30 Eylül 2025 Salı

temmuz25

 

KONGRE VE KURULTAY TAHRİBATI…

 

 

Despotik iktidar, seçim anketlerinde geriye düştükçe, CHP’yi yasal olmayan kapatma ve kayyum tehdidiyle mahkemelik etti. Hatta gerçekleştirilen olağanüstü kurultay bile çare olmadı. Bu aforizmaya azınlık olsa da parti içinden kapılanlar oldu. Artı totaliter rejim CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul belediye başkanlarının özgürlüğünü kısıtlamayı ülke çapına yaydı. Sözde ileri demokrasi, CHP üzerinde demoklesin kılıcını sallandırmaktan geri durmadı. Dedikodu kazanı suçlamalarla geçen dört aylık süreçte CHP yıpratılacak zannedildi. Aksine bu faşizan baskılama siyasetin alfabesini bilenleri, siyasetin doğasını doğru okumaya ve en doğrusunu yapmaya yöneltti. CHP aktif direniş ve radikal başkaldırıyı meydanlara yaydı. Neredeyse tüm muhalefet bütünleşti. Ülkeyi yönetemeyen azınlık iktidarı beklemediği ve alışık olmadığı bu muhalif siyaset tavrına şaştı. Tek adam sisteminin dengesi sarsıldı. Ayrıca iktidar olası bir seçimi kaybedeceğini gördüğünden CHP'nin ülke siyasetine pozitif katkısını engellemek için, parti içi karmaşada eritme taktiğini güncelledi. Bakın onlar parti içi kargaşa halinde, her zamanki gibi iç dertlerine düşmüşler biz ise toplumsal kargaşa yaratanları hizaya çektik, silah bıraktırdık algısı yaratma peşinde. Barış kampanyalı bu tiyatral kumpanyanın tutmadığı yakında anlaşılır. Bu ucube barış paketi muhalefet tarafından kaleye alınmadıkça iktidar hepten darboğaza girecek. Eğer bu sıkıştırılmış kongreler ve büyük kurultay takvimi, kırmadan dökmeden neticelenirse kamuoyunda CHP her tehlikeyi bertaraf eder, daha da güçlendi havası yakalanacak. İktidar bir kez daha baltayı taşa vurmuş olacak…

 

CHP, kongre ve kurultay tahribi yaratmazsa bu kasvetli dönemi aşar, demokratikleşme sürecinin önünü açar. Kongreler ve kurultay birlik ve bütünlük içinde tamamlanırsa, düşmüş iktidarın akla hayale gelmeyecek algı ve operasyonlarına kontür tedbir olur. Ayrıca örgüte heyecan ve direnç katar. Sol sofistik portreler dışında parti emekçilerinin de beklentisi bu. Ancak kongre sürecini fırsat bilip ortalıkta aday vari gezinmeler, siyasi muamma yaratır. Parti içi muhalefeti kemikleştirir. Her dert emek esaslı yükselme kapsamında kolay halledilir. Bu nedenle parti içi muhalefet güdenler, pasif etkinler ve politik kaygısızlar seçimlerde birinci açık ara çıkıp, iktidar partisi olma bilinciyle davranmalı.  Uzaktan kumanda eski alışkanlıklar bırakılmalı. Bu kez partinin esenliği önemli. Elbette kongrede talepler çoğalacak, aktif siyasetçiler Büyük Kurultaya yön vermek için çabalayacak. Bu istem parti içi iktidar tarafından da makul ve olumlu karşılanmalı. Çünkü dar çerçevede metazori desteklenen, siyasi takdir hakkıyla belirlenecek yönetimler, ilk seçimde güven kazanma buhranı yaşatır. Koltuk telaşıyla, umulanın tersine yine niceliğe nitelik yenilir. Aktif unsurlar yine pasifize edilir. Partiye yine statükocu mantık egemen olur. Ve etkin siyasi kadro güncellemesi es geçilir. Olası seçim kazanımıyla ülkenin sosyal ve siyasal yapısının kökten değiştirilmesi gerektiği gerçeği asla unutulmamalı. Bu kongreler ve büyük kurultay takvimi ona göre işletilmeli. Yeni tartışmalar yaratmak yerine örgütsel yıpranmışlıkları gideren ve yenilenmeyi sağlayan bir zemine oturtulmalı. Aksi halde meydanlar yine boş kalır, despotik iktidar otoritesini ve ağırlığını faşizan metotlarla daha da ağır dayatır.

 

Eğer kurumsal birlik ve kitlesel bütünlük sağlanamaz ise parti içi demokratik yarış yerine aşırı ısrarcı kimliklere ödün verilirse, dincifaşist iktidarın apaçık veya açık gizli isteği bu yıkımdır, gerçekleşir. CHP eskisi gibi parti içi krizlerle boğuşur, ülkeyi kasıp kavuran krizlerle uğraşacak enerjisi kalmaz.  O nedenle bu süreci parti içi kavga görmeden, parti içi demokratik yarış sayarak, partinin ve memleketin esenliğine katkı adına yaşamak gerekir. Artık parti emekçileri, etiket siyasetçilerle millet için siyaset yapanlar ayrımını hayata geçirmelidir. Daha mahalle delegeliğinden, alt yapıdan üst yapıya kurumsallaşma sürecini titiz işletmelidir. Artı değer üreten, küçük siyasi klikler kurgusunda kaybolmayanlara destek vermelidir. Yerelden genele olağanüstü siyaset ürettiğini varsayanlara, salt siyasi ikbal peşinde koşanlara, her fırsatta siyasi patronluğa soyunanlara uzun soluklu siyasette bocalayacağını anımsatmalıdır. Canım bu da bildik bir kongre biter, diğeri başlar değil bu süreç. Böyle bakılırsa siyasal ve sosyal kayıpların vebali ağır olur.

 

Yüz küsur yıllık CHP’nin en önemli, tarihi kongresi ve kurultayı olacak bu. Ya bu demokrasi şenliği son kez yaşanacak ya da yeni bir başlangıcın siyasi öncülerinin belirlendiği süreç olarak tarihe geçecek. Ya şimdi iktidar zamanı deyip kollektif anlayış egemen kılınacak ya da egemen sermaye veya çokuluslu para gücünün emrine girilecek.  Ya evrensel formda örgütlenme sistematiği dizayn edilecek ya da malum sistemin içinde erinecek.  Bu kongreler ve Büyük Kurultay emperyal kumpasın inisiyatifinde dayatılan politik kurguya, bizzat kaosu genişleten güdümlü siyasi mekanizmaya başkaldırıdır. O nedenle her CHP’li bu evrede politik iktidar alternatifi olunduğu bilinciyle davranmalı…

 

 

 

 

 

 

ALINDIM, AL GÖZÜM SEYREYLE GODOT’YU…

 

 

Alındım bugün burada Godot, “Al gözüm seyreyle yanıyor tarih…”

 

Bir zamanlar burada, “Dinci figüranlar ile cuntacı dublörler, ucuz senaryolu kanlı darbeye yeltendi. Trajik bir oyun sahneledi. Hemen herkes zihninde fa-tip darbeci mantığın acımasızlığını yaşadı. Geçmişte başlarına gelenleri canlı tutanlar, bu kindar fe-tip darbeye geçit vermedi. Halk direnişine benzer tabloya katkı verdi. Can pahasına. Darbe başarılırsa darbe karşıtlarına zerre acınmayacağını bilerek. Dinci cunta sinsi emeline ulaşırsa nice acılar yaşanacağını görerek. Hatta bölgesel planların kanlı pratiklerinde, dinci faşizmin masum dindarları ne hale getirdiğini izleyerek. Cesaretle inildi sokağa, umutla çıkıldı meydanlara. Günlerce alanlar doldu taştı, dinci-cuntacı darbe keltekleri, el birliği güç birliği çıktığı yere çakıldı...”

 

Evet bir zamanlar burada, “Oyun içinde oyun oynandı. Çıkmak, çakmak, çatmak sözcüklerinin içi boşaltıldı. Oyunda sona gelindi. Kalkışmanın siyasi kanadı es geçildi. Darbeye yeltenen dinci-cuntacılar ve afişe olan şebeke şebeklerine girişildi. Bu arada masumlar ve iktidar muhalifleri bertaraf edildi. Topluma tırpan vuruldu. Siyasete konumlanmış bilim düşmanları, üst düzey devlet kademelerine sızmış yeltekler, vatan millet aşkıyla yanıp tutuşanları umursamadan, akıl almaz gerekçelerle yaktı. Nicesi kindar ve radikal dinciler yüzünden işinden, aşından, eşinden oldu. Çoluk çocuğuna dahi dert anlatamadı. Çoğu dinden, mezhepten vaz geçti. Paralel sızıntıyı görmezden gelen malum zihniyet paçayı tez kurtardı. Yani ‘namazında niyazında, sessiz sakin, ılımlı çalımlı çocuklar’ aklandı…”

 

Lakin bir zamanlar burada, “Aklananlar ilk fırsatta akı karayı cümle aleme gösterdiler. Bitmedi daha. Yarınlarda ödenecek bedel çok daha ağır…”

 

Bir zamanlar orada burada, “Darbenin püskürtüldüğü günlerin ardından, millet dinci-monarşist hükümranlık cereyanına çarpıldı. Devrilen iktidar, yekten dirildi. Sıkıştığında istihbaratçı ve derin devletçi terör örgütünün, hain ve gaddar, kanlı veya kansız korsanik komplolarını güncelledi. Daha sıkıştığında, kanlı darbe girişimini örnek almışçasına siyaseten yineledi. Muhaliflere anında ‘vatan haini-din düşmanı’ yaftası yapıştırıldı. Direnenler, adam harcamak ve harcanmamak ikileminde halledildi. Düğmeye basıldı bir kere. Paslı mekanizmayı işleten ‘iyi çocuklar-bizim çocuklar’ ile iş tutan işbirlikçiler için iman imam, falan fişman yok. Tek gaye makam mekân…”

 

Bir zamanlar burada alındım bugün orada alındım, “Kılıçların gölgesinde, Tanrıyı paraya değişenler, para tanrısına tapanlar ölçüsüz nefret ve düşmanlaşma körüklüyor. Suni dinsel ögelerle bozulan rejim savunuluyor. Bu atmosferde ne yazık ki ortak değerler buharlaşır. Bu mendebur gidişat mevcut devlet yapısını yok edecek sürece taşınır. İster bağımlı ister bağımsız tüm karşıtlar tumturaklı taşkında sellenir. Sel alıp su götürünce, devlet olgusuyla birebir örtüşmeyen idealizm ve örtülü egoizm tüm kalanları hizaya sokmaya çalışır. Tüccar finansçılar, dini imanı illiyeti milliyeti para olanları ağına düşürür. Siyasal çalkantılar kıskacına girilir. Bu arada mütemadiyen milli devlet olma lüksü lanse edilir. Ve kof mantıkla kör karanlığa kayılır. Geniş yığınlar, alın teri dökerek, tırnakla kazıyarak zar zor elde edilmiş kazanımlarını kaybetme korkusuyla yüzleştirilir. Psikoloji bozulur. Sinirler gerilir. Dengeler yıkılır. Haliyle her eylem ve eylemci, yoz yobaz ortamlarda harcanır. Kıytırık davalarla hayatın tersi düzüne getirilir. Yani adanmış adamlık tekelinde, siyaset etiği çökertilir. Karanlıkta metronom cereyanına kapılanlar, yenilenme devrinin çoktan geçtiğinin geç farkına varırlar. Farkı anlamak için ise ‘al gözüm seyreyle’ geleneğini öğrenmek gerekir…”

 

Bugün burada alındım ve anladım; “Beklerken ölmemek, beklemeden ölmek hayatın sırrı. Varsayılan ömür döngüsünde sürekli ölümü yaşıyor ama hep yaşamak istiyor herkes. Basit yaşam sürmeye davetler veya davetsiz çalkantılar hemen anlaşılmaz. Bu ikilemi anladığını sananlar incelikli oyunların farkına varmaz. Kendini toplumsal kurallara uymak zorunda hisseder hep. Bir gün dışarı kaçıverir bastırılmış arzular, duygular, en etkileyici reddetmeler. Ve…”

 

Bir zamanlar burada, “Alındım diyenler alındı. Al takke ver külah susturuldu…”

 

Evet bir zamanlar burada, “Alınanlar kızdı, sinmedi ‘damına godumun godamanları Godo’yu beklerken’ diye sinkafladı. Onlar da alındı…”

 

Bir gün burada alınacaksam, “Gittikçe körelen keskin kılıç, ruhsuz ışıkla aydınlatılmış kuytularda evreni kaç eşitsiz parçaya doğrayacak bilinmez. Bilinse ne yazar. Yazılmasa kim bilir. Belki de usta manevralarla gerisin geri püskürtülür, öldürücü hamleler. Demir gürz indiğinde, çelik kalkan parçalanır. Yoksunluk başlar, yoksulluk afallar. Yine de kurtuluş var. Ceremesi ağır. Derdo tek dert, bir darbe bitmeden diğerini beklemek…”

 

Bir zamanlar bugün burada; “Al gözüm seyreyle yanıyor tarih, al gözüm seyreyle yazıyor tarih’ oyunu sahnelendi. İzledim ve anladım bugün burada zamanlı zamansız herkesin alınma vakti’ Vallahi alındım Godot…”

 

Bu zamanlar bugün buraya not; bu eleştirel yazı hiçliğin ortasında ''Godot'yu beklerken” adlı eserin, nesnel ve öznel analizidir…

 

 

 

 

Hiç yorum yok: