30 Eylül 2025 Salı

şubat 25

 

BİR

 

Tarihin kurdelesi çözüldüğünde, benzer çok olayların yaşandığına tanıklık eder yakın geçmiş. Başbakan bir sindirim operasyonu geçirip de ev istirahatına çekilince aklımıza bazı kuşkular takıldı. Allah’tan sporda şike teşvik derken oyalandı kamuoyu da, başbakan biraz dinlendi. Sağlık dilekleri içeren haberlerle geçildi günler.

 

Geçmişte de başbakan hastaydı. Anayasa kitapçığı bakanlar kurulunda havalarda uçuştu ve olanlar oldu. Önce iktidar partisinde bölünmeler yaşandı, koalisyon ortakları erken seçim diye tutturdu ve meclis dışında kaldılar, bir kısmı da tabela partisi oldu. Şaşalı iktidar ortakları silindi, parti kapatmanın peşine kurulan yepyeni bir parti iktidar oldu, bir anda yeni bir iktidar partisi doğdu.

 

Politikanın bir gerçeği olsa gerek hasta olmayacaksınız, eğer hasta iseniz rahatsızlığınız ağır ise bırakacaksınız. Bırakmaz da devam ederseniz önce kalenin içindekilerden başlayarak size bıraktırırlar. Tarih tekerrür eder mi Allah bilir. Dileriz başbakanın rahatsızlığı o denli ciddi değildir. Ancak Malum tasarı köşkten geri postalanınca, meclisten de aynen gerisingeri köşke iade edilince su yüzüne çıkmamış çekişmeler ortaya serildi. Başbakan hastaydı. Gerçi iç sürtüşmeler kavgaya dönüştürülmeden mesele şimdilik halledildi. Başbakan daha işbaşı yapmış değil, göstermelik kabullerle iyilik mesajları veriyor İstanbul Kısıklı’dan ama kadrolu toplum mühendisleri, başbakanın partisinde siyaset-cemaat ayrışmasını dillerine doladılar bile.

 

Her ne kadar kendini tasvip etmeyen bir dünya görüşüne sahip olsak da, karşıt bir parti kimliği taşısak da ülkenin geleceği adına kuşkularımız var. Başbakanın partisinde isyan misyan çıkmaz ama dengeler şaştı bir kere. Kılcal çatlaklar meydan bulduğunda geniş yarıklara gebe gibi. İşin asıl kırılma noktası ise cumhur reisinin görev süresinde ve seçiminde yaşanır görüntüsü var havada. Başbakan iyileşir iyileşmez her adımında dindirilmesi zor fırtınalar ile karşılaşacak gibi. O yüzden çok sağlıklı olması gerek. Sokaklarda mutsuzluk maskı ile dolaşanlar da arttıkça işi zor başbakanın. Ömür törpüsü günleri yaşamaya başlar. Ve sağlık problemleri yaşamaya devam ederse mumdan bir heykel gibi erir eritilir iktidar şatafatı.

 

Başbakan bir kolon ameliyatı geçirdi. Allah şifasını versin. Geçirdi ama pek de mutlu, sağlıklı profil çizmiyor şu an. Ev istirahatı da daha uzayacak gibi. Mecliste bütçe görüşülüyor ama başbakan olmayınca tadı tuzu yok oturumların. Muhalefetten Muharrem İnce’de olmasa oldubittiye gelecek yeni yılın bütçesi. Mutasyona uğramışçasına zaman dolduruluyor görüşmelerde. Alaturka tılsımlı, yasak savıcı, cana minnet kürsü alınganlıklarıyla herkes başbakanın iyileşip dönmesini bekliyor sanki.

 

Şu ülke siyasi tandansı ne olursa olsun “Tek Adam’lıktan” çektiği kadar hiçbir şeyden çekmedi. Allah muhafaza başbakan için fısıltı gazeteleri değişik sağlık sorunları terennüm ediyor. Bu arada dünya malına muhtaçlıktan mıdır nedir politikada ahde vefa yoktur lafını haklı çıkaran arkadan vurmalar da yaşanırsa, iş tuzluya patlar bu ülkeye. İktidar partisinin görünmez uçurumlara yuvarlanması pek önemli olmayabilir, nasılsa bir iktidar partisi kurulur, kurdurulur ama ülke yine kan kaybeder. Denize nazır hayalleri olamayan bizler gibiler üzülür sadece olan bitene. Çıkar çakmak peşindekiler ise güpegündüz ümidi kesip yeni partinin köşe başlarını tutma gayretine girişirler.

 

Bunların hepsi yaşandı. Üstünden on yıl bile geçmedi daha. Kimse artık her on yılda bir darbe olmuyor olmayacak, darbecilerin tümü içerde martavallarıyla sevinmesin. Son on yıllarda artık sivil darbeler yapıldığını da görsünler. Özal’dan bu yana, şüpheli lider ölümleriyle planlanan bir darbe süreci yaşatılıyor bu memlekete. Asıl büyük abinin içinde olduğu bu tezgah çözülmeli. Başbakanın iyileşmesi bu nedenle tek temennimiz.

 

İçimizdeki tortulardır sezgilerimiz. Sezgilerimizdir bize şu satırları yazdıran. Yoksa başbakanın da miadı doldu mu lafları dolaşıyor kulisleri. Karından konuşmaya hiç gerek yok. Zaten karından uzun sürelide konuşulamaz, nefessiz kalınır. Şu cumhurbaşkanlığı seçimi gelen yılda yapılsa başbakan köşke çıkmak için yarışsa ülke rahat bir nefes alacak gibi görünüyor.

 

Yoksa korku ve kokuşmuşluk harmanlanıyor gibi yeniden. Şurada on yıla ne kaldı ki. Kırk yıl düşünülse akla gelmeyecek sarsıntılarla dünyalarımız yakında titrer, titretilir. Sonrada biz bu filmi birkaç kez gördük deriz çokbilmişlikle. Kuran kitap hakkı için iyi günler beklemiyor ülkeyi diye ahkâm kesenler de mal bulmuş gibi zıplarlar. Acıları çekmek ise yine bize düşer.

 

Başbakanın hastalığına ilişkin önce fiskos, sonra yaygara ve sonra toptan sessizlik yaşanırsa eğer durup düşünmek gerek. Önce umut biter, sonra düşler görülür ve temenniler sonrasında hep birlikte düşeriz gerçekliğin denizine. Yecüc mecüc de serbest kalırsa öyle kolay kolay sönmeyecek yangında başlar…

 

 

 

 

'İHRAÇ-İFLAS DAİRESİ' DAYATMALARI

 

Her beş on yılda bir, bilindik melodram tiyatrosu açıktan gizliden sahnelenir. Çünkü sahiden'memleket elden gidiyor' ve gitmektedir gerçekte. Bu kötü gidişatı görenler, mevzuu daha da dillenmesin diye hemen ilk fırsatta gözaltılarla horlanır. Uzağı yakın edenler, uçurum daha da derinleşmesin diye keyfi tutuklamalarla yıldırılmaya çalışılır. Hatta iftiharlık 'Ata askeri evlatlar' disiplinsiz hınçla milletin sinesine ihraç edilir. Yani yaşananlar öyle bir toplumsal saldırı ve sosyal saldırganlıktır ki; oligarşinin sabit kavramlarla tanımlanması,  oligark öfkeye değişken sınırların çizilmesi gün geçtikçe zorlaşır. Bir yerlerde düğmeye basılmış gibi resmen 'cadı avı' dönemi harlanır. Havadan nem kapan ihraç-iflas dairesi 'Memleket avcumuzda' hovardalığıyla her alanda artan harareti isyan diye kaydeder...

Bu bol ayıplı ve çok kusurlu atmosfere yol veren fertler, menfi faktörlere aldırmadan bu komplike saldırıyı yıllardır fiilen sahneliyorlar. Perde, sinsi amaç ve kasıta dayandırılan faşist darbeler dönemi süreğenliğine açılıyor. Sanki böyle gidermiş gibi kendini kandıranlar da biliyor asla böyle gitmez. Mutlaka millet, memleketin durumuna el koyar, malumu toparlar. Toparlar çünkü özgün eylem alanıdır; uluorta insan onuruna saygı gösterilmeyen her yer. Faşizmin acımasızca ifade edildiği her alan...

Her kurumsal yapıya işler despotik işkence. On yıllardır ağır hasarlı kariyer pazarlığı ve kan içer medyatik komplolarla gizli hedefler doğrultusunda kullanılır insanlık. Bu girdapta ham hamak arifler, özürlü övünçle tarifelendirilerek, müthiş tariflenerek olaylara hakim kılınır. Yıllar yılı bariz örnekler üzerinden alınteri dökerek, tırnaklarla kazıyarak zar zor elde edilmiş ne varsa kaybetme korkusuyla yüzleştirilir millet. Psikolojiler bozulur. Sinirler gerilir. Dengeler yıkılır. Her sosyal eylem 'spor olsun' bağlamında, yozyobaz ortamlarda harcanmaya çalışılır. Hele de pasif eylemciler veya aktif eylemsel davranışlar kıytırık davalarla hukuk dışına çıkarılır. Yani adanmış adamlık çerçevesinde, siyaset etiği çökertilir. Bütün evrensel değerler ve toplumsal değerler, doğru siyasetin doğasına aykırı biçimde adalete yön tayin eder metotlarla elenir. Siyasal eylemciler sıradanlaştırılır ve sindirilir...

Oysa sinmemek lazımdır çünkü sindikçe en devler bile sinek gibi ezilir. Demek ki bilimsel teorilerle yoğunlaşmaktan kaçınmak demek eylemsizliği doğurur. Üstelik kasıtlı inkarcılıkla, istilacı şiddetle boğuşmak güçleşir. Oysa bir türlü bastırılamayan özgürlük arayışı, hayata bakışı çeşitlendirir. Hayata sokulan her türlü despotik yönteme rağmen amaç ve beklentilerinden koparılamayanlar her engeli kolayca aşar. Ulaşılamaz ve yıkılamaz güce eriştiğini zannedenler ise istedikleri olmayınca yıkar ve yakarlar. Buncası nafiledir, Deniz çoktan bittiği için dereyi bile geçemezler...

Gelip geçicidir her beş on yılda bir, ileride başına gelecekleri açık seçik hissedenler. Öyle ki bunlar sırf bencilliklerinden gelenek göreneğe ve siyasal etiğe ters, faşizan uygulamaları da yasa ve yönetmeliklere dayandırırlar. Baştan bağımlı hükümlerle, özel çıkar hesaplarına göre kararlar aldırırlar. Ancak eylemlerin özü, gölgeleyeni ve gölgelenenleri bilir durumları, çatışma tipi ilişkileri gerçekle buluşturmaktır. Zaten her eylem, eylem alanı içinde silik davranışları yeniden formlar...

İşler sarpa sarınca önceliği özgürlük olan taraflara ve sözcülerine yönelik anında sözlü saldırı kültürü programlanır. Devlete kambur, pentagonist kamplarda kitleleri kışkırtıcı üçgenler kurulur. Tutukluluğa açık davetiye çıkaran sahte olaylar geliştirilir. Olmaz sa geriye dönük seyir defterleri kurcalanır. Maddi ve manevi zararı düşünülmeden nefrete dönüşebilecek tohumlar yeşertilir. Ancak sınırsız beklentilere ulaşım bilime uzak bir enerjinin ürünüdür. Baş kaldıranlar, bilim dışılıkla ürkütülür, zulümle korkutulur belki ama kara delik herkesi yutar. Kara enerji ayırtmadan yakar...

Her beş on yılda bir, bilindik melodram tiyatrosuna metezori atılan söz sözcüleri 'iktidar elden gidiyor' telaşıyla gözden düşürülmeye çalışılır. Ancak öfke yığılmaları, yasal çerçevede etik kurallar dahilinde eylem alanlarına sabitlenir. Legal mücadelelerde saf tutanlar bile, bile bile ihraç-iflas dairesine çekilir...

Milletin sinesinde büyük yaralar açar ortaçağ 'engizisyon dönemi'ni aratmayacak modern dönem 'cadı avı' tezgahları. Hatta tıpkı 'asimetrik harp' yöntemlerini veya 'Fe tipi' iktidarı koruma hezeyanlarını andırır. Ansızın halkın bağrından kopar; andır kalsın yetti bu şeytan üçgeni, ateş çemberi ve kafada kafeste 'ihraç iflas dairesi' dayatmaları diyenler...

Hiç yorum yok: