30 Eylül 2025 Salı

ağustos25

 

ÇERÇÖP OYUNU MASKARALIĞI

 

Beklemek lazım mı biraz? evet ama gönül ferman dinlemiyor. Ferhane kapı kulluğu kurgudur, kurak söylentidir umusu aklı kurcalasa da sanki nihai karar baştan verili. Dünü olmayanların yarın da dünyayı salt elde tutmaya dönük, ele geçirilen dünyalığı kaybetmeme uğruna ahiretini yakma korkaklığı baş köşe. Belki de tek cesaretli yandaşlık bu. Yine de korkuyla karışık politik manevralara boyun eğiş varsa büyük muamma. Yıllardır her işi devlet eliyle dahi beceremeyenlerin, yönetmek işini yüzüne gözüne bulaştıranların kampına dizüstü kapaklanma yoksa bile nihai sonuç değişmez. Karşı kampın kampanası bozuklarıyla anlık göz teması varsa eğer kutsal anlaşma bozulur. Bu resmen bir siyasi çöküşü kutsayan, kutu gibi bir yerde sahnelenen bir çerçöp oyunudur der geçilir ve özelden genele çok beklemeye gelmez…

 

Bekleyen derviş modunda davranışta konstrast etkisi yaratmak sadece bitik düzenin değişmeyeceği bildirimi sunar ve birilerine imaj tazeler. Hatta bu dayatma tarafgirlik yansıması, tek tip irade tarafından tipik tabansızlaştırma operasyonları ile güncellenir. Malum erk, fark ve ferk yaratma dehasıyla dolar tanrısına tapanları bulur, buluşturur ve buharlaştırır. Böylece güllük gülistanlık masalını devam ettirenlerin sonu gelmez. Sondan bir evvel paradoksal polimlerle, para düdük maskaralığına geçilir. Artık politik arenada düdüğü kim çalarsa...

 

Ne yazık ki gereksiz abartılan politik karakterler, abartılı kariyer peşine düştükçe abası da değişir babası da. Çaldığı düdük te. Tarih bunları sırasıyla kayda geçer. Kim nereye geçer niye geçer meçhuldür ama politika sahnesi bu ve benzer aksiyoner oyunlara daima açıktır. Bu bir nevi kendinden geçme sessizliği ve içine göçme ünsüzlüğüdür. Fırıldakizmin daniskası çakma izdivaca çakılan topuk selamıdır. Selamlı veya selamsız ekonomik, sosyal ve siyasal çöküşün aktüelitesi egemenlerce daima kullanılır. Melamete hiç gerek yok. Pis pasak çarka karşı baskın unsurlar, bağdaşma baskısıyla toptan melanete bağlanır. İç edilirler. Hiç edilirler. Zaten anlık duruş bozukluğu varsa, üstelik ara bozulursa duruşmalara çekilme korkusu ortak değerlerden kopuşu hızlandırır. Hız kesemeyenler duvara toslamamak için malum iktidara piyonlaşma pikine sarılırlar.

 

İz sürülür, süreç hızlandırılır. Çünkü kadrosal açıdan politik duruşun esnemesi veya eksen kayması kast ne olursa olsun rol kapma yarışıdır. Varı yoğu, kayı kaynağı belli kusurlu iradeden kuvvet devşirme kurnazlığıdır. Ancak perspektifi bu denli bozuk düzeneğe düşmek, düzmece bahanelerle, basmakalıp fikirlerle, düşünsel ezbercilikle güçlenme gayretidir. Böyle paten parlatılamayacağı diğer kadro devşirmeleriyle malumdur. Pat diye kullanılma ve palete saflandırma locasında nice pateni kırıklar vardır. Oturdukları yerden vayvodaya selam çakarlar.  Asıl çakılması gereken durum gereksizlerle uğraşmak yerine açık gizli raporlarla sabit düşmanlaşma benzerliği veya benzer düşman yaratma gayretinin açığa çıkarılmasıdır. Aksi halde ikbal halifeliği dağıtanların çeyrek asırlık adam formatlaması devam eder. Kullanımcılık özlemi sürer.

 

Sürmanşetten verilmeye layık olmayanların, gözde gereksiz büyütülenlerin, sözde dayanaksız büyük kopuşlarla paraya ve gösterişe teslimiyeti yeni olay değil. Oyunun sonunda paçavra pazarında tefe tüfe tekerlemesiyle tekerlendikleri çukur çok konuşulur. Anlaşılır olan husus tekçe korkuya direnemez beyin. Diller lal olur, eller çolak. Bazen beli doğrultmak zorlaşır. Bal günler biter korkulan kal günleri başlar. Korkulan her neyse beyni kemirir durur. Bu yüzden resmen kayba atılır adımlar. Adam sende diyen adam müsveddelerine de bulaşır korku. Ve adı geçenler geçmeyenler, bir bakmışsın korkudan sığlığı seçerler. Köprüden geçerler. Ayıp mı? yok ayıp. Kayıp mı? hayır, deli gönül ihanet dinlemez.

 

Yine yeniden bin yılların yerleşik kurgusu, çer çöp oyunu ve politik maskaralıkla yerle yeksan. Vaziyet illetlik maraza. Topuğu kabasına vuranlara su küre, gökyüzü, magma klasmanı klasik potpori. Oyun bitti, pot kırıldı, post değişildi ve dost kırıldı diye düşünmeyenlere hiç değmez…

 

 

 

 

 

 

 

YÜK ÇOK YÜKSÜNMEK YOK

Son günlerde sorumluluk ve sorumsuzluk serkeşliğini temiz ve pak yığınlara kutsal kaselerde sunma becerisi siyaseten revaçta. Bu öyle bir ikilem ki Kızıldeniz'i bile ikiye yarar. Sonra eskide kalmış teyp kasetleri ayıp kayıp ne varsa bir bir sayıp döker. Ve yük çok yüksünmek yok ama nefesler yutulur, akıl tutulur...

El heykelli Ada serinliğinde sergilenen poli-karikatürlerde devrik kral ile ecesi çırçıplak kafeslenir. Mesaj, insanlık onurunu küçülten rezillik seviyesinde layık olduğunla yönetilirsin seçkisidir. Bu aynen unutulmaz paralel sıradanlık samimiyetsizliğidir. Oysa ki sırayla değil sırlarıyla gömülür paryalar. Çünkü para-politik hesapsızlık bariz bellidir. Şimdi dilin kemiği yok deyip topunu hedef tahtasına koymak var ama en iyisi dilin altındakilerini susturmak...

Su katılmamış saflıkla her dem taze kalanlar kısıtlı kısıklı tepelerde bayatlarken, omuza kelepir satış hikayeleri biner. Hele sırttan vurulmak gündemi ilanihaye işgal edince, tersine değişimin tescili çok baş ağrıtır. Ortak havuz delinir, yaltak havuç delirir. Allem kallem edilir kalemler bükülür. Çaresiz, akıllar büzüşür. Usulsüz fesatlık, bedelsiz bedevilik, bedava hürmet, dosta feyk atma fevkine bağlanır. Zaten iktidar gücü, birlik ve dayanışma duygusunu yedikçe yaren sayılanlar daha da despotlaşır. Tertip tektip ve trampa tarihidir, tehlikeyi yakınında görenler, asıl gücü var eden evlatları bile olsa yok eder. Eğer ucu çöküş, reçetesizlik yakın görüş ise omuzdaki yükler bir bir atılır.

Hatta layık olduğu evladını bile dürüst yaşamaktan, yaşatmaktan alıkoyan bu para fışkırdaklığı tüm inanç değerlerini zedeler. Fırıldak dolar şövalyeleri, hiçbir şey olmamış gibi yaşamayı kurgular. Kurban bellidir, her şey çok güzel olacak beklentisiyle evlatlarına tek mirası dürüstlük olanlar. Onlar tutukluluk haliyle dışlanır. Umutlanmak tek kusur ve büyük suçtur. Mondrostan beri böyledir mandacılık. Kaçabilen kaçar, kaçamayan mevcuda montajlanır...

Omuzda yük çoğaldıkça, yüksünmeden yükünü boşaltanlar evlatlarına karaktersizlik ve utanç umursamazlığını miras bırakır. Evlatlar içlenmeden içselleştiri havasını, ebeveynlerine bakarak örnek alır. Markaj montaj deyip geçilen tapelerde tahrif edilen ahlak, ödünç öğütlerle harmanlanır. Hayat harala gürele ruhsal tahribat, bildik tertibat ve zorbalıkla işlenir. Ancak kara lekelerle büyümüş mirasın saygıdeğer yüzleri, aslında yüzsüzdür. Tarih şimdilik, tahrif edilirim diye susar. Yarın belli olmaz...

Bugün vaktiyle takibe uğramış aktarımlar, haktandır kovuşturmasına tabi tutulunca omuzdaki yük belki hafifler. Zaten kindarlığın, dindarlığın, utanmazlığın ve umursamazlığın kol gezdiği diyarda korku kendi imparatorluğunu kurar. Sıfırı tüketen bu atmosfere Tanrı bile

bulaşmaz. İşe karışmaz. Haliyle sessiz isyanın sesi olmak en başta sıfırlanmaktır. Artık nasıl bir bataklıksa bu insan evlatlarını sınar, insanı evlatlarıyla sınar. Bu emperyal mekanizma resmen çalıntıdır ve  sicili kayıptır. Kendini dardan sakınmazlara ölümcül yüktür. Yüksünmek yok ama susmak en iyisi...

Suskunlar sahnesinde saf kulların payına düşen her zaman zifir karanlık. Bu mukadderat görüldükçe de her şey fasarya her eylem angarya. Para-faşizm parapolitik moda. Evlatları alay edilen karakterlere dönüştüren, mirası omuza yük olan bu modayı mottalaştıranlara ne dense yeri. Omza yük densizliğinin, denk muhatapları muamma değil ama yük çok. Kısır döngüyü yüksünmeden muammaya bağlamak ondan...

 

LAF EFESİ BORSASI

Son aylarda laf ebesi borsası pik yapınca, sonuna ayıkan laf efesi borsası dibe çakıldı. Lafazanlar girdaba yakalandı ve kopuldu bilinen doğrulardan, etik değerlerden. Ne yazık ki uysal kedi ak kaplana dönüştü veya öte beri lafta efelenen al kaplan uysal pisiye. Polipiramitte fellik fellik efelik aransa bulunmaz artık. Çünkü paçaya bulaştı bir kere pisi pisine ihanet ve asla kabullenilmez derecede polipislik. Bu topuk çatlağı, çarpık çurpuk yanlar da barındırır muhakkak. Her şey bir yana çok bilinmeyenli bu denklemde sonuç kafadan yanlış. Transformat öyle yanlış ki toptan yanlış...

Laf efesi topukları kırma, laf ebesi gerdan kırma pahasına topukladıysa ardına bakmadan korku eşiği farklılığındandır. Eğer öyle ise tefe tüfe oranlaması bir tık kabul edilebilir. Ancak laf duvarına ez cümle asılır, zaten sonuçta egemen sermayenin dediği olur. Oldu da...

Sanki darağacında asılacakmış gibi laf ebeleri, laf efeleri ak topuk vahasında düz kontak yaptı. Bu hep kör mantık kazanır denkliği. Kendilerini lafta  yırttı zanneden zenneler ve merdaneler daima bilgisayarlarına virüslü word dosyası yüklenme ve suçlanma endişesi taşır. Bir süreliğine defedilen lafta delil komplosu zamanla her dilden her telden sırttan sırnaşır. Lafta ıslak imzalı kontratlar, kontratak tarzı kompakt yayılma için raflanır. Raftan indirilen polisiye tarzı bertaraf edilmeler, tek elden yerli ve milli planlanır...

Laf ebesi laf efesi tayfa lafta  komplimanlarla bozuk sistemi tamir, malum zararı minimalize ettim zannıyla kendini kandırır. Ama zanlı olma hali baki kalır. Zaaf borsası ile af borsası bildik doğrular doğrultusunda gün olur çöker. Kırık jantlı Jandark havası ise kör karanlıkta canavarlaşır. Vantuzcu vampir vamplar ve işbilir egemenler, işbirlikçi iktidar yasalarıyla cana ve mala çöker. Kırık topuk çözülmesi ve el etek mahkumiyeti ise efeliğin anını şanını iki paralık eder...

Derler ki laf ebeleri laf efeleri borsasında borusu tıkananlar, düdüğü ötmeyenler için korkmak ve açlık görecelidir. Bu yüzden makul karşılanan, aşk mahsülü sayılan silahsız işgal ve  ilahlı sömürü sürer. Çok uluslu sermaye dehşet saçar. Saçmalık sınır tanımayan, tandem dayatılan koftiden ebelenmeye efelenmemektir. Çünkü eften püften püskürtüyle herşey anında el değiştirir. Tıpkı rejim İdaresi kolcularına devredilmiş günler gibi günler, gelecekte bir gün gelecek.  Kayıp hissiyle, yüreği kanayan safi efeler değişmeyecek. Evet başka polis veya polisler de var, laf ebeliği laf efeliği borsasında işlem sırasını bekleyen...

Godotu beklerken ebelik efelik borsasında pinekleyen patentsizler pat diye projelendirilir. Çember dışına itilecek ve sindirilecek lafazanları küresel çark hemen kısırlaştırır. Başta rejim İdaresi, çok uluslu tekeller ve kan emici firmalar yararına yüz yıllık kazanınlar gözden çıkarılır. Çakma işbirlikçiler ilk çıkarma günü efe tüfe derken gümrük oranları ile oynar. Laf efesi dalavereciler kapalı devreye konur ve servetler kazanılır...

Bu katmerli kazıklanma ve  kızağa çekilme poli-panayırında laf ebeleri ve laf efeleri trajikomik bahanelerle çaptan düşer. Borsa işlerken belki küpleri dolar ama kontrol dışı kalanlar kaçanların hakkından gelir.

Son yıllarda laf ebesi ve laf efesi borsasındaki kapışma astronomik bedellere patladı. Yangın sönmez.

Uygulanabilir soygun sisteminin son yolcuları karın üstü çivilendi denize. Kapıgiller diğerlerine nazaran dibe gömüldü...

 

FINDIK KABUĞUNDAN GEMİLER BATAR...

Orada, bir köy var uzakta. Ak suları Karadeniz’le buluşan. Ağları alabalık. Başı dumanlı. Bahçeleri ıslak. Geliri fındık. Gemileri fındıktan...

Dünyanın en vahşi en karanlık denizi Karadeniz. Ezelden ebede zindana  müebbet. Kıyıları gerçek öyküler diyarı. Her kara yelde asırlık fısıltıların buharı ıtır ıtır. Düşleri inanılmaz. Arzuları dayanılmaz. Mevsim hasat. Özlenen, sadece güneşli bir avuç gökyüzü.

Ortalık güllük gülistan iken; Önce gökyüzünde siyah bir nokta. Sonra griden karaya bulutlar. Sis çöküntüsü. Ve kötü hava koşulları. Bardaktan boşanırcasına hüzün.

Orada hala tek kanaldan akşam ajanslarına, ajansın hava raporlarına gönül bağlanır. Diğerlerine es. Pürdikkat; 'Yapılan son değerlendirmelere göre yağmur geliyor. Kuzeydoğu parçalı ve çok bulutlu. Orta ve batı kesimlerden yağışlı hava dalgası yayılıyor. Karadeniz hırçın dalgalı. Yağış Marmara’nın doğusu ve doğu Karadeniz’in batısında en etkili biçimde hissedilecek...' izlenir. Histori bu...

Bildik bilindik konu; Karadeniz fırtınalar koparan aykırı bir karakter. Keskin sırlarla söyleşen muazzam bir usta. Koca evrende bir tek orada muayyen yoğun yağmur, inatçı kara dalgalar ve azgın hava şartları olaya hakimdir.

Yolculuklar engine. Fındık kabuğundan gemilerle. Gemi azıya alan gemiler de fırtınaya yakalanır. Umutlar da, fındık kabuğundan gemiler de dün olur alabora. Batar...

Daima öyle; Hava kapkara ve karmakarışık ve de pusarık…

Orada her zaman güneş duasına çıkmak gerekir günleridir yaşanan. Günü gelir güneş hepten gölgelenir. Çotanaklar yaş, taneler kurutulamaz. Çamaşırlar askıda nemli. Vaziyete göre iki bin iki yüze hicret. Davaya göre sahile. Kıyı boyu kabuk içi kıvam. Avamda taşra aklıyla uğursuzluğu, arsızlığı defetmeye dönük seferberlik. Ayrıksı konfor. Korakor gurbetçilik.

Havasız akvaryumlarda balık tarzı. Yaza yabancılaşmadır akla takılan. Kaçamak ezgisi. Harman sonu mola hevesi. Rızıkla açlık terbiyesi. Gelecek bir fındık tanesi. Fındık kabuğundan gemilerde mürettebat çağ ötesi kavimler. Kavlince mana... 

Hep hayat meşgalesi. Ilımlı isyan meşalesi. Harap yakarışlı cesaret. Teoride karşıtlığın yeni yetme hali esaret. Yalı boyu pratiğin ince gülü soluk. Bedeli bedavaya çene. Ederi topunu ret.

Orada, gök kubbede eşsiz seda, eksik nida. Saltanatın sarkacı vurdukça buhran. Kader çıkmazı. Ata barı, ata evi. Özlem. Özveri pazarı. Emek, doğa ve doğal kaynak talanı. Tanıklık ettikçe gözyaşı. Gökten yere tenkit. Yerden göğe ağıt.

Her şey minnacık bir kara noktadan. Bolca. Delice. İhtişam, atomlarına ayrıldıkça sömürü...

Tanrısal güzellikler diyarında üç boyutlu akıl. Beyin kurcalanması. Rakımı yüksek sızlanmalar. Rekoltesi yüksek fındık pınarı. Bilinçaltında sonsuz yolculuk. Sabahsız, selamsız, duasız kaygan yollar. Bulanık gözeler. Çamlı mezarlık. Mermer taşta, Ustanın oğlu. Ümit kırılması, umut kargaşası. Kıyasıya sahiplenme. Ve serkeş tapınma.

Öte yandan bando mızıka fakirlik. Öfkeli kelimeler harmanında ebem kuşağı. Cümleten kuşatılmışlık. Paslı çark. Çarka direnmeyenin çarkına felek. Keşfe kaşif emri yarım yamalak...

Orada kuzeyde yenilgidir hayat. Doğuştan ölüme iyi niyet. Diklenişin son perdesi iyimserliğin dibi. Dört mevsim elli yıl aynı nakarat. Yazı, yazgı. Tayın faslında müsamere.

Orada hayat, tolerans, türbülans, girdap. Girmeye gör. Kopar kıyamet, akar toprak. Sadece köy kalır. Güneş el değirmeninde un ufak.

Ve fındık kabuğundan gemiler anında batar...

 

Sİ..

 

On yıllardır böyle...

Övünülen sistem yürek paralayıcı, pazar ayarlayıcı bir panayır. Tüm rezervleri tüketecek denli gevşek, adaletsiz ve trajik sona son sürat. Tapınılan toptan kaybedişe hazırlıksız manzara...

İtirafı zor bir hayal kırıklığı içinde siyaset. Ana malzemesi de. Yine de acı gerçekleri hiç hesaba katmadan çeker, çekimser havada devam. Oysa asla unutulmayacak uzun bir dönem, bu kontrolden çıkmışlık...

O yüzden yarımada ıssız...

O yüzden yarımada tam bir cehennem...

O yüzden yüzsüzlük tabandan tavana, dipten pike ivmelenmekte...

Siyasetin Si bemol günleri,  Si bemol major günleri...

Ancak özellikle iktidara yakın siyaset ve siyasetçilerinin bastırdığı si diyez. Ne diyersek o cakalanması...

Diyecek o ki; Siyasette kontrolü kontrolde tutma çabası da, kontrolden çıkmış durumda. Yani si bemol, si diyez maraza sesler. Ve resmen kontrolsüzlüğü işliyor. Tüm sesler arızalı sesler kıvamında. Yani si bemol Adam ol çağrısı yaparken, si diyez diyeceklerim var vurgusuyla müzikali ayakta tutma eğiliminde. Ayrıca siyasetin müzikal aralığı da kromatik semi tonda...

Siyasetten semirenler, dramatik ve trajik gidişata akıllarını kilitlerken, siyaseten sömürülenler yardım konvoyu gözlemekte...

O yüzden yarımadada trafik karışık...

O yüzden yarımadada cehennemvari bir yaşam söz konusu...

O yüzden yüzsüzlük koronavirüsden beter bulaşıcı...

Siyaset öyle bir dönem gelir ki, kendinden neslinden vazgeçer. Yani kontrolü kontrolde tutma çabası da, kontrolden çıkışı engelleyemez. Engelleyemeyince oto kontrolden de kopulur. Kontrol tamamıyla kontrol dışıları tekelinde tutanların eline geçer...

Böylece asla akılla bağdaşmayan günler gelir kapıya dayanır. Siyasetik diplomatik notalar müzikalin ahengi de kaybettirir. Müzikalite değerini de düşürür. Yanlış notalara basılarak ruhlara mıhlanmak istenenler her neyse, diyatonik uyumu da etkiler. Ve tam gaz, yerelden genele gam basar...

Si bemol benzeri, si diyez örneği silkelenen siyaset, sağlaklarca sol anahtarına aralıklı dizilir. Ve belli zaman sonra belli kurallar çerçevesinde sibemol-sidiyez porteden kaldırılır...

Zaten siyaset, ruh halini yansıtmayan portrelerle mayalandıkça, kontrolü kontrolde tutma eğilimi çatlar. Endişe ağır basar. Öyle ki cehalet akılları kör ettiğinden, kontrol dışına taşmak kolaylaşır veya zorlaşır. Doğan çatışma ve kamplaşma ile kontrol hepten Emperyalist tekellerin insiyatifine geçer...

O yüzden yarımada hepten çaresiz...

O yüzden yarımada destek bekleyenler, yardım dilenenler cehennemi...

O yüzden eksik etik, kiloş etek arasındaki yüzsüzlük enflasyonu yüzlü basamaklarda ve bulaşkan...

O yüzden topuna Si, topuna sin. Başkan daha ne yapsın...

Siyasetin siyini eken biçen sirlerine öyle bir an gelir ki, kontrollü sinkafta para etmez. Kontrolsü kelebek etkisi dört koldan hemen marjinalleştirme perspektifinde hafifletilir. Si diyez notası kelepçe gibi vurulur. Bütün suç sol anahtarına atılır. Porteden adam gibi adam portreler, siya siya silinir...

Ve öyle bir zaman gelir ki siyaset, muhtaç insan trafiğini idare eden polisiye görevinden başka görev yüklenemez...

Oysa çoğu metropolis her şeyin farkında...

 

Hiç yorum yok: