ÖLÜM YOLCULUĞUNDAKİ EŞİTLİK
Memleket otuz yıl öncesinin rantçı yıllarını, rantiye günlerini yaşıyor. Hiçbir yerde yaprak kımıldamıyor. Demir yerinde ağırdır türünden bir bekleyiş hüküm sürüyor. Zenginler yüzde otuzlara tırmanan faizlere yüklenmiş. Garip guraba ise geçim derdinde. Dahası can derdinde. Yani memlekette çıldırık bir düzensizlik hegemonyası egemen. Adı ileri demokrasi odaklı tek adamlık düzeni…
Yalan dünyaya yakışan yalan sözcüklerle günler harmanlanıyor. Bu harala gürele içinde bu da yalandan bir makale. Böyle demek kolay ve elbette, ve dahi çaresizlik. Ama kurtuluşu yok binilen bu alametin de, gidilen kıyametin de. Öyle ki bin odalık saraylar, yüz binlik makamlar, milyonluk jetler, milyarlık jestler, trilyonluk uçan hayaller topu topu bir okul üniforması etmiyor maalesef. Canlara kıyılıyor. Resmen adamlık ölüyor.
İnsanlar ölür, doğanlar büyür ve yüreklere düşen kor asla unutulmaz. onurlu duruş sergileme aczindeki insan tipleri ne kadar çoğalırsa çoğalsın, yaratılırsa yaratılsın yalanlar ve yapılanlar asla unutulmaz. Günü gelir hesap geriye sarar. Ve slogan patlar.
Yaşasın fakirlerin ölüm yolculuğundaki eşitliği…
Aslında insanlık ölüyor. Çoğunlukla tek kişilik, bazen de milyon kişiliktir ölüm. Hele de öze kıyım hepten yalnızlıktır. Çaresizliktir. Zordur. Odur budur ama gurur incindiğinde o melun tercih ağır basar. Ve İnceldiği yerden kopar hayat. Cinnet, cennet ve cehennem üçgeninde bilinmeze yolculuktur paya düşen. Ayrıca bir şeyler öğretmesi ve örgütlemesi içindir ince ayrıntısında gizlenen.
İzi gizi kalmadı hiçbir şeyin. Sağ sol derken ondan kalmadı bunu verelim babındaki yeni Ankara rejimi ve rejimin yerleştiricilerinin önleyemediği ekonomik ek krizin bedelini yine fakir fukara ödeyecek. Ödemeye başladı bile. Hemen okullar açılınca hem de. Ahıyla vahıyla, pahasıyla canıyla. Bu vahada daha kışı var yazı var, yazısı yazgısı var. Sanki bu siyasi tercihin ne denli yanlış olduğu madden tescillenecek. Manen ise sebepsiz veya minicik sebeple başa gelen ölümlerle güncellenecek. Sonra köhne sistem sorusu sorgusu, sorgulaması bırakılıp, özüne kıyan mevtanın cenaze namazı kılınır mı kılınmaz mı ya bağlanacak. İşte meselenin halli bu kadar basit.
Yaşasın fakir fukaraların ölüm yolculuğundaki eşitliği…
Gururdan ölümlerde veya onurla direnilen doğanın kanunu çaresizlikler de buluşur tüm yoksullar ve yoksunlar. Üç aşağı beş yukarı herkes eşittir. Yani dünyada bir türlü olmayan zengin fakir eşitliği son yolculukta da kendini gösteriverir. Varı yoğu darlık, darlıktan bir lokma bir hırka olanların ölümleri ise soğuk ve uğurlanışları ise şaşırtıcı derecede birbirinin benzeridir. Şu yaşlı ve yaslı dünyada tek gerçeklik garip gurabalık ve onların ölüme gidişlerindeki cesarettir. Varlıklının ki bir başka sıcak ve şaşalı ve farklıdır.
Dünya kuruldu kurulalı milyarlarca can için arta kalan hep gelip geçici bir rüyadır…
Elbette eşitliğe özlem duyar zar zor geçinenler. Onur ve gurur ölçülerinde yaşam mücadelesi veren ana baba ve çocukları. Tümü ölümlerde eşitken birilerince dünya nimeti kandırmacasıyla ayrıştırılırlar. Bir yere kadar işler bu kurmaca kurnazlık. O yüzden ‘Yaşasın fakirlerin ölüm yolundaki eşitliği’ sloganı yerini bulur.
Zaten merkezinde insan olmayan, doğayı ve tüm canlıları kutsamayan, dualarıyla bile tüme varamayan, sadece tümden geldiği ile övünen bir irade evrensel dünya özlemine elbette yanıt veremez. Özü de, özlemleri de öldürür. Okula gidiş vatana millete hayırlı evlat olma özlemlerini de. Ebeveynlerin mürüvvet görme dileklerini de. İşte memleket gerçeği bu. Yürek paralayan cinsten. Ne denir ki Merol hakkıyla demiş;
Yaşasın fakir fukaraların, garip gurabaların ölüm yolculuğundaki eşitliği…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder