ZAMANIN RUHU ARANIYOR
Zaman hızla akıp giderken her nasıl oluyorsa oldu, son günlerde çoğunluk tarafından yarını düşünmeden yaşamak kolaycılığı seçiliyor. Çünkü resmi ilden modalaştırıldı. Veya belli duruşa sahipler yarını düşünerek yaşamak zorluğunu devam ettiriyor. Zoru kolayı bir yana akıl dünyasında resmen kodlarla oynanıyor. Tarihi koordinatlar çekiştiriliyor, çarpıtılıyor. Oysa ödün vermeden tarihin kadranından görsel-işitsel, yazınsal ipuçları takip etmek gerekir. Hava buz kesse de, kanlar donsa da…
Doğru bakıldığında tarihi süreç medeniyete katkı sunan tüm yolculuklar, göz alıcı tasvirlerle, amigo anlatıcılar sayesinde bugüne taşınır. Pek de estetik kaygısı olmadan. Esneklik algısıyla yazılmadan, yansıtılmadan. Direkt. O yüzden bir tasarım hissi ve izlenimi verir tarihteki tüm yolculuklar. Tüm cereyan edenler. Gelecek ise bunlarla aldatılır.
Hem de özenli bir tasarım ve güvenli bir tasarımla kuşaklar cezbedilir. Harcanır. Anlamsız detaylarda boğulduğu halde sığda, sağda, solda yüzer her biri ucuz ama cezbedici hikâyeler. Simle sır gibi süslenerek. İşte bu nedenle tüm dönemler bir koleksiyon parçası gibi birbirine benzer. Aynı tarz elit sahneler, göz boyamacalar ve yürek kabartmalar sıralanır. Tarih budur denilir.
Ancak uzunca dönemler insanlığa ve uygarlığa yön veren demirciliktir. Yani demir, örs, kerpeten ve çekiçtir. Demiri tavında dövmek, çeliğe zamanında su vermektir. Sonra oraktır, tırpandır. Topraktır. Kan ile alın teri ile yoğurulmuş emektir tarih. Lakin taraflı bakış açısına göre yedirilen ise başka. Kakmadır, oymadır, çakmadır, mıhlamadır. Ve de sadece mührü kullanmak sanattır. Edebiyatı tarihi, tarihin tarifi işte bu yöne kayar.
Sanki resmen geçmiş zamanın ruhu ile alay edilir. Hanedan hayranlık uyandırır gelecekte diye hanelere sokulur. Harem merak uyandırdığından hanende melekler aranır. Ayrıca uydurup kaydırıp abartmalı savaşlar göğüs kabartır, kafadan kopartır diye ballandırılır. O yüzden öyle resmedilir her şey. Dillere destan öykülerle eserleştirilir.
Oysaki sınırları ve kıtaları aşan tüm İmparatoryal zenginliklerin özünde küçük birer beylik veya göçebe topluluklar yatar. Bu unutulur unutturulur. Ayrıca o saltanatlar ki birbirinden esinlenip can yakan yönetsel tekniklerden faydalanırlar. Sanatlar miraslarından koparlar. Aynileşirler. Kültürler denkleşir. Gelenekler renk değiştirir. Bu yüzden o muhteşem medeniyetler günü gelir çöker. Ki çökmüştür. Yani toplumları metalmişçesine eritip kalıplara dökerek mücevherleştirmek mümkün değildir. zaten bu anlaşıldığında tekrar elle dövme ve biçimlendirme moduna geçilir. Böylece her desen kendine has bir anlamdır gerçeği de kökünden halledilir. İşte o saatten sonra eskiyen zamana modern dokunuşlar hiç yenilik kazandırmaz. Kazandıramaz. Tarihten köklü kazınmak güncellenir.
Zaman hızla akıp geçerken en büyük uygarlık simgesi değerler bile dönem ruhunu yansıtmıyor. Ruh kaybedilmiş. Ve akıl zaman ve mekân üstü özgürlük felsefelerine kayıyor. Şimdilik yaşanan durum bu tarihsel ayrım sürecinde. Zamanın ruhu aranıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder