21 Temmuz 2018 Cumartesi

“KİBRİS’İN TOROSU, GÖNÜLLERİN RAUF’U”

“KİBRİS’İN TOROSU, GÖNÜLLERİN RAUF’U”
 
Akdeniz’in en yeşil adasında bayrakları bayrak yapanlardan biridir “ Beni oğlumun yanına defnedin” vasiyetiyle göçüp giden Denktaş. Yaşama veda ettiği gece “Burası bağımsız bir cumhuriyettir” sözleriyle Kuzey Kıbrıs’a veda etmiştir koca çınar. O Kibris’in torosuydu.
 
Çektiği fotoğraflarda ve hayata dair dipnotlarında gizlidir Kıbrıs gerçekleri. Yıllarca Kıprıs ne olacak, Kıprısı neler bekliyor diyerek ve bilerek mücadeleden geri durmadı hiç. Rum baskısıyla boğulan yavru vatanda alevden kılıçlar yeminleri doğrarken yemininden hiç dönmedi.
 
20 Temmuz 1974’de Ayşe’nin Kıbrıs’a tatile çıkışını aklı başında bir mücahit olarak siyah beyaz televizyonda süzülen şekliyle paraşüt paraşüt kucakladı. Kıbrıs o vakit hafızalara çıkmamacasına kazındı. Akıllardan hiç çıkmamacasına ulusalcı damarı kabartan ilk olay oldu, birinci ve ikincisiyle ‘barış harekâtı’.
 
Hep barışı, birlikte yaşamı ve Türklüğü savundu. Ömrünü adadı bu davaya. Hiç yılmadı. Yalnız kalsa da davasından dönmedi ve hep haklı çıktı.
 
13 Şubat 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildiğinde Rauf Denktaş’ı tüm dünya tanıdı. Dünya değişti o hep ayni kaldı.
 
Kıbrıs’ta kim iktidar olursa olsun hep o dinlendi, ona inanıldı ve ona güvenildi. Çünkü o kendini Kıbrıs’a adayan bir mücevherdi. Mümkün görünen her direnişin, mücadelenin, kavganın, münakaşanın, münazaranın, müzakerenin tartışmasız kahramanı ve mücahitliğin simgesiydi. Kıbrıs’ın komutanıydı. Dünya kamuoyunda kendine haklı bir yer edindi. Kıbrıs ve Kıbrıs türkünü hep gündemde tuttu. Emperyalizme ve etnik yayılmacılığa karşı duruşun yenilmez sembolüydü.
 
Yaşamı süresince Kıbrıs’ta Türk, dünyada Türk, her yerde Türk’tü. Yılmaz bekçilerindendi cumhuriyetin.
 
Cumhuriyet yolunda Rum, İngiliz, Amerikan sallamadı. Her fırsatta çıktı anlattı ada idealini. Her fırsatta saatlerce Kibris gerçeğini dillendirdi. Akdeniz’in yetiştirdiği ve beslediği en büyük liderlerinden biri olarak tarihe geçti. Yıllarca çok bedeller ödedi. nice bedeller ödendiğini bilerek her oyuna, her dalavereye başkaldırdı. Yaşamı boyunca çalıştı çabaladı. Ve arkasında küçük ama çok büyük bir ülke bıraktı gitti.
 
Kuzeyliliğinden ödün vermeyenlere Kuzey Kıbrıs’ı en bağımsız haliyle sevdirdi ve benimsetti. Denktaş sayesinde kurtuldu ada kinden ve nefretten. Kimler geldi kimler geçti unutuldu. Ancak Denktaş hep ayni yiğit kaldı ve değişmedi. O yüzden unutulmadı. Unutulmayacak da.
 
Öyle ki son nefesine kadar Kıbrıs üzerine hayalleri bitmedi. Ama ömrü bitti. Su üstünde yürünmez dediler o resmen yürüdü. Ateş içilmez dediler o kana kana içti. Esas vazifesinden ve bağımsızlık hevesinden hiç vazgeçmedi. Milim uzaklaşmadı. Varoluşu, duruşu ve sarsılmaz dengesi, her şeyi sadece Kibris içindi. Kendini ve ailesini Kibris’e adadı.
 
Daima şöyle dedi; “Biz emanetçileriz. Üzerinde yaşayalım, hür yaşayalım diye atamızdan, babalarımızdan miras bu toprakları bir mirasyedi gibi, ne satabiliriz ne de bırakıp kaçabiliriz.”
 
Öyle işte, bu düsturla yaşadı, bu düsturla yaşattı. Fazla söze ne hacet. Asla uslanmaz bir cengâverdi. Usta bir mücahitti. Ulusal bir kahraman, asla çark etmez bir ulusalcıydı. Kibris’in torosu, gönüllerin Rauf’uydu.
 
Huzur içinde yatsın demekle beraber onu hakkınca tanımak ve yeni kuşaklara da doğru biçimde tanıtmak lazım …”

Hiç yorum yok: