31 Temmuz 2018 Salı

RUTİNE BAĞLANMAK BAĞIMLILIĞI…

RUTİNE BAĞLANMAK BAĞIMLILIĞI…
 
Biraz daha serinkanlı olmayı gerektiren, rutine bağlanmış günler yaşıyor memleket. On küsur yılın getirdiği bu rutine bağlanma resmen bağımlılık yarattı. Bu rasputine bağlılık, rutinsel hipnotizelik yedi veren dertlerle boğuşulan bir dönemi de piyasaya açtı. Resmen memleketin sinir sistemi felç edildi. Ağır şüpheler de artınca korku belirdi. Böyle zamanlarda mucize beklemek, rutinsel gerçekliği de yer bitirirdi. Bitirdi. Artık minnettarlık da yetmez oldu, haliyle minnet de kalmadı...
 
Asla herhangi bir teste veya içsel muhakemeye gerek kalmadan kerametlere bulaşmak kemiksiz kabullenildi. Oysa büyük iddia yalansız bir hasrettir. İdea öyle ince bir haslettir. Zamanı gelir bir imzaya bağlanılır gelecek. Ama ömrü uzatmaz. İlk adımı son adımı yoktur bu kararların ve yakaya yapışan karanlığın. Siyahın ötesinde bir buluşmadır aklı çelen. Uyum sorunu varsa da el birliğiyle ortam hazırlanır. Netine, methine ve rutine bağlanmıştır her şey. Gelenek ağır basar.
 
Her şey bir yana tinsel duyarlıkların dinsel korkuya endekslendiği acayip bir düzendir bu. Veya dinsel hazımsızlıkların tepe yaptığı ve yönetmeye taleplendirildiği bir tinsel düzenek. Dara düşülmeden atılan bir imzayla rutine bağlanan nice hayatlar vardır tanık olunan. Tanıkken sanık olunan. Delil azgınlığından tutukluluğu arşa tırmandırılan. insanı elinden kolundan yakalayan, delikanlılıktan arta kalanla mahkumluğa uzanan.
 
Uzunu kısası biraz daha delikanlılık ister umuda yolculuk. Öyle on küsur yılın bellettiği belirsizliğe kanatsız uçarak olmaz. Rutinden kopmak, ürpertiler otağında rasputinsiz korkuya yatmakla olur. korkusuzluğa uyanmakla.
 
Yata kalka memleketin sinir uçları felç olmuş, millet mucize bekliyor. Ama ikiyüzlü rahipler basit insanları etkileyen bazı batıl inançları bata çıka geliştirme işinde. O işi de rutine bağlamışlar. Oysa her meşruiyet, meşruti rejime, rejim inceden özgürlükçü görünse de rutine bağlanır. Bu bağlı bağcılık asla hür değildir. Hürriyeti vazgeçin, ulusçuluğa hiç yaslanmazlar. Laik felsefeye hiç uymaz, medeniyetin gereği ve düşündürdüğü ne varsa her şeye toptan karşı çıkarlar. Otoriteye ise hiç karşı çıkmaz, başkaldırmazlar. Onu da rutine bağlarlar.
 
Şiddetli fırtınalara yakalanıldığında ise korku iyice büyür. Muhteşem görülen ne varsa ruhsal deneyimlerle acilleşir. Sahiplenmeler ve sahipler dışında başkaca kimseye onay verilmez. Bu resmen kurtuluş savaşının yerildiği, kurtuluş şansının bittiği andır. Ve bir imzaya muhtaçlık ile baş başa kalınır. Verenler, vermeyenlerce iş başa kakılır. Ayağa kalkılamazsa eğer her türlü yenilenmeye ters, asla umudu terkisine atmayan rutine bağlanmışlık sürer.
 
Sürer çünkü siyaset ünitesi siyah ötesi günler yaşıyor. Memlekette nakil olanakları devreye sokulsa da durum vahim. Nakit sıkıntısı, vakit sızıntısı zorbalaşmış. Sihirli dokunuşlar pınarında ar kalmamış, arka kalmamış. Dolar azmış. Kaseler boşalmış. On küsur yılda yan yattı asırlık kapasite. Dayatılan kapasite ise kapı dışarı.
 
Bu rutine hayat aktarma sürecinde doğru analizler yapmak da zor. Zaten doğru hamleler az, akılcı hamleler zayıf. Karşılaşılan parçalanmış aile ıstırabı. Baştan budanmışlık. Aile ve gaile meselesi. Ya öldün ya ödün ver deryası. Bir doğru varsa bu memlekette işler çoktan karışmış.
 
Şimdi her öbeğe içten içe inceden o karışıklık karışıyor. İkiyüzlü rahipler, ruhbanlar, rasputinvari rutine bağlanmışlığı öğütlüyor. Memleket öyle böyle yönetiliyor. İlliyet, milliyet sıradanlaştırılmış. Fırkası, sırası sıralaması rutine bağlanmış. Oysa biraz daha umut lazım, ancak eller kollar bağlı. Yollar bağlanmış.
 
Biteviye rutine bağlanmak ise bağımlılık yaratmış. İşin içinden çıkılamıyor…

Hiç yorum yok: