DEMİRDEN
KORKMA GÜNLERİ
On yıllarca demir perde, demir Leydi, demir yumruklarla
korkutuldu bu korkusuz millet. Ama demirden hiç korkmadı. Demir ağlarla örülen anayurtta
güvenle trene bindi. Şimdi demirden de korkma günleri…
Memleket raydan çıktı, tren raydan çıktı, ekonomi raydan
çıktı, enflasyon raydan çıktı. Raydan çıkış bir türlü durmuyor. Bu inişli
çıkışlı sel vurgunu yollarda milletin daha çok canı yanacak gibi. Yolculuk uzun.
Yol çetin. Sarp kayalıklardan geçen yolların düz ovada tepe taklak olmasının
asıl nedeni ve suçluları kısa zamanda bulunur. İlan edilir. Ancak asıl
sorumlular bulunmadıkça daha çok dert yanar bu millet. Daha çok rahmet okur. Bolca
Fatiha okur…
Hele de cumhuriyete Meşruti bir meşruiyet kazandırılacak
günün arifesinde olanlar oldu. Demirden korkma günlerinin de kapıda olduğu
güncellendi. Eskiden beri söylene gelen ‘demirden korksaydık trene binmezdik’
özdeyişi de özünü yitirdi. Düz ovada korku kapladı yürekleri. Yani en girişimci
görülen sahteci yan, en alın teri dökmeden hazineden kapılan define tren raydan
çıkınca göze bir kez daha battı. Bu malı götürme telaşının melek olan canların
defin masraflarını dahi karşılaması güç. Dünyanın dünya yükü parasına hiç
değmez bu ihmal veya adına ne denirse densin işte o yaşandı.
Yaşanmazın yaşanmasının hemen peşinden meşruiyet kazandırılmaya
çalışılan Meşruti cumhuriyetin en meşhur haklardan sayılan hürriyet hakkını da
cumhurun elinden çekip alması ise başka bir konu. Yaşanır yaşanacak hangi hususun
altı üstü çizilecek olsa ona dair Hürriyetin gaspı. Anında ibre ve kalibre
ayarı. Kitlesel dağınıklık ve biz toparlarız izlenimi. Bu yasaklamaların nereye
kadar süreceği belli değil ama yarınların özeli ve özeti de bu.
Memleket raydan çıkınca, tren raydan çıkınca, ekonomi
raydan çıkınca, her türlü raydan çıkma elbette kendi canavarlarını hortlatır. Böylece
tertemiz beyaz kefenlere cıscıbıl, tek parça sarılmak da zorlaşır. Hayat
perdesinden çekilmenin en doğal halleri de silikleşir. Medet yollarda aranır
olur. Yürek yakanlar aransa da bulunmaz, bulunsa da tanınmaz, tanınsa da
yakıştırılması zor bir fıtrata teslimiyetçilik başlar. Evrenin kaçıncı
katındadır o tanrısal tecelli dünya aklıyla hiç çözülemez. Ama birileri
herkesten önce her şeyleri bilir ve noktayı ve şeddeyi koyar.
Oysa tüm insel, dinsel, toplumsal yasaklarla dahi Doğanın
buyruğu önüne geçilemez. Doğa insan aklıyla asla kontrol edilemez. Yasaları da
düz mantık ve cebir ile bilinemez. Kanunu uydurma grafiklerle ilerlemez. Öyle ki
yanlış atılan her adım da kontrol kaybı ile karşılaşılır. Karşılaşınca da zamansız
vedalar kaza, felaket, facia, ilahi tecelli tarzında isimlendirilir. İş ispatsız
yakıştırmalarla kabahatten kaçışlara endekslenir. Yani diyalektiğe ters bir başıbozukluğun
sınırları daraltılır. Her dilden baş sağlıkları dinlendirilir o kadar. Tez
zamanda unutulur.
Zaten memleket raydan çıkınca, trenler raydan çıkınca,
trendler de bocalar. Önce ekmekler sonra demiryolları bozulur. Olan yine garip
bir millete olur. Şüphesiz ‘demirden korksaydık’ diye başlayan vagonsal aritmetiğin
sihri de bozulur.
On yıllardan sonra gelinen aşama itibariyle; Demir bulutların
çöktüğü vahalarda, demir perdelerin çekildiği cumbalarda, paslanan demir
yüreklerde ise vakanın görseli de, işitseli de işe yaramaz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder