimiz gösteriyor.
Belediyemizin bütçeye koyduğu vergi
geliri ise152.798. 963 TL. Yani geçmiş yıllarda elde edilenin ve bizim bu yıl
için öngördüğümüzün neredeyse iki katı. Anca 2 yılda toplanabilecek vergi
geliri bütçeye koyulmuş durumda. Bu rakam, teşebbüs mülkiyet gelirleri, alınan
bağış ve yardımlar, diğer gelirler ile desteklenmesi de yetmeyince, artı
yaklaşık 18-20 milyon borçlanma ile toplam giderlerin karşılanması düşünülüyor.
Bu hal ve birebir değerlendirmelerin ışığında 2020 bütçemiz, şimdiden 70-80 milyon TL açıkla kapanacağı
fotoğrafını veriyor. Bu belediyemiz açısından çok olumsuz bir gösterge
Son tahlilde yapılması gereken gider
ve gelir kalemleri ile fazla oynamadan, ciddi tasarrufa gidilerek, mal ve hizmet
alımları daha disiplinli bir şekilde yapılarak, fazla da borçlanmadan 30 milyon
açıkla 2020 tamamlanabilir.
Gelecek yıllara daha fazla borç
aktarmadan, ülkemizin bu ekonomik darboğazından çıkmak, belediyemiz için en iyi
sonuçtur diyoruz…”
CHP ESENLER, 9 MAHALLEDE DELEGE
SEÇİMİNİ TAMAMLADI…
CHP Esenler, İlçe kongre delegesi
seçimlerini 17.11.2019 tarihinde dokuz mahallede yaptı. İlçedeki 16 mahallenin
dokuzunda tamamlanan delege seçimlerinde uzlaşı listeleri ile seçimlere
gidildi…
İlçe Başkanlığı tarafından açıklanan
takvime göre ilk etap delege seçimleri Birlik, Davutpaşa, Namıkkemal,
Kazımkarabekir, Havaalanı, Kemer, Menderes, Mimarsinan, Ninehatun
Mahallelerinde gerçekleştirildi.
Bu mahallelerdeki sandık sonuçları,
iki başkan adaylı bir kongrede seçim ortada izlenimi veriyor.
Esenler’in geriye kalan
mahallelerindeki seçimler ise 24.11.2019 tarihinde yapılacak. Bu mahallelerde de Fatih Mahallesi
hariç uzlaşı listesi ile seçimlere gidileceği öngörülüyor. Partililerde Fatih
Mahallesi delege seçiminde de uzlaşma beklentisi yüksek.
Diğer yandan resmen açıklanmasa da
CHP Esenler İlçe kongresi 29 Aralık 2019 günü A. Baştürk Kültür Merkezi’nde
yapılacak…SAHNE
Hayat bir sahne, Anne…
İnsanlar kendilerine düşen rolleri
oynuyorlar. Kime ne rol biçilmişse sahneye çıkıyor. Ezbere ihtiyaç yok. Sufleye
de. Doğaçlama oyun, nasıl oluyormuş doğuştan itibaren öğreniyoruz. Ayrıca her bir rolün öğretisi çok. Doğduğumuz
andan sonra bize ne öğretilmişse onu alıp özümsüyoruz. Sahneye koyuyoruz. Ama
eksik ama fazla.
Duygular hep ön planda. Arka plan
mantık. Uyguladıklarımız onun ardında. İkisinin karşımı kişinin adeta kimliği.
Duruşu...
Tutunduğumuz çok şey var hayatta. Ne
çok şey. Bir şeylere tutunmak gerekli mi o da başka muamma...
Tutunsak bir türlü tutunmasak ayrı dert.
Hayata tutunmak gerek. Duygular bizi tutsak etmişse bir şeylere, o tutsaklıktan
kurtulmakta o kadar zor. Hayatımızda olmazsa olmaz dediğimiz yakınlarımız var. Anne,
baba vs. pek rol yapamadığımız. Hiç varlığını bilmesek te tutunduğumuz, ya da
hep varlığı ile tutunduğumuz insanlar da. Dostlar.
Bir de onların bizde kopuşları var.
Kopuşlarımız. Kısacası ayrılık zor. Birleşmek de… hiç hatırlamasak ta da
varlığını hissettiğimiz, hayatımızın parçası olanlar da. Hepsi zor. Her şey
zor. Ama hiçbir şey imkânsız değil, imkansız olmamalı ya da. Çünkü yaşamın
şifresi böyle. Sahnenin adabı.
Çözmesini bilmek gerekiyor. Çünkü
sahne henüz tamamlanmamışsa layığı ile rolümüzü oynamalıyız. Sonunda alkışı
almalı, selamımızı eğilerek versek te başımız dik olmalı. Alın açık baş dik.
Yaşam zor zanaat, yaşam bir sınav. Bitmeyen
sınavların içerisinde debelenip duruyoruz. Bıkmak yok. Usanmak yasak. Şikâyet
etsek te pek fark etmez. Etmesek de. Rolümüzü tamamlayana kadar, repliğimiz
bitene dek sahnedeyiz. Oyunun tam içinde.
Oyunun başlangıcı ile bitişi arasındaki
süre bizlere sorulmuyor . Öyle bir hakka sahip değiliz. Yönetmen sahne diyor
biz oynuyoruz, yönetmen hadi artık yeter diyor sahneyi terk ediyoruz...
İki nokta arasını, sınır tanımadan
iyi doldurmak kişiye kalmış…
İki sınır arasında ne çok oynanacak
oyun var, tek rolü yok insanın birden fazla olduğu kesin. Sayısı kişiye göre
değişiyor. Her rol kendine göre önem arz ediyor. Yeter ki gelen rol sıralaması
yerinde ve zamanında olsun.
Zamansız gelen roller belki de en güzeli
ama bir o kadar yorucu. Zamansız zannedilenler ise acıtıcı. Asıl sınav işte
onlar oluyor...Yerden yere vursa da insanı şekillendirip ya adam ediyor ya da
perperişan. Önceden provası olmayan bu oyunları başarı ile sahnelemek ise
maharet.
Sahnedeki dostdoğru duruşumu, derin oyunculuğumu
bana öğreten ve hayat sahnesinden çekilen anneme selam olsun. Saygıyla. Bana
öğrettiği her şey için sonsuz teşekkürler Anne…
Umarım bende onun gibi sahnemi
gururla ve başım dik terk ederim. Alkışlar tüm annelere, anneme…
HAPPY…
On yıllarca mutluluk adına, memlekete
hep ince ayar çekildi. Yazısı yazgıısı kopyalandı. Demokles’in kılıcıyla
demokrasilere kesinti uygulandı. Demos kratos kırılması, krallığını kurdu. Ve
beşerdir şaşar totaliter rejimi kuruldu. Başlar ayak oldu…
Şimdi en münasebetsiz dönemlerini
yaşıyor memleket. Sancı ve felaket devri. Eveleme geveleme tuzağında akıl vaziyet
tutuşması. Gölge siyasetin kurduğu tapınak hiyerarşisi.
On yıllarca profili çatlak politika
polenleri memleketi mayaladı. Söylenceler gündüzü kararttı. Can canan birbirine
düşman edildi. Mahlukat tarikat samimiyeti memleketi uçurumun eşiğine taşıdı. Toz
duman attıranlar, iyi kötü her hamleye ideal budur mantığıyla hizaya durdu. Cezaya
gelince, isyan büyük kentlerden başladı. Uzun yılların rutin inceldiği yerden
kopsun ayarsızlığı; Delik Çarıklı, kuru ekmek lokmalı, üzüm hoşafı içmeli inancı
yedi bitirdi.
Kolleksiyoncu fikirler, kolleksiyonluk
fikir adamı oldu. Envaı çeşit formda
ince ayar tutkunları ve nutukçuları türedi.
Maksat hasıl oldu ve bozuk düzen,
düzen oldu…
Zirve taşı yerinde ağırdır, zirveye
kilitlenme halden bilmeyi gerektirir. Medeni kalıntılardan esinlenme unutuldu. Güç
tapınağı ve tanrısallık boyutundaki tarihi hırs ve hırslar, dolaylı dolaysız
saldırılar tam bağımsızlık İnancını da zedeledi. Tam bağımsızlığa dönüşen bir
rotanın uygulanmaması için her fırsatta memlekete ince ayar çekildi.
Sınırsız propaganda ile parsellendi
memleket. Enerji kilitlendi. Hep ince ayar. Tarihi hırslar ve ihtiras. Kısmi
itiraz tarihsel tespitleri geriletti.
On yıllarca memlekette hep aynı oyun
oynandı. Bozguna aracı imzalar günaşırı hep aynı sürüm, eski icatlar ve ince
ayar ile doğal denge bölünmesi yarattı. Savaş ve barış maviye özlem. Dağınık
kafalı dönem tıkanması.
Daima bir gün mutlu olunabilir mantığı.
Hepsi yalan. Uygun tercihlerle güç tapınması. Güç tapınağı uygulaması. Yıllarca
yoruma açık hünerler ve hançerlenmeler. Hep medeniyet kırıntısı. Medeniyet kırıntısı
kameraya takılan. Kritik sessizlik. Kuzuların sessizliği.
Olmuyor, yıllarca on yıllarca aynı
olumsuzluk...
Hepsi soyut dünyada. Somut kulis. Buharlaştıkça
barbarlaşma. Uygarlık sıkışması. Binlerce yıllık kaide. Varlık değişimi varlık
gelişimi. Ve öncüsüz yönelim.
On yıllarca memlekette varlık
şahlanması, sınırsız güç ve yansımaları yaşandı. Hepsi döngüsel kayıt, örgüsel
kilit. Happy…
Şu koca memleket yıkılan hayaller
memleketi. Her alanda, her talan da yok olan değerler memleketi. Kimdeyse
yıkımların suçu vebali, onların peşini bırakmayacak ahlar vahlar Memleketi… Bir
gün mutlaka…
Maddi manevi kayıplar, uçup
giden milli ekonomik menfaatler, yanlışta ısrarcılık hep mahva sebep. Dünya
biliyor şu koca memleket hariç. Bilmiyor. Şu koca memleket çöküş hesaplarına
boğulmuş. Dramatik son kapıda. Küresel gericiliğin öncülüğünde bataklığa
gömülme. Görmüyor.
Nice hayaller vardı battı. Saat kuleleri dondu. Yakında…
İğneye ip geçirildiğinde, dikiş vakti. Dikine gidiş. Şu koca memleket ne
gidişler gördü dönüşü olmayan. Çılgınca maceralar. Memleket harabeye çevrilirken
gözden düşen. Kayıp yıllar memleketi şu memleket. Yitik kuşaklar…
Her şey yanlış her açıdan dar açı. Aracılı kapsama alanı geniş,
konuşmalar zayıf. Saygınlık dip…
Şu koca memleket coğrafi tanımlamalara sıkıştırılacak memleket değil. Coğrafya
oluşturan gerçekliktir. Vakti zamanı geldiğinde öznel nesnel koşullara
aldırmadan diklenir. Yüzyıllık kutsal uyanışları resmeder. Nice hayaller
tükendikçe, yıkılan memleket yeniden kurulur. Kusuru hayat ile kopan bağını geç
kurmasıdır o kadar.
Meydanlara boş hayaller sallayanlar bitap düşer. Hayaller yıkılır,
memleket yıkılmaz…
Her seferinde zoru gören bir memleket evladı, özlemlerinin ipine sarılır.
Hayaller gerçek olur. Şu hayalleri yıkılmış memleket yeniden en mükemmelinden
kurulur. Elbette hayal kuranlar, hayalleri yıkanlar hafızalardan silinmez.
Tohumlar yeniden yeşerir. Koca memleket canlanır. Kırpılan hayaller
tükenmez. Tükenmez enerji ile dramatik sonu erteler. Hiç olmayacak denilen
olur. Yeni hayaller peşinde düşülür.
Hayal dünyası işte diye başlar her şey, şu koca memlekette…
Hayal tarlasıdır şu memleket. Her yıkılanın yerine yenisini besler. Hem
de asla yılmadan yorulmadan. Sonsuza dek var olacağını müjdeler. Dünya görüyor
şu koca memleket kör görmüyor. Yıkma derdinde, yakma peşinde gidiş. Olmuyor.
Tüm hayali yansımalar huşu içinde zaman kolluyor. Kıskanç çağ dramcalarına
inat hayaller memleketin kulelerini, kubbelerini süslüyor. Ve bekliyor.
Başlangıcı üreten hep hayaldir...
Hayalciliktir şu koca memleketi yıkan da, imar eden de. Bir gün
gecelerin içine doğan da, sabahına ölen de…
DENİZ GÖZLÜ, KARAKALPAKLI DEVRİMCİ…
Deniz Gözlü Kara Kalpaklı Devrimci’yi yakalandığı melun hastalığın
pençesinden kurtaramayışın üzerinden tam 81 yıl geçmiş. Koca bir ömür. Geçip
giden ömür törpüsünün elli küsur yılını yaşamışız. Şimdi neredeyse Deniz Gözlü
Kara Kalpaklı Devrimci’nin hastalandığı yaştayız. Dört bir taraf yığınla
hastalık sebebi. Resmen kuşatılmışız...
Olmaz denilenler başa geldi. Nutuk'unda bahsettikleri ve haklılığı on
yıllar sonra gerçekleşti. Sırf o yüzden bile On Kasım saat dokuzu beş geçe
milletçe yastayız…
Şu garip milletin tarihsel yolculuğunda en büyük ve tek ulu kurtarıcıdır;
Deniz Gözlü Kara Kalpaklı Devrimci…
Adını idam sehpasında bile korkmadan söyleriz. Uzak yakın tarihin mandacı,
yankiici ve yerli işbirlikçi yamakları, yancıları, daima fırsat kollayıp temel
ilkelere yan çizenleri, dost görünen düşmanları denize dökenler yolcusuyuz...
Artık kötü kara
filmlerin sonunu değiştirme vaktinin geldiği andayız. Ateşteyiz. Yüz yıl önce hasta
memlekette filmin sonu bir avuç vatansever öncülüğünde nasıl değiştirildi ise
işte o imandayız. Dâhiyane bir liderlik hikâyesinin göndere çekildiği inancın
izindeyiz...
Deniz Gözlü Kara Kalpaklı
Devrimci, son yıllarda divane oyunlarla yok sayıldı. Anma dokuzu beş geçe ile
sınırlı, zoraki hatırlamalar. Kurucu değerlere olmadık yakıştırmalar. İftiralar.
Fütursuz atıflar. Provokasyonlara projektör. Pespaye politikaların eseri onsuz,
duasız hutbeler. Hain hassas hususlar...
Ancak Deniz Gözlü Kara
Kalpaklı Devrimci’yi yok edemediler…
Çünkü Deniz Gözlü Kara
Kalpaklı Devrimci dünyada, ölümüyle ölümsüzlüğü tescilleyen tek lider. Açtığı
devrimci yoldan yürüyüş bir asıra yakın. Gösterdiği hedefe durmadan yürümeye
ant içenler yığın yığın. Seninle öldük bizimle yaşayacaksın diyenler kurşunu
olmayan asker nöbetinde.
Her 10 Kasım saat 9'u 5
geçe sirenler acı acı çalarken tek temenni; ‘İyi ki Yunan kazanmamış’…
Deniz Gözlü Kara
Kalpaklı Devrimci; "Efendiler, Avrupa'nın ilerlemesine, yükselmesine ve
medenileşmesine karşılık Türkiye tersine gerilemiş ve düşüş vadisine
yuvarlanmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için Avrupa'dan nasihat almak, işleri
onların emellerine göre yapmak, onlardan ders almak gibi zihniyetler
belirmiştir. Hâlbuki hangi İstiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle,
planlarıyla, yükselebilsin. Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir..."
İşte tarihe böyle bakan,
Deniz Gözlü Kara Kalpaklı Devrimci’nin antiemperyalist reçetesine hala inananlardanız.
Bu garip millet için yaptıklarını unutanlarla yarım asır yaşadıktan sonra eserlerini
ve adını yaşatacaklar safındayız...
Sen rahat uyu Deniz Gözlü Kara Kalpaklı Devrimci. Biz uyumayacağız. Çünkü
kurtarılmayı bekleyen bir emanet, uygarlık yoluna çevrilecek koca memleket
var...
YASAK KELİMELERİN DANSI
Kör sansür günlerinin
kitaplardan çıkarılanıdır, yasak kelimeleri dansı. Konuşmak ise suskunluğun
tercümesidir. Yer dolduranıdır yersizliğin…
Sansür sus-git ise yasak
kelimelerle vals gel-konuş ahengidir. Tortusu geleceğe biriken. Hesabı dünden
verilen. Bir irkiliş. Şimdi yersiz olacak ama sansüre takılanlar iktidarlara
zamanında evet oyu vermeyenlerdir. Kafadan muhalifler, yorumsuz dirençtir…
Sandıklardaki eserler,
kara sansür günlerin en önemli direnç kaynağıdır. Hayatı riske etme uğruna elde tutulan, kafayı rahatlatmak adına başvurulan. Ve yasak
kelimelerin dansına kavalye olunan.
Zafere onur, onura davetiye, faşizme dirençtir yasak kelimelerin dansı…
Siper kazmaktır duvarlaşan zehre karşı. İnatla dirençtir yasak kelimeler
senfonisi. Sansür tanımaz, kuşatmaya kuşatılmaya umuttur. Özgürlüğe kuş olur kanatlanır.
Notalar halinde. Tam ahenginde. Tiz sesli trenler gibi…
Kör sansür acımasızlığı çalındıkça kulaklara, sağır olur hoparlör. Susmaz ama pusar. Yolculuk devam eder. Kelimeler
yasak kelimeler yoldaştır. Nalına mıhına…
Yasak Kelimelerin Dansı zenginden alıp fakire veren bir haldir. Yasal
kelimelerin avansı fakirden alıp zenginedir…
Kara günlerin sansürlediği abartılı abartısız, basit ve simgesel ayrıntılar
aslında gerçekliğe hizmet eder. Kör kara diyalogsuz yasak kelimeler dansı
günceller. Ve her ilişki nihayetinde inceldiği yerden kopar.
Boşunadır. Dil harcanır kelimeler kelepçelenir. Can ağızda ölür. Totaliter
dayatmalar da çare olmaz. Çünkü yasak kelimelerin dansı bir kere başlamıştır. Müzik
sussa da dansa aşırı bağımlılık artar.
Kör sansür günleri ve sürgünleri turkuaza yakın bir rota izler...
Kitaplardan çıkarılanlar tılsımlanır. Kitaplar kör sansür günlerinin
tercümanıdır. Kelimelerin saklandığı hazinelerdir. A'dan Z'ye harfler saltanatı.
Yeni yaşama dair yeni dil. iktidarsıza erk, başkaldırıya mühür.
Sansür kör günleri zehirli hançer gibi vurduğunda, yasak kelimelerle
dans gözüpekliği ise cesaret gerektiren tercihtir.
Kitaplara girenlerden olmak adına…
BELİRTİLER
Yakın tarihin sır perdeleri gün gelip aralandığında, akıl sır
erdirilemeyecek bir sığlığa tutsaklıklar belirecek. Nedeni bilinen bir
düşkünlük…
Mazi, hukuka aykırı bir kahır. Kahreden yaşam tarzı
değişiklikleri ve seviyesinde düşkünlük. Ve göstermelik devlet adamlığı. Sözde millet
sevgisi…
Belki de limitleri zorlayan, gözaltı operasyonlarından kalma
izler fotoğrafa girer. Hasret sergisine renkli tablo. Ayırdına varılan
aydınlanma sanrısı ve sonrası hakikat.
Hakikat bir gün gün yüzüne çıkacak. Elbet akla zarar ne sır
perdeleri aralanacak. Sistematik hikâyeler ateşe dökülecek. İster istemez yürek burkan acılar yeniden belirecek.
Çok şey var yakın tarihin sakladığı. Dökülen yaprak misali. Hesap kitap yapılası
nice makam misafirliği. Optimal kayıplar.
Onurlu direnişler. Tam bağımsızlık
hareketlenmeleri. Gençliğin başkaldırışı. Tepede emperyalizme bağlılık. Kirli
ilişkiler. Emperyalist sömürü…
Tarihin sır perdeleri aralandığında ne akıl sır
ermez, belgeler ve belirtiler saklı kalmış görülecek. Görecek kör gözler…
Bağnazlığın dinsel sorumluluk ve yükümlülük
görülmesi, yakın tarihin en şaşılası olmayan belirtisi idi. Neyin belirtisi
olduğu ise bıçak kemiğe dayandığında anlaşıldı…
Daha da anlaşılacak. Anlayacak horataya
tutulanlar. Beyaz kumaşa cıscıbıl sarılma ile her şeyin bittiği gerçeği akıllara
dank ettiğinde. İşte o vakit sır gibi saklananlar, sır perdesi aralandığından bir
bir belirecek. her suiistimal. Tanrısal tecelli denilip geçilemeyecek hiç biri.
Belirtilerle çözülecek nazar, çökecek hakikat…
Yakın tarihin anıları balmumuna bulanmış halde,
ganimeti paylaşanların akıl duvarına yapışacak. Kahır belirecek. Geçmiş gelmiş
ne varsa ayan beyan sonraki nesillere aktarılacak.
Şüphesiz belli periyotlarla ketumlaşanların her
ayıbını, sır perdesi örtememeyecek. Belirtiler zıpkın gibi vuracak evreni. Yasak
buyruğu da işlemeyecek. İçten gelen sese kulak verilecek. Ve lafta tarihi birikim
olarak görülenlerin imhası günü gelecek.
Açık yüreklilikle itiraf edecek belirtiler. O
yönde seyrediyor yakın tarih binlerce yıldır…
Sorgusuz sualsiz iç hesaplaşmasız tipleri, tertipleri sicil kabarıklığını nasılsa
kaydetti tarih. Dökecek. Kuruntular bilinçaltını istila etti, edecek. Onun için
yakın tarihin sırları fırtına habercisi gibi bekleniyor. Ve mutlaka patlayacak.
Hayatı ve hayat sürenlerin genetiğine kodlanmış
perdelerinin aralanacağı beklentisi belirecek. Belkisiz günlere.
Sonuç…
Mazi kah açılamayan çığır, kah hukuğa aykırı
bir kahır…
KAR
Kar yığınından ağırlaşmış
kara gri bulutlar yeryüzüne yakınlaştıkça, bir başka huzur bulurlar. Huzurla yalnızlık
nöbeti geçiren kentin üzerine dökerler pamuksuları. Kent göğün, yoğun
çığlıklarını yutar. Pırlanta beyazı pırıltılar yayılır puslu akşamlara…
Gizemli masalın
aydınlattığı beyaz karanlık çöker dört bir yana. Buğulanır camgözler. Savrulur
pamuk şekeri öpücükler. Bir keskin fısıltı gibi. Hasret kalınan sıcak bir esinti
gibi. Kenti kucaklayan bir ateştir kar. Kan donduran bir nefeslenme. Tenlere
dolanan ayaz. Lapa lapa yağışlı.
Yaslı yaşlı kent karlar altında…
Gelecek belirsizlik korkusu yanıyor çini sobalarda. Çerçeveye asılmışa. Ati
silik manzaralı. Tuz buz kristal kuşlar. Zihne hapis mekânlarda Ata portresi. Kentin
ücra köşelerinde umutlar sulu sepken.
Karlar altındaki yaşlı kent yanıyor…
Yıllar evvelden ezele, anılar kıskacında ürperiyor hayatlar. Ürperti
yakalıyor çavuşoğlunu kılcal damarlarından. İpeksi dokunuşlara hiç aldırmadan
çok uzaklara uyanıyor kent. Kâfi derecede kederli.
Kara teslim olma zamanı geldiği gibi geliyor. Adeta işkence günler…
Beyaz karanlığın içine doluyor beyaz kelebekler. Hayal perdesinde zihni
tutuşturan tutkular. Soğuk sıcak ayrıntılar. Ve kar tedavisi.
Yaşlı kent yaşadığı en hüzünlü anıları, yaslı yansımaları kar dağlarına
gömüyor. Sonsuzluğa teslim oluyor. Yumuşak dokunuşlu kış güllerine…
Deli arzular, kar yağışından başı dönmüş gri bulutlar gibi yeryüzünü
titretiyor. Paylaşılan öteki taraf tutkusu. Sabırsız temaslar. Çılgın isyanlar.
Özgürlük utkusu.
Yaşlı kent beyaz örtüyü üzerine
çektiğinde, paslanmış anıları da saklar. Soğuk şerbetten bir koca yudum alır. Damağında
buzlu beyazlık tadı. Donar kalır. Her şey bembeyaz. Kar tek başına,
anlamsızlığı yok eden bir güçle yaşlı kenti kucaklar.
Kar, telaşlı örtüyor, darmadağın olmuş kentin yokluğunu. Onarıyor. Toz
toz savruluyor. Tiz esintilerle esiyor. Hayali bir zaman diliminde artı zaman
dileniyor. Bir gizemli hikayenin kararttığı kocamış hayattan. Hasret yumuşak.
Kar rehavetle uçuşuyor yollara. Anılar ideal kalabalık nöbetinde.
Ansızın beliren beyaz bulutlanma. Kar öbekli büyüme. Boşa harcanmayacak denli
yeryüzü yakınlaşması. Dikkatlerden kaçan buluşmalar. Ve anıları donduran geceye
belli aralıklarla doğan kartozları.
Yaşlı bir kent kara teslim…