4 Temmuz 2021 Pazar

HADDİNİ AŞAN HERŞEY ZIDDINA DÖNER...

 HADDİNİ AŞAN HERŞEY ZIDDINA DÖNER...


İnsanlık tarihi hep ayni ayarda gitmez. Facialar, pandemiler, hadsiz hesapsız işler, gereksiz popülasyon aktarımları, kişisel çıkarlar ve haddini aşan hırslar doğal yaşamı bozar. Ayarsız yaşam daima savaşlara endekslenir. İşte o yüzden ne yazık ki barışçıl anlayış hiç bir dönemde tarihe yön veremez. Haddini aşan herşey de zıddına dönüşür...


Yine de insanlık her devirde toplumculuğu önemsemiş, birlikte yaşamayı kolaylaştırıcı kurallar zinciri kurmuş ve olduğunca tatbik etmiştir. Bunca iyiniyete rağmen yine insanlar zincirlenmiş, prangalanmış ve sebepli sebepsiz suçlanmıştır. Yani özene bezene düzenlenen, süslenen kurallar, sus pus bireyler, kimliksiz kimlikler, duyarsız toplumlar yaratmıştır.


Çünkü yeryüzünde farklı toplumlarda, toplumun özüne dönük işleyen ve işletilen kurallar aynileşmiş, paralelinde demografik yapı tersine dönüşmüştür. Böylece her canalıcı sorunla mücadele dahi suç sayılmış hatta durum suç teşkil edebilecek yöntemlerle çözülmüştür.


Ezelden beri esas olan, düzenin sağlanması, korunması ve sürdürülmesi için uyulması zorunlu çeşitli kurallar koyulmasıdır. Bütün kuralların ana amacı toplu yaşam üretimi, esenlik ve rahatlıktır. Ancak hukuk, hukukun üstünlüğü ve  adalet gereğince işlemeyince suçla baş edilemez. Hele göz ardı edilen suçlar günden güne artarsa, suç artık reel yaşamı belirler. Ve giderek dinin, ahlaki normların, gelenek ve göreneklerin etkisi de azalır. Ve mevcut sistem yok olma tehlikesi ile baş başa kalır...


Belli aşamadan sonra ise fazladan katı kurallar koymak, faşizan yaptırımlara kaymak asla çare olmaz. Anında yasaklar çiğnemek için vardır şeklindeki yazılı olmayan ama sözlü ilke hayata geçer. Mafyozo eğilimlerle mevcut kuralları bozma ve doğruluktan sapma eğilimi de kendiliğinden gelişir. Aslında bu çelişkili süreç alt bilinçte yeri olan, bireyin doğa ve toplumla yersiz savaşının, dünyayla yolsuz çatışmasının ürünüdür. Bu kuralsızlık ortamını fırsat bilen  patenti sahipli ürün sünepeleri ise milyonlarca yıllık hapı yutturur; suç...


Suç, pek çetrefilli görünse de literatüre giren şekliyle, yeryüzünde farklı toplum kesimlerinde, farklı değer yargılarından beslenen insanların, istek ve arzularına ulaşırken toplum kurallarıyla çatışmasıdır denilebilir. Çatışmanın şiddetine göre de suç olgusu oluşur. İşte bu suç olgusunu neden sonuç, insan mekân, suçun meydana çıktığı yer, yerleştiği bölge ve yayıldığı coğrafya temelinde ele alıp irdelemek gerekir. 


Ancak mevkisi makamı ne olursa olsun her edimine, her eylemine fesat ve hıyanet karıştıran toplum bozarları, topun ağzındaki suçluları ayrı ayrı irdelemek gerekir. Ayrıca hiç gereksiz, nedensiz ve yanlış politikalarla kısa zamanda  arapsaçına döndürülmüş toplumlarda, kördüğüm edilmiş kurallarla, mıntıka temizliği yapılamaz. Temiz eller operasyonları yapılamayınca da zaman içinde suç örgütleri iş başı yapar. Suç ve suçlu oranları pik yapar. Çünkü kayıtsız ve denetimsiz her başıboş güç tehlike arz eder. Ve bu gücün yerli yersiz kullanımı ise oran moran tanımaz. Kullanım sonrası suç üçlemesini patlatır.


O yüzden asla unutulmamalı; Haddini aşan her şey, gün gelir zıddına dönüşür. Ve kısır döngüde suç teşkilatlanır. Haliyle organize her şey suça endekslenir…


Ve insanlık tarihinde zıtların birliği ayarsızlığı gelişir. Gerilemenin eseri olarak da haddini aşan suçlu suçsuz, had bilen suçsuz suçlu farz edilir...