Paradays siyaseti son yıllarda prestijlenip itibar kazanınca tek şerit asfalt yetmez oldu. Siyaset anarşisinin hüküm süreceği kentlerde çok şeritten seyir gerekir. Bu yapboz düzeneğinde bir kent bir kıvılcım çakar dönüşüm vazgeçilmez hale gelir. Bunun adı sonsuzluğa ulaşmaya endeksli iradeyle, sözde çağı yakalayan veya asla yakalayamayan partide particiliktir. Takım tutar gibi, adam tutar gibi…
On yıllardır suni program, olağanüstü proje, kısır kamulaştırma, bol özelleştirme, ağır sanayilik yatırım denilerek tüm dengeler allak bullak edilince terazinin topuzu kaçtı. Artık gelinen bu noktadan bir başka noktaya ulaşmak mucizelere kaldı. Kalır elbette. Çünkü memleketin her şeyi tersyüz edildi. Taşı toprağı altındı şimdi toplasan beş para etmez.
Ve yine tren kaçtı. Peronları yerli, mülteci piyonlar istila etmiş. Kuru kalabalığın da ötesinde bir kaynama. Bir yanda tuzla buz olması gereken cam fanuslar, sırça köşkler yerli yerinde duruyor. Bir yanda birilerine kallavi saraylar yetmiyor. İşin özü yine millet çile çekecek. Boyunu aşan bedeli taksitle ödeyecek. Paradays siyasetçileri ise yine paylarına düşene sevinecek, semirecek ve coşacak. Havalandıkça havalanacak.
Oysa hava oyun havası değil. Dünya dünya olalı bu memleket bunca bitmez tükenmez dert, külfet, borç, harç biriktirmedi. Yapboz alaycılığıyla kimsenin ayrıntısını bilemez düzeyde bir bilanço şıktı. Bilseler de renk sever gibi parti severler bu mevcut durumu hiç iplemez. İplemediği de ortada. Onların derdi başka. Onlara göre varsa yoksa paradays. Onlara Fırat kıyıları hala Babil. Asma bahçe manzaraları ise sebil. Tükenmez kavgalar coğrafyasında yaşadığını sanan tüm tapınmacılar, tapılanlar ve tapulananlar kıyametin koptuğunu bir hayli geç anlayacaklar. Dicle Musul’a akarken, Karşıyaka’da Ninova’ya erişilecek. O zaman vay ki vay paradays siyasetçilerine…
Zaten bundan böyle memleket sevdası Nemrut’un ateşinden içmekten beter. Her defasında yine ayni tutuşma. Benzer yangın. Ebabiller bilenlere bilmeyenlere feryatlarda. Memleketten insan manzaraları allanır pullanır, numaralanır mumlanır ama nedendir hiç nurlanamaz. Öyle zanneder. Ama hep bir ihanet rüzgârı. Mızrak gölgesinde bedavaya saflaşmak varken bir kutu marmelata mızıklanma. Ve gafilce. İşte budur paradays siyasetinin getirisi.
Günlerin getirdiği içi seni dışı beni misali yanmak. Yandıkça memleket boşa seslenilir. Kalenderler ve kara kutularda saklıdır gerçek. Kuytularda, bodrumlarda bir zamanların hiç ders alınmamış feryatları durur. En cesur insanlar bile karşı çıkamaz artık. Hakkıyla konuşamaz. Fesat karıştırılır bereketli topraklar üzerine.
Şu Paradays siyaseti pusula şaşırtan ne hilebazlıklar bilir, bilir de sıradan akıl anlamaz…
Anlaşılan susmak da bir nevi ateşle oynamaktır ama hiç inanılmayacaklar ardı sıra türediğinden her türden yankısızlık anı defterlerine sığınır. Beynin hünerleri mürekkep lekelerine dönüştüğünde ise akıl tutuklanır. Buna karşın işe başka temel değerlerde bulaşınca mevcut kurgu işlemez. İşlemez çünkü bu kurgu herkes için ayni yasa ve uygulamaların olduğu ve uygulandığını vurgulasa da öyle olmadığı kısa zamanda anlaşılır. Ve zamanla vahşi kapitalizmin kudurmaya açık toplumlar yaratma gayesinin önüne geçilemediği de görülür. İşin özü atı alan dereyi geçer.
Geçer ama sözde sınıfı geçenler, sınıf atlayanlar kara paranın bayrağı, karanlığın buyruğu altında toplanırlar. Uyruksuzlaşırlar. Bu uyruk tanımaz kuyrukçuluk, uyku ve uyuşukluktan eninde sonunda faydalanacak emperyal istila da sonunda gerçekleşir. Topuyla tüfeğiyle.
İşte o yüzden günlerin getirdiği paradays siyasetine karşı durmak ve hiç istenmeyen kararlar vermek zorundalığıdır. Çünkü kavganın örsünde habire çekiçlenen ayni hayatlardır. Ocağa ateş düşende doğrulur doğruluk. Doğrudan isyan ve müebbet. Bu altın başaklı memleket tüm dünya, yedi düvel bir oldu da yıkılmadı ki, şimdiden sonraya yıkılsın. Millet faraza oyunu bozar denildi bu kez bozamadı. Sanki bozulmaz denilen o mozaik ve ahenk biraz bozulmuş.
Bundan böyle bozuk çalmakla hizaya gelmez bu millet. Bildiğini okur. Ona göre…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder