14 Ekim 2024 Pazartesi

ADAKMER, ADAYAZ HARMONİSİ…

 ADAKMER, ADAYAZ HARMONİSİ…


Kent, denize rağmen kent merkezi ve civar semtleriyle yavan yerleşke birimlerine, işe, aşa, göçe ve akraba hemşeri kayırmacılığına göre güncellenince, yerel duyarsızlık baş köşeye kondurulur. Zamanla kuru laf ve kof savunmayla işin içinden çıkılamaz. Ve elbette kısası adayaz, uzunu adalı yazarlar ve şairler için yaşanmaz hale gelir adakmer. Dört bir yan adakmer, adam sende vasfıyla kendini görüntüde kültür ve sanata adamış, örüntüde kuşgana adamlar ve kulyuç kadınlar merkezi. Kodu akmerkez modu akmarkiz, mottosu kuş kafesi. Direkt açılımı, hisseleri gittikçe ucuzlayan açık veya yarı açık kültür ve sanat hapishanesi. Merkezi adı, edebi yatırım ortaklığı markajı. Saçılımı, misyonu ve işlevselliği dolayısıyla asla çoğalmaması gereken umacı, damacı çok bilir kuşak sarmalı. Kendini kalburüstü görenlere sabun köpüğünden fotokinezi. Fotosentez sentezi. Paralel kâinatın kuşlak merkezi… 


Bir yıl bir gün bu ayrıcalıklı kusur kutbunda, laf ola kusursuzluk tasarlanıp ileri cins Demoklesin kılıcı sallandı. Derya içinde zerre, kuş beyinli ucube çığırtkanlar çığlık çığlığa damokratlık tasladı. Ve o biçim kıyaslamayla asla ilerleme kaydedilemeyeceği anında netleşti. Küflü bir tuhaf tufan koptu. Çağrıya kulak asanlara pratik kumpir bilgeliği ve cinaslı kuir çalkantısı harmanlandı. Kumpanyacıların kumpası tutmayınca, mevzu teke top kamplaşmayla da kıvırılamayınca, ayrıntılarda gizlenen ağır kusurlu oryantalizm, ortamı gericiliği işleme koydu. Hemen hemboy, herboy şemsiye edebiyle, edebiyatın tahrip ve talanı demlendi. Edip edilgenliği hortlatıldı. Böylece direkt veya endirekt kentsel dolaplara sığınan yüzde yüz safsatacılarla, yüzleşme fırsatı doğdu. Çünkü er ya da geç doğan bu kargaşada gözün gör dediğini görmek değildi görmek. Kimin abası yanık, kimin yüreği yanık görüldü. Görmek demek, gerilemeden yükselmek, durmadan yükselişin gerçek yüksekliğini görmek demek. Gerilmeden, pik dip kulvarında en yükseği arzulamak ve de malum hususu anlamak demek. Zaten habis mantık ürünü hususi maskaralığa hiç de gerek yoktu demek. Mavi göğün hududu yoktur ve Denize düşen emanet hayatın parolası tam da budur demek. Emek, ereği gereği emanete hıyanet etmeden tükenmez umutla, mutlu yarınları görmek demek. Bir yıl bir gün ablukada abartısız bunlar yaşandı ve vekil değil meclis kaybetti...


Meclisin güvenirliği kalmadı. Sözde her türden kültüre ve kültürel kimliklere, sanata ve sanatçılara, deneyime ve bilgi birikimine, dile ve yazına destek penceresinde cam kırıldı. Canların genel bakışına sunulan sınırsız imkân, kasıtlı kısıtlandı. Birden şekillenen yanlı pratikle nitelik es geçildi. Farklı kültür kümelerince katlanan yanlışlar, nicelik önünde eşitlendi. Nice eşik hızla atlanınca, atakanlık öyle bir hal aldı ki hazzın bir adım öncesi ve bir atımlık sonrası unutuldu. Naçizane saptama nice vaaz artık vaziyeti kurtaramaz. Günden güne güvence altına alınmış sanılan tüm karakteristik özellikler ve doğal kazanımlar bir bir yitirilir. Muazzam sanılan bağlantılar zayıflar ve kusursuzluk sarkacı da zedelenir. Devamında filan feşmekan sapağında bal teknesine ihanet başlar. Adakların izi silinir, adakmer tümden inanılmaz düşük profile kurban gider…


Adayaz gönüllüsü olmak, tarihsel gerçekliği arsızca görmezden gelip, yüksek perdeden üstün yetenek, özel yaratı, özgün ve özgürlük sevdası pompalamak değil. Bizzat harikulade insanların harcanmaya çalışılmasına şerh koymak. Bu son on yılların yüksek gerilimli çarpılmasının yanı sıra akıl almaz görgüsüzlük ve körlük ayıbına parmak basmak. Yadsınamaz acı gerçeğe paralel, parakültür geliştirilmesiyle çok şey unutturulmuş, derinlik ve çeşitlik kazandırılması gereken realite sair kuir saplantılarla bir biçimiyle durdurulmuş olabilir. Hal böyle olunca, hoşgörü ve özgürlük ortamı yok edilince, merkezi idarenin  yoz kültür dayatısı dallanıp budaklanınca, isyan en ücra merkezlere dek taşınır. Ve meri merkezlerde her türden yozlaşıyı bilerek ayrımsız korumak, bilmeyerek geliştirmek ve saklamak hatta geleceğe taşıyan mekanizmaları kullanarak tek düze banalliğe sığınmak, adakmer cenahını acze, adayaz canlanışını da kalbe düşürür. Doğru bakılsa yamuk arenada neler sahneleniyor görülecek, görmezden gelinenler de bir bir dev aynasına yansıyacak...


Yana yakıla keskin siyasal çalkantıların uzağında tasarlanan ilimler ve ilgililer tasnifi, mevcut gelenekçi yapıda ısrarcılığın gizliden dışa vurumudur. Yani normale, katı norm veya esnek form önermekle çağın çok ilerisinde olunduğu kanıtlanamaz. Bu olsa olsa nesnel değerlendirmelerden ve eylemden kopuştur. Eyyamcı alışkanlıkla ve sair yaklaşımlarla ve kuir kurguyla varsayılan tıkanıklığın açılması da mümkün olamaz. Çünkü dönem itibariyle uygulanabilirliği makul tercihler bile artık aşırı düşündürücü. Düşünceye engel önyargıların tuzağında steril kalmak ise epeyce zor. Akıl yolunu savunanlar azınlıkta kalmış, eril dişil yakıştırması kutlu yolculuğa taş koymuş. O halde olayların materyalist felsefeyle, toplumların diyalektik gerçeklik doğrultuda incelenmesi gerektiğini savunmaktan geri durulamaz asla…


Aslolan kent. Kentliler bilimsel duyarlıktan uzaklaştıkça, kentokratlar yasa dışılığı marifetmiş gibi zırhlandırır. Merkezi otorite kalıcı ve sağlıklı çözüm üretemediğinden hep bunları kullanır. Geniş halk kesimleri kent içinde kentler, kent dışında civar semtler kurar. Peri masallarına inat, sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların doğmasını kolaylaştıran bu yerleşke adaletsizliği el birliğiyle salt sömürüye zemin oluşturur. Bu açık realite, resmen insani sınırları aşan eserlerle güçlenir. Esrik eserler bir kaç merkezde toplanır. İlhamcı ve vahiyci statiko, evrensel düşünceye, felsefenin kendine yol açacak metotlarına şans bırakmaz. Yani bilimsel düşüncenin meşruluğunu çağın gerisinde bırakan her ne varsa ve sair ve kuir desteklenir. İradeyi rasyonel düşünceye ve gerçekçi temellere göre açılımlayanlara düşman kesilmek hepsinin harcıdır. Kültürel etkinlik alanlarında veya sanatsal klik merkezlerinde yönlendirici ve güdümleyici işlev üstlenilmesini engellemek de büyük fotoğrafın arabıdır. O yüzden idari bakımdan iktidarlara bağımlı kültür ve sanat kurumları, çoğaltılmamalı bir an evvel özerkleşmeli, özel kültür ve sanat merkezleri çoğalmamalı özgürleştirilmelidir. Çoğunluğu tutsak eden belli belirsiz kırmızı çizgi anlayışıyla, azınlık faydasına siyasi ve keyfi yasaklamalarla, kültürel zenginliklerin korunması, duyurulması ve tanıtımı, toplumsallaşması ve öğrenilmesi elbette gecikir.


Bir yıl bir gün bu ayrılıkçı ayrıcalıklı hasar tavrıyla, görsel ve yazılı kültürel gelişmeler ve çalışmalar mutlaka adayaz hanesine yazılır. Adamakıllı da yazılır. Adakmer ise sanatsal etkinlik ve duyarlığın merkezi olma vasfını, küçülen ölçütlerin dışına çıkaramaz. Dostlar alışverişte görsün sorgulama ve getir götür tartışmalarla evrensel kültür düzeyine ulaşmak hayal olur. Ve kent, denize rağmen kent merkezi ve civar semtleriyle yavan yerleşke harmonisini yaşar…

EKİMOKS, AYAK TOPU KAFA PASI AKIL GOLÜ…

 EKİMOKS, AYAK TOPU KAFA PASI AKIL GOLÜ…


Evrensel akıl oyunudur futbol. Her dakikası çok değişkenli, sonu bilinmeyen denklemlere gebedir. Dik açılı üçgen paslaşmalar ceza sahasına denk gelirse, hızlanan ruhsal ve duygusal uyarılarla bazen baştan kopulur. Eğer tek bir merkezden yönetilmiyorsa ayaklar, sırf geri ve yan paslarla başarmak epey güçtür. Çünkü ortak akıl, çoğu kere bireysel fırsatçıların beşliklerine kurban gider. Taktiksel tutum ve strateji orta sahada batar. Ayak topu, kafa pası, akıl golü derken oyundan düşülür. Ekimoks ekinoks için daha erken derken, tek bir hata köşe gönlerinde oyun bozulur… 


Futbol akıl oyunudur ama skoru çoğunlukla akıl dışılık belirler. Futbolu vazgeçilmez kılan işte bu dağınıklıktır. Şaşırtıcı elbette ama bir yandan da aklın futbolda sürekliliği futbolu güzelleştirir. Takımları etkinleştirir. Tarihe not düşen akıl dışılıklar ise her ağızda yazgıya bağlanan değişimdir. Haftaymda kusurlar belirlenir, hayal kırıkları hep böyle hafifletilir. 


Evvelinden beri egemen güçlerce dipsiz kuyuya dönüştürülür futbol. Ve hayatın içinde futbolun kapladığı alan böyle böyle genişletilir. Futbola tutsak yaşamlar, oyunun seyir zevkinden çok gizli güçlerin emrinde seyirtir. Salt iç güdülerle hareket ederler, kurgulanan oyunu kalp daralana kadar benimserler. Yürek sıkıştıran bir modda futbola da haksızlık ederler. Eni konu gereksinimleri karşılayamayacak bir eylemsellik olduğu bilindiği halde stadyumlar gerilim ve çatışma alanlarına dönüşür. Derin kuyu dipsizleşir ve futbolseverler renk kardeşliğini dürüst futboldan yoksun kalma pahasına bonkörce harcar…


Futbol, kitleleri ardından sürükleyen bireyselleşmedir. Aykırı her eylemselliğin özü ise futbolun doğrayacağı ideolojilerin varlığıdır. Mesele varsa yoksa egemen güçlerin dengeyi bozan ritmine ve yaşamsal eksiklere körleme bağlılıktır. Artarsa ideolojiktir. Azalırsa aitliktir. Düşünsel değerler, yaşamsal inançlar, etik yönelimler ve sanatsal konumlar var oldukça ideoloji ilelebet var olacaktır. Elbette ideolojik yaptırımlar olacaktır. Futbolun ortak değerler ve değişken ilkeler ürettiği de düşünüldüğünde açıkça futbol da ideolojik bir oyundur… 


Sporun evrenselliği gölgesinde gelişen futboldaki ideoloji, yeri gelir bağımsızlık filmini ateşler. Atılan gülleler tam bağımsızlık için kaleleri deler geçer. Yeri gelir faşizmi yüceltir. Hatta ırkçılığa dek varan tutumlar ve tutkular üretir. Bazen azınlığın sembolü, çoğunluğun bayrağı olabilir. Bu olumsuz bir durum değildir. Aslı kimin ve geleceğin nasıl gelişeceği umududur. Umut yeşerdikçe zehri katran yağar tribünlere bardaktan boşanırcasına. Yeşil sahada, beyaz camda, göz göze diz dize, camdan cama bakanlar sırıtırlar katılırcasına. Kafa kol, bir kafa golü kör karanlıkta kelebek etkisidir. Veya dip dalgası. Kat ve kat isabet, kalpsizlere tapınırcasına azamet...


Hayatı bir biçimiyle kavrama aparatıdır futbol. Diğer belirleyici unsuru ise ideolojik alan kurgusudur. Kurgu olmasa da ideolojilerin, futbolun içinde kolaylıkla yer bulduğudur. Özellikle yoksul ülkelerde. Oralarda buralarda futbol resmi otorite desteğiyle ateşli silaha dönüştürülür. Asla yadsınamaz gerçekliktir ekimoks. Aşırı güven, kâinatta başıboş dolaşan ve tez kirlenen uçucu gazdır. Kaleden kaleye, yaşamdan ölüme saf saf salınır. Nefesin çok tasarruflu kullanılması gerekir. Tersine durum hayata ihanettir. Futbola ihanettir. İhanet-hıyanet öyle bir zehirlenmedir ki ne ney bırakır ne mey bırakır. Ne top ne kale, kaçak göçek ihatayı başlatır. Arması ve forması ve de renkleri gizli ittifak, kamuoyuna açık sözleşmedir. Alına moruna çalınan kurşunlanma kurgusuyla doksana çakılır ekinoks...


Evrensel akıl oyunudur futbol. Çok değişkenlidir. Skalası skoru sonu bilinmeyen çok bilinmeyenli denklemlere gebedir. Çağdaş toplumlar, sosyal yaşamı aktive edecek nitelikli insan gücüyle oluşur. Futbol toplumsal gargara yetmezse aleyhte yaygaradır. Futbolun evrensel başarıları deniz, şampiyonlukları ölümsüz olsun dileğidir ekimoks. Ekinoks ayak topu, kafa pası, akıl golü…

6 Ekim 2024 Pazar

EKİM DİKİM AYI HOŞGELDİN…

 EKİM DİKİM AYI HOŞGELDİN… 

 

Ömürden bir kayıp yıl daha geçecek. Yıl 2024, sona kaldı üç ay. Yine sonu başından belli acıklı öyküler. Yüzyıllık muhteşem gerçekliğe sırlı ayna, Ekim dikim ayı Hoşgeldin. Hoşgeldin ama dışta savaş, içte eril vahşet. Malum mahşer. Yirmi küsur gün göz açıp kapayıncaya dek geçip gider. Gitsin. Ancak geride kalan yine acı sıkıntı, dert keder. Devamı kasım kasım kasılanlar cehennemi. Derdo'ya ekim dikim ayı hoşgeldin demek düşer...

 

Yılın geçen üç çeyreğinde ekonomik yıkıntının etkisinde kaldı siyaset kılıcı. Çanlar çalınca, popüler kültür zamanın tozunu attı. Despotizm ve oryantalizm devlet eliyle ve hükümetin pompaladığı para gücüyle yakın tarih planlarına sokuldu. Metezori zokalar yutuldu. Oligarşik yaptırım ve faşizan zorlamalarla demokrasi makası iyice açıldı. Yapılanlar, edilenler yetmezmiş gibi azgınlaşıldı. Büyük hıyanetten kimseler utanmadı. Binbir dalavere her fırsatta kulvar değiştirildi. Dokuz ay geçim derdiyle dokuz doğuran millet, erken seçim masalıyla oyalandı. Akılda kalan tek maharet havadan sudan sebep mahkûmiyet. Tekletilen cumhuriyet, ilelebet mecburiyet. Tertiplenen mağduriyet, illa ki muhtariyet mutlakıyet. Kuşku pik yapınca, kurgu kusurlu mahcubiyet. Ekim dikim ayı dahil kaldı bir çeyrek daha fakat kalmadı kimselerde takat...

 

Yılın ilk üç çeyreğinde yirmi küsur yıldır alışılageldiği gibi yine kuruluş kökeninden kıytırık bahanelerle kopuldu. Yüz birinci yılda ahde vefa toptan unutuldu. Resmen ortaçağ zilleti, kulluk zihniyeti. İllet, ihanet yaşamın temeline oturdu. Perde arkasındakiler kördüğüm. Perde önü kötücül kötürüm. Körlemesine elde kalan son değerlere de dikildi gözler. Ana kapının az ötesinde edepsizce süren kördöğüş. Büyülenmiş, bağlanmış, balyalanmış gözlerde görgüsüzlük. Kolay çözülemeyecek çetrefilli oyunlar. Oyun içinde oyunlar. İşlerine geldiği gibi rotayı ve haritayı her gün yeniden çizmeler. Ve barış Gar'dan uğurlandı. Sırdaşlığın ve sıradışılığın  reddiyle insanlar bir kez daha oyuna getirildi. Karşılıklı har vurup harman savuranlar hep işin kolayına kaçtılar. Sonuç çaresizlik içinde bocalamalar.

 

Yılın biten üç çeyreğinde bereketli topraklarda şaşılası komplolar, kanlı kumpaslar, kirli tuzaklar, ucuz tezgâhlar, sinsi suistimaller, suskun suikastlar. Kaygan yörüngeye hapis kuru gürültü dünyada zordur dünya insanı olmak. Zordur savaş karşıtı ses vermek. Çünkü ses vermedikçe kenti dinlemek kolay. Gözü pek direnmek, konçerto eşliğinde birbirinden uzak  hayaller. Bir o kadar uzak şah damarına yakın buharlaşan hayatlar. Haliyle özgür ve özgün sosyal deneylere bakış masumane. Manzaraya boş boş bakanları bile çok gördüler. Azı çoğu bir kalemde Ekim Devrimi. Bilinmezliğe birlikte biat edenlere yüz yılı devirme şerbeti...


İnsanlık tarihinin bu en muazzam Devrimi'ne, Ekim Devrimi'ne, ekim dikim ayında postmodern önermeler yanılsaması. Lotaryacılık primiyle geciken sonuç resmen proletarya ile vedalaşma. Çağ pik yapan vahşi kapitalizm çağı. Bu Ekim dikim ayında dip tarafta anşamsız emperyalist işgaller. Kirli savaş masumlara kan kusturuyor. Evler haneler bombalanıyor. Dahası dört bir yandan el birliğiyle işbirliğiyle sınıf karşıtlığı pompalanıyor. Alelade enstrümanlarla sağa eğilimli memleketler planlanıyor. Dünya bir kez daha eskici istilasıyla başbaşa. İstilacılar ilticacılar, bedavacı ırgatlar dünyasında, her bitik ülkede yitik insanlar…


Ekim dikim ayı Ekim ayı. Aymazlara işte memleket işte devlet. Sallanıyor kızıl sultan. Ha düştü ha düşerken, çağa tanıklığın öfkeyle karışık haykırısı özgür dünya özlemi. Öyle böyle değil geçmişe özel değerlemeler, geleceğe güncel bildiriler ve yarınlara manifesto süreci. Kan donduran ayazda kıpkızıl bir alev topu. Tek seçenek dev dalgalı denizlerde boğulmamak veya güneşe yolculukta bellek kaybına tutulmamak. Hayatın çekilmezliğine tek armağan, Ekim dikim ayında bir zırhlı zırdelinin kör kuyuya attığı taşları  çıkarmak...


Ekim dikim ayında çıkıp kötü gidişata karşı koyulmadıkça, ekime dikime aşırı kişisel tutkular eklenir. Dinler çıkmazına pusu atanlar, realiteyi yuttu yutar. Doğru eller, dobra diller, dost doğru duruşlular Kırklar meclisine zor sığar. Gönüllere taht kuran Ekim dikim ayı hoşgeldin. Gülegüle. Bir kayıp yıl daha kurgu savaşlarla kapıya dayandı. Derdo son çeyrekte ekin dikin boş, hoş seçim yılı 2025...