NEMRUT ATEŞİ
Nemrut’un ateşinden içenler, asla korkmazlar
yanmaktan. Zaten yanmazlar ve altın başaklı memleketin ovalarında ebediyen yaşarlar.
Sönmez ateşe kapılanların ağıtları, yerin altında ve üstünde yaşayanların varlığı
yakın geleceğe kanıttır. O yüzden dilini, aklını ve yüreğini delalet, gaflet, haset,
öç-kin ve bencillikten uzak tutanlar önünde sonunda kazanır. Mihrinevi döşünde
yalnızlaşanlar ise düşer...
Asla düş değil acı gerçektir, egemen dünyanın bir olup
kurguladığı neo dinci-liberal iktidarlar hegemonyası. Ateşe gömülmenin ilk
kıvılcımıdır, kurmaca din adına, göstermelik din bağımlılığı namına, hesapsız kitapsız
din dışılığa yeltenişler. Tarihi tescilleniş ise Temmuz’u yakmakla başlar. Peşine
belli bir insan topluluğunu düşünsel, etniksel, dinsel ve mezhepsel, nedenlerle
yok etme girişimleri sürer. Kanlı çatışmalar çeşitli jenosit hamlelerle
beslenir. Ve dinsel ve mezhepsel referansları belli, rahatken kimden ilham
aldıklarını hiç saklamayanlar sıkıştıklarında kara paranın tılsımına
tapınırlar. Baharı buharlaştıran kusurlu kalkışmalardan hiçbirinin asla iddeti
müddeti, müdafası müdanası olmaz. Hatta masumane bir eylem olarak başladı,
sonra provakasyona gelindi savlarıyla vahşi ve gaddar katliamlar kesinlikle tarihten
silinemez. Dünya yıkılsa bu tipleri asla aklanamaz. Çünkü Temmuz’un yürek
kavuran ateşi hiç sönmez…
Belki zalim pik yapar, emanete hıyanete seyirci
kalanlar devletçe milletçe sınıfta kalır, adamlık dip yapar ama gün gelir
mezhep borazancılığı, etnik karıştırıcılık ve din bazlı ulanmalar mutlaka
layığını bulur. Şu üç yanı deniz memleket, bu tavlı toprakların kararlı
insanları, kör karanlığa daima karşı çıkar, canları pahasına direnir.
Düşlerin ve vaatlerin tam tersine dört bir yanı çamur
denizi, kum beton deryası, taş beton yığını kaplar. Kafaları çukur çatlak
kanaatler, kuşku ve korku yüklü çaresizlik kavurur. İhanet rüzgârı dörtnala
havalandırır esareti. Ama her defasında bilenler bilmeyenlere anlatır hava civa
merkezli memleket manzaralarını boşlayarak. Başıboşluğu bir kısrak boyu da olsa
aydınlatır güneş. Ve mızrak artık çuvala sığmaz. Kılıçların gölgesinde hesaplaşılır.
Ve altın başaklı memleket yakıldıkça, yandıkça an gelir mahşerin kaç atlısı
varsa topu hizaya çekilir. Memleketin kara kutuları kuytularda çözümlenir. Nedendir
bilinmez hiç ders olmaz feryatlar dağları aşıp gökyüzüne asıldığında ise tüm
cesur insanlar fesat karıştırılan ölüm ihalelerini bir bir reddeder. Öylesine
yapay münasebetler, yıkıcı münasebetsizlikler ve yakıcı cibiliyetsizlikler
vardır ki bereketli topraklar üzerine yayılmış insanların çoğu utanır. Birileri
çıkar kaypak işler, yoğun isler ve sisler arasında savrulan kayıplardan bahseder
ve bahis kapanmaz. Ama her ne hikmet ise asla ve kata uslanılmaz…
Oysa memleketin altın başaklı ovalarında Nemrudun
zulmüne susmak ateşle oynamaktır. Ağıtlarla dağılırken buhran, madımak kokan
topraklarda hiç istenmedik şeyler yaşanır. Yanmak bile geleceğe yanıttır sanki tüm
kurgulananlara inat. Oralarda, oralardan ocağa ateş düştüğünde ise kendiliğinden
doğrulur doğruluk. Doğar büyük isyan ve doğanın kestiği ceza sonsuz özgürlüğe müebbettir.
Dahası düzeyli düşüncelerle ayaklanır altın başaklı memleket. Ve koca dünya,
yedi düvel, gelmiş geçmiş tüm nemrutlar bir araya toplansa yıkılmaz memleket. Hangi
illet, hangi millet oyunu bozsa, bozulmaz mozaik, bozulmaz ahenk. Dur duraksız
bozuk çalmakla da katiyen sinmez millet. Çünkü koşullar ağırlaştıkça inançlar değişir,
kutlu isyan ayyuka çıkar.
Ucunda ölüm olsa Nemrudun ateşi sıçrar sıçramaz, bölgesel
çapta ve dünya ölçeğinde vizyona sokulanlara tepkiler büyür. Büyük sermayenin
temsilcisi egemen güçlerin topu tüfeği tutukluk yapar. Emperyal istilanın
uşakları, dinsel ve mezhepsel bağnazlar, ardı sıra türetilen şeytanlar, bir yankısızlık
anında kara kaplı defterlerde mürekkep lekelerine dönüştürülür. Tutku renklenir,
renk ayni renk, kan kırmızıdır…
Günün birinde kanaat eri olanların, doğana doğmayana böylesi
yazılar yazacağını, çarpık yazgıya karşı duracağını söyleseler derin derin
düşünülür ve yok denirdi. Ama ürperdi zaman ve celallendi anılar. Nemrut’un ateşi
çepeçevre altın başaklı memleketi kuşatınca altın varaklara kayıtlandı her şey.
Altın yaldızlı mürekkep ıssız ovalara yayıldı. Bir kürek mahkûmu edasıyla
tarihi yolculuk başladı…
Her temmuzda dört bir yanı hüzün basar, baştan ayağa yas
yakar. Pusula şaşırtan hilebazlıkları göz görür ama akıl anlamaz farz edilir. Oysa
orak zamanı körüklenen ateş zerresinde saklıdır hayat ve ne ilktir ne de sondur
kavganın örsünde habire çekiçlenenler. Çifte su verilmişler hayatın hiçbir
evresinde nemrudun ateşinden korkmazlar, ateşe atılsalar da yanmazlar…