‘SAHUR SİYASETİ’NE BULAŞANLAR İLE BULAŞMAYANLAR…
İstanbul Göztepe Parkı’nda bir gece yarısı mitinginde ‘Bizim Muharrem’ her partiden yüzbinlerce karşı yakalıyı bir araya toplayıp “bir büyük şemsiye altında buluşalım, barışalım, uzlaşalım…” derken, hepimizin olması gerekirken maalesef bizim olmayan İç İşleri Bakanı ve Gençlerimizin Spor Bakanı Esenler’de sahura kaldılar. Ve eski tanışıklığa istinaden Esnaf Odası’nın düzenlediği sahur programında şoklayıcı sinyaller içeren nutuklar çektiler.
Ancak inceden bir sızı ve korku sarmış ki en yıkılmaz görünen dağlarda bir sarsıntı söz konusu. Bu sarmalanma alenen belli. En yukarıdan aşağıya mevcut iktidar hatiplerininin topunda, prompterli olsun olmasın gaf üstüne gaf. Veya Allah söyletiyor. Sanki gidişin, çöküşün ve kaybedişin ağlarını ördüğünün farkındalar ve o farkındalıkla mevcudu korumanın derdine düşmekten ince bir hastalık bulaşmış akıllarına.
Ağızlar açıldığında içinde bulunduğumuz mübarek ay diye başlayan bu iktidarcı hitaplar, şu mübarek günlerde bitap düşene dek, sahura dek yayılıyor. Mübarek ayın mahiyeti dışında tavırla, oruç ayı maneviyatına asla uymayan biçimde ‘sahur siyaseti’ne de bulaşıldı. Bulaşılıyor.
Öyle ki memleketin koltuk itibarı düşünüldüğünde rejim tam değiştirilemediği için ilk ona giren İçişleri Bakanı tam dört gündür aritmetik ortalamalara göre mevcut iktidarın tam destekçisi görünen Esenler’de. Son gün Gençlik ve Spor Bakanı da desteğe geliyor. Yani hummalı biçimde çalışıyorlar. Önceleri yerel siyasetçilerin yapmaktan hiç mi hiç çekinmediği Sahur siyasetine makam koltuk aldırmadan bulaşmayı bile göze alıyorlar.
Ve bizzat kendisi için hazırlanan sahur programında, bizzat onun için kurulan podyumda İç İşleri Bakanı cüzi sayıda bir avuç partilisine sesleniyor. Çoğu amir memur. Laf arasında da son on altı yılda gerçekleştirilen büyük değişimleri; "Bu ülkede vatandaşlar, yazın çocuklarını Kur'an kursuna ancak on beş yaşından sonra gönderebiliyorlardı. Her 100 liranın 85-86 lirası vergi gelirlerinden faize giderdi, bugün artık 10 lirası gidiyor. Eskiden Almanya'dan gurbetçiler gelirdi, derlerdi ki, 'Eğer biz hasta olursak, Almanya'nın uçağı bizi alır buradan Almanya'ya götürür.' Şimdi onlar sağlıkta gerilediler, biz bugün dağ başına ambulans uçak, helikopter gönderen bir Türkiye oluşturduk. Türkiye’de huzur var…" diye anlatıyor.
Bunları tabii ki anlatacak. Anlatsın. Haklı değil belki ama hakkı. Ancak kendilerine muhalefet, diğer Cumhurbaşkanı adaylarını eleştirirken ‘size yazıklar olsun’ ibaresini kullanması sahur adabına pek yakışmıyor. Son on yıllarda uydurulan Sahur siyasetine ise hiç mi hiç…
Bizim Muharrem ise İstanbul Bağdat Caddesi'nde başlayan yüz binlerin katıldığı meşaleli yürüyüş sonunda ulaştığı seçim otobüsünün üzerinden sahur siyasetine bulaşmadan ilk olarak " Bugün burada Cumhurbaşkanı’na karne veren çocukları dövmüşler. Ben de karne veriyorum. Beni de dövecek misiniz? Hadi gelin bakalım. O çocuklar hepimizin evladı" diyor. Ve mevcut iktidarın geldiği kör noktayı duvara perçinliyor.
Sonra da bir kalemde sıralıyor; “Gelir dağılımı bu kadar adaletsiz olan bir ülkede barış, kardeşlik olmaz… Bir neslin, bir çocuğun dindar olup, olmamasına devlet karar veremez. Ailesi karar verir… Dindar nesilden hiç bir korkum yok. Dindar nesille bir sorunum da yok. Dindar neslin hiç bir sakıncası yok. İsteyen çocuğunu dindar yetiştirebilir… Kindar nesil istemiyorum… Türkiye'de ki en parlak çocuklar yurt dışına gidiyor. Beyin göçü var. Allah'ın izniyle, milletimizin izniyle cumhurbaşkanı olduğumda beyin göçünü, beyin gücüne dönüştüreceğim…”
En sonunda da mevcut Cumhurbaşkanı’nın kendisiyle bir televizyon programına çıkması halinde "Kazanamazsam siyaseti bırakırım. Ben senin gibi koltuk meraklısı değilim” diyebiliyor…
Esenler dışında bunlar cereyan ederken, bizim Esenler’de Milleti yönettiğini farz edenler partilerinin bakanlarını ağırlıyorlar. Aceleyle ‘Bizim Muharrem’in onlara da bulaştırdığı biçimde İçişleri Bakanı’nın konuşmasından bölümleri hemen sosyal medyaya koyuyorlar.
Ancak ya bakanın konuşmasını hiç dinlemiyorlar veya yapılan gafı nasılsa burası bizim kalemiz diyerek hiç önemsemiyorlar; “Evet, 24 Haziranda Esenler’de Sayın Belediye Başkanımız burada, İlçe Başkanımız burada, Esnaf Odası Başkanımız da bu sahuru hazırladı burada. 24 Haziranda Esenler ‘de tarihi bir rekor kırarak, Cumhurbaşkanımıza öyle bir destek verin ki okyanus ötesinden sesi duyulsun. Cumhurbaşkanımıza öyle bir Ders verin ki Avrupa Parlamentosu’ndan sesi duyulsun. Bize tuzak kurmaya çalışanlar sesleri…”
İşte sahur siyasetine bulaşanlar ile bulaşmayanların farkı. Sahur siyasetine bulaşmayan ‘Bizim Muharrem’ yüzbinlere ulaşıyor, irticalen konuşsa da hatasız konuşup bitiriyor. Bulaşanlar ise Cumhurbaşkanı bir yana, bakan bile olsalar, kendi partililerine konuşurken dahi gaf üstüne gaf yapıyorlar. Allahtan.
Allah şaşırtmasın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder