Bu ezik coğrafyanın alt kültüründe 'niyet, önce niyet sonra diyet' ağırlıklı yer tutar. Ekseriyet cumhurun niyeti neyse illiyeti de, zilliyeti de, milliyeti de odur. Eğer böyle bir memlekette dengeler bir kez alt üst olmuşsa cibilliyet mevhumunda da çok zorlanılır. Zaten niyet, inayet, dirayet, hidayet, cinnet, mecalen cinayet sarmalında cenneti arzulayan bir cumhur başka değerlemeleri asla umursamaz. Katıksız safa durur ve emre girer. Boşlukta oluşan otorite de demokrasi ve cumhuriyeti sallandırır...
Hele ki forsu söndürülmeye çalışılan ve çaktırmadan yıkılmak istenen bir cumhuriyet varsa. İyiniyetlerin adalet mekanizması üzerinden körlendiği ve kötülendiği bir düzenek uygulamadaysa. Ayrıca yıkıma direnecek kurum ve kuruluşlar da on yıllar içinde bir güzel budanmışsa. O zaman durum karadelikvari zifiri karanlığa seyrediştir.
Oysa ki karalanmak istenen o kadar martaval arasında hem de yaklaşık yüz yıl öncesi koşullarda gök mavisi özgürlük anlayışı çerçevesinde kurulmuş bir Cumhuriyet...
İşte o Cumhuriyeti kurma niyetindekilere ve kuranlara acizane selam olsun. Onlar ki özgür düşünce ve özgün tavırlı ve de tamamen iyi niyetli insanlardı. Kurucu Cumhurbaşkanına helal olsun. Ve dahi yeryüzü cezaevi tutsaklığından kurtulma niyetinde ki o cumhura da. Helal olsun. Bu güne ise zehir zıkkım.
Memleketi yüzyılların en çalkantılı döneminde uçurumun kıyısından çekip çıkaranlara helal olsun. Tarihin peş peşe trajediler hazırladığı kanlı çıkmazda, kara dalgaların kıyıya ölü balıklar ve hasta adam attığı bir zamanda cumhura tarih yazdıran ve yazan Cumhur Reisi'ne helal olsun. Ondan sonrakilerin topu ise bir türlü içselleştiremedikleri cumhuriyete kurban olsun.
Öyle bir kurgu var ki özünde; asla cumhurdan gizli bir anlaşma yok, yabancılaşma, tiranlaşma, sloganlaşma, karikatürleşme yok. Dayılanma, kanma ve kandırmaca da yok. Küllerinden doğan bir memleket, cumhuriyeti destekleyen bir millet ve kuran tek adam var.
Cumhur ve cumhura yön veren iyiniyetliler akılların ucuna gelmeyen Cumhuriyete yelken açtıklarında evre evre devrilen bir saltanat vardı. Yılmadılar, yıkık ihtişamı sürenleri de karşılarına alarak kutsal isyanı başlattılar. Peşine Cumhuriyeti kurdular. O kabına sığmazlık ve kendiliğinden dirilen talepler aydınlanma devrimini gerçekleştirdi. Cumhurun reisi "Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz..." diyebilme kudretini buldu. Bu koskoca aynı dinden olanlar coğrafyasında bir ilk ve son oldu...
Küllerinden doğdu bu devlet. Yokluk, yoksulluk ve cahillik bataklığından kurtuluşu güncelledi. Kör karanlıktan kurtuluş cumhurun, cumhurun gerçek reisinin eseriydi.
Aslı ta " Ya istiklal ya ölüm..." ile başlayan keskin iradenin ve doğru niyetin sonucuydu. Büyük sermayenin uşağı olmak yerine tam bağımsızlığı tercih ediş, en zoru seçiş idi. Demek ki niyet salih ve sarih olunca başarılmayacak şey yok.
Şimdilerde ise özü kaymışlığın, gözü boyanmışlığın tılsımıyla tatlısu dinciliğinin militanlaşmış uzantısına rehine olmak var. Akıllar bedenler rehinde. Bu niyetleri de bozar. Bozdu da. Niyetleri de değiştirir. Ayrıca tarihsel kronoloji ve literatürle değil tevatüre endeksli niyetle beslenen tek yanlı cumhur tehlikeyi sezemez. Alnı secdeci ve seccadeci hevesini niyetine katar. Böylece bir şeyler doğru gitmez, işler rayından çıktı çıkar.
Yazık CumhurNiyet'e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder