10 Haziran 2018 Pazar

KRAL ÖLDÜ, YAŞASIN ADAMIN KRALI…

KRAL ÖLDÜ, YAŞASIN ADAMIN KRALI…
 
Biz sokak çocuğuyduk o nedenle sokak ağzını da çok iyi biliriz. Saray dilini de. Yıllarca dilimizi törpüledik. Yeterince düzelttik. Yine de argoya kaçan bir tarzımız var. Hayatı o pencereden benimsedik sanki. Kral önüne ve arkasına neler dizilir hakkıyla biliriz. Biliriz çünkü bir zamanlar, kraldan çok kralcı olunan feci dönemlerden geldik geçtik. Yani iyi biliriz kula kulluğun sadece krallıklarda olduğunu. En faşizan dönemlerde bile hiçbir krala biat etmedik, etmeyiz…
 
Şimdi küçümseyenler olacak ama bu başkaldırı sokağın dili ve sokak geleneğidir. Neden ‘Kral öldü, yaşasın adamın kralı’ boyutuna geldiğimize kısaca değinip sokaktan aktarımlarımıza devam edeceğiz. ‘İnce Dayı’ yapacağını söylediği yüz altı mitinden birinde Adapazarı’nda “Saray'a kral değil halka cumhurbaşkanı istiyoruz” pankartını görüyor. Görünce lafı yapıştırıyor; “Benim dönemimde kralın adamı değil, adamın kralı olacaksınız” diyor. Ve bu makale kendiliğinde doğuyor...
 
Zaten ‘Bir kesimin kralı olacağıma her kesimin dilencisi olurum” lafı da boşa söylenmemiş olsa gerek. Bu lafa aldırmadan on yıllarca sadece kralın adamı olunduğundan ‘adamın kralı’ deyimi de çıkmaz sokak krallığında ‘adamın dibi’ne dönüştürüldü. Yani ‘armut dibine düşer’ hesabıyla adamlık, kralın adamlığına tercih edildi. Ve değişen isimlerle, deyimlerle, edimlerle adamlık bozuldu, Millet dönüştü, memleket değişti. On küsur yıldan sonra kurulan şatafatın günden güne zirve yaptığı, bir türlü kurtarılamayan ekonominin de dibi görülünce akıl İnce’den başa devşirilmeye başlandı. Ve her alandaki yarış adamın kralları ile kralın adamları yarışına dönüştü...
 
Kim ne derse desin şu yaşlı dünyada ezelden ebede her şeyin kralı olmaya çalışılır. Herkes kral olmaya özenir. Öyle ki ‘körler diyarında tek gözlü adam kral olur’ tekerlemesiyle pembe hayaller kurulur. Her meslek erbabı mesleğinin kralı olmak için ömür boyu didinir durur. Siyasetçinin kralı, ustanın kralı, kapıcılar kralı, topçular kralı, golcüler kralı, gafçılar kralı, hırsızlar kralı, yalancılar kralı benzeri çeşitlendirilir hayaller. Boş hayallerin son aşaması da ‘kralın kralı’ aşamasıdır…
 
Belki de Dünya döndükçe böyle gidecek. Ancak tüm krallar bir hışımla gelirler, ezerler, sindirirler, zulmederler, geçer giderler. Devran döndükçe ne krallar, firavunlar, hükümdarlar, sultanlar, hanlar, karunlar, harunlar, tiranlar, şahlar, padişahlar, imparatorlar, başkanlar, muktedirler gördü insanoğlu. Hele de kendine ‘Ben Tanrıyım’ diyen ne sahte Tanrılar, kendini Tanrı yerine koyan ne dallamalar,  çapsızlığın Allah’ını tanrı katına eşit gören, Tanrıdan vasıf sayan nice dangalaklar gördü Millet. Hele hele ne tanrıçalar. Yani tarih boyu popülizm ve hırsı aynı bünyede birleştirmenin envaı çeşit versiyonuna katlandı insanlık…
                                                                  
Ve insanlık tarihi boyunca Krallar ve Kralın Tüm Adamları birçok efsaneye, kitaba, resme, filme konu oldu. Zaten yaşanmış veya yaşanmamış tüm kralın adamları hikâyeleri gücü bulanın ‘güç zehirlenmesi-kendini kaybetmesi’ hikâyesidir. Örneğin ‘Kralın Tüm Adamları” romanı ve filmi gibi. Romanı da, filmi de 1930’lu yıllarda Amerika’da güneyli yoksul bir avukatın valiliğe yükselişini ve düşüşünü irdeliyor. Seçim atmosferinin kızıştığı şu günlerde pürdikkat izlenmesi gereken filmin başkarakteri sokaktan gelmiş bir adamdır. Sokak çocuğudur, sokak yetiştirmiştir onu. Ve o nedenle sokak ağzını da çok iyi bilir. Halka halkın dilinden, Milletin anlayacağı cinsten hitap eder. Yerleşik aristokrat ailelerden adayları büyük farkla geride bırakır. Seçilir.
 
Yani yeni vali; “Yoksulların gün ve gün daha da yoksullaştığı bir dünyanın adamıdır. Aç yatmanın, itilip kakılmanın, işini kaybetme korkusuyla yaşamanın anlamını iyi bilir. Seçimi kazanabileceği kimsenin aklına gelmez. Ancak öykünün kahramanı kaybedecek biri değildir. Kazanır. Beklenti toprak ağalarını değil de köylüleri temsil edecek birinin çıkmış olması ve geciken adaleti tesis edeceği beklentisidir. Lakin gerçek kısa sürede anlaşılır. Beklenen kurtarıcı o değildir. Vali bir yandan yoksullar için hastaneler ve okullar yaptırırken, bir yandan da türlü çeşitli ayak oyunlarıyla rakiplerini bertaraf eder. Edemediklerini de tehdit ve şantajlarla sindirir. O yoksul avukat gitmiş, yerine yükselme hırsıyla dopdolu, gözü doymaz bir politikacı gelmiştir. Bu özelliği, ilk zamanlarda başarı kazanmasını sağlasa da, sonradan hızlı düşüşün, biten siyasi kariyerin başlıca nedenidir…”
 
Çıkarılacak ana fikir ise; ‘seçimi kazanma hedefi uğruna her şeyi göze alan ve mubah sayan politikacıların, kraldan çok kralcıların, kralın adamı olanların, adamın kralı olmanın uzağından yakınından geçmeyenlerin çabuk parlayan politika hayatları hiç akla gelmeyen zamanda, beklenmedik bir sonla sonuçlanır…’ fikridir.
 
Millet bu kral ve kralcılık göz boyamasıyla memleketin girdisi çıktısı, alacağı borcu ne hale geldi getirildi sormadan, bilmeden seçer. Bu yanılsamanın politik prensibi şudur; ‘Bilmediklerin seni incitmez…’ Politize edilen idealizm ise şudur; ‘Duymak ise bilmek kadar incitmez…’
 
İşte ‘İnce Dayı’ vereceği yüz altı mitingi bir eksilten o Adapazarı mitinginde iyi ki; 'Saray'a kral değil, halka cumhurbaşkanı istiyoruz' pankartını görmüş. Görünce de taşı gediğine inceden yerleştirmiş ; 'Benim dönemimde kralın adamı değil, adamın kralı olacaksınız…' diyerek
 
O sayede Biz de sokak çocukluğumuzu andık. Yıllarca dilimizi törpülemeye çalışsak da sokak ağzının inceliklerini bildiğimizi anımsadık. Her dem argoya kaçan bir tarzımız olduğunu yeniden hissettik. Hayata hep o pencereden baktığımızı ve Kralın önüne ve arkasına neler dizilebileceğini bildiğimizi de.  Krala, kralın bütün adamlarına biatın, kula kulluğun sokak kültürü ve sokak geleneğinde olmadığını da.
 
Kral öldü, Yaşasın adamın kralı. Adamın kralı; ‘İnce Dayı’…

Hiç yorum yok: