BİR
Tarihin
kurdelesi çözüldüğünde, benzer çok olayların yaşandığına tanıklık eder yakın
geçmiş. Başbakan bir sindirim operasyonu geçirip de ev istirahatına çekilince
aklımıza bazı kuşkular takıldı. Allah’tan sporda şike teşvik derken oyalandı
kamuoyu da, başbakan biraz dinlendi. Sağlık dilekleri içeren haberlerle geçildi
günler.
Geçmişte
de başbakan hastaydı. Anayasa kitapçığı bakanlar kurulunda havalarda uçuştu ve
olanlar oldu. Önce iktidar partisinde bölünmeler yaşandı, koalisyon ortakları
erken seçim diye tutturdu ve meclis dışında kaldılar, bir kısmı da tabela
partisi oldu. Şaşalı iktidar ortakları silindi, parti kapatmanın peşine kurulan
yepyeni bir parti iktidar oldu, bir anda yeni bir iktidar partisi doğdu.
Politikanın
bir gerçeği olsa gerek hasta olmayacaksınız, eğer hasta iseniz rahatsızlığınız
ağır ise bırakacaksınız. Bırakmaz da devam ederseniz önce kalenin
içindekilerden başlayarak size bıraktırırlar. Tarih tekerrür eder mi Allah
bilir. Dileriz başbakanın rahatsızlığı o denli ciddi değildir. Ancak Malum
tasarı köşkten geri postalanınca, meclisten de aynen gerisingeri köşke iade
edilince su yüzüne çıkmamış çekişmeler ortaya serildi. Başbakan hastaydı. Gerçi
iç sürtüşmeler kavgaya dönüştürülmeden mesele şimdilik halledildi. Başbakan
daha işbaşı yapmış değil, göstermelik kabullerle iyilik mesajları veriyor
İstanbul Kısıklı’dan ama kadrolu toplum mühendisleri, başbakanın partisinde
siyaset-cemaat ayrışmasını dillerine doladılar bile.
Her ne
kadar kendini tasvip etmeyen bir dünya görüşüne sahip olsak da, karşıt bir
parti kimliği taşısak da ülkenin geleceği adına kuşkularımız var. Başbakanın
partisinde isyan misyan çıkmaz ama dengeler şaştı bir kere. Kılcal çatlaklar
meydan bulduğunda geniş yarıklara gebe gibi. İşin asıl kırılma noktası ise
cumhur reisinin görev süresinde ve seçiminde yaşanır görüntüsü var havada.
Başbakan iyileşir iyileşmez her adımında dindirilmesi zor fırtınalar ile
karşılaşacak gibi. O yüzden çok sağlıklı olması gerek. Sokaklarda mutsuzluk
maskı ile dolaşanlar da arttıkça işi zor başbakanın. Ömür törpüsü günleri
yaşamaya başlar. Ve sağlık problemleri yaşamaya devam ederse mumdan bir heykel
gibi erir eritilir iktidar şatafatı.
Başbakan
bir kolon ameliyatı geçirdi. Allah şifasını versin. Geçirdi ama pek de mutlu,
sağlıklı profil çizmiyor şu an. Ev istirahatı da daha uzayacak gibi. Mecliste
bütçe görüşülüyor ama başbakan olmayınca tadı tuzu yok oturumların.
Muhalefetten Muharrem İnce’de olmasa oldubittiye gelecek yeni yılın bütçesi.
Mutasyona uğramışçasına zaman dolduruluyor görüşmelerde. Alaturka tılsımlı,
yasak savıcı, cana minnet kürsü alınganlıklarıyla herkes başbakanın iyileşip
dönmesini bekliyor sanki.
Şu ülke
siyasi tandansı ne olursa olsun “Tek Adam’lıktan” çektiği kadar hiçbir şeyden
çekmedi. Allah muhafaza başbakan için fısıltı gazeteleri değişik sağlık
sorunları terennüm ediyor. Bu arada dünya malına muhtaçlıktan mıdır nedir
politikada ahde vefa yoktur lafını haklı çıkaran arkadan vurmalar da yaşanırsa,
iş tuzluya patlar bu ülkeye. İktidar partisinin görünmez uçurumlara
yuvarlanması pek önemli olmayabilir, nasılsa bir iktidar partisi kurulur,
kurdurulur ama ülke yine kan kaybeder. Denize nazır hayalleri olamayan bizler
gibiler üzülür sadece olan bitene. Çıkar çakmak peşindekiler ise güpegündüz
ümidi kesip yeni partinin köşe başlarını tutma gayretine girişirler.
Bunların
hepsi yaşandı. Üstünden on yıl bile geçmedi daha. Kimse artık her on yılda bir
darbe olmuyor olmayacak, darbecilerin tümü içerde martavallarıyla sevinmesin.
Son on yıllarda artık sivil darbeler yapıldığını da görsünler. Özal’dan bu
yana, şüpheli lider ölümleriyle planlanan bir darbe süreci yaşatılıyor bu
memlekete. Asıl büyük abinin içinde olduğu bu tezgah çözülmeli. Başbakanın
iyileşmesi bu nedenle tek temennimiz.
İçimizdeki
tortulardır sezgilerimiz. Sezgilerimizdir bize şu satırları yazdıran. Yoksa
başbakanın da miadı doldu mu lafları dolaşıyor kulisleri. Karından konuşmaya
hiç gerek yok. Zaten karından uzun sürelide konuşulamaz, nefessiz kalınır. Şu
cumhurbaşkanlığı seçimi gelen yılda yapılsa başbakan köşke çıkmak için yarışsa
ülke rahat bir nefes alacak gibi görünüyor.
Yoksa
korku ve kokuşmuşluk harmanlanıyor gibi yeniden. Şurada on yıla ne kaldı ki.
Kırk yıl düşünülse akla gelmeyecek sarsıntılarla dünyalarımız yakında titrer,
titretilir. Sonrada biz bu filmi birkaç kez gördük deriz çokbilmişlikle. Kuran
kitap hakkı için iyi günler beklemiyor ülkeyi diye ahkâm kesenler de mal bulmuş
gibi zıplarlar. Acıları çekmek ise yine bize düşer.
Başbakanın
hastalığına ilişkin önce fiskos, sonra yaygara ve sonra toptan sessizlik
yaşanırsa eğer durup düşünmek gerek. Önce umut biter, sonra düşler görülür ve
temenniler sonrasında hep birlikte düşeriz gerçekliğin denizine. Yecüc mecüc de
serbest kalırsa öyle kolay kolay sönmeyecek yangında başlar…
'İHRAÇ-İFLAS
DAİRESİ' DAYATMALARI
Her beş on
yılda bir, bilindik melodram tiyatrosu açıktan gizliden sahnelenir. Çünkü
sahiden'memleket elden gidiyor' ve gitmektedir gerçekte. Bu kötü gidişatı
görenler, mevzuu daha da dillenmesin diye hemen ilk fırsatta gözaltılarla
horlanır. Uzağı yakın edenler, uçurum daha da derinleşmesin diye keyfi
tutuklamalarla yıldırılmaya çalışılır. Hatta iftiharlık 'Ata askeri evlatlar'
disiplinsiz hınçla milletin sinesine ihraç edilir. Yani yaşananlar öyle bir
toplumsal saldırı ve sosyal saldırganlıktır ki; oligarşinin sabit kavramlarla
tanımlanması, oligark öfkeye değişken
sınırların çizilmesi gün geçtikçe zorlaşır. Bir yerlerde düğmeye basılmış gibi
resmen 'cadı avı' dönemi harlanır. Havadan nem kapan ihraç-iflas dairesi 'Memleket
avcumuzda' hovardalığıyla her alanda artan harareti isyan diye kaydeder...
Bu bol
ayıplı ve çok kusurlu atmosfere yol veren fertler, menfi faktörlere aldırmadan
bu komplike saldırıyı yıllardır fiilen sahneliyorlar. Perde, sinsi amaç ve
kasıta dayandırılan faşist darbeler dönemi süreğenliğine açılıyor. Sanki böyle
gidermiş gibi kendini kandıranlar da biliyor asla böyle gitmez. Mutlaka millet,
memleketin durumuna el koyar, malumu toparlar. Toparlar çünkü özgün eylem
alanıdır; uluorta insan onuruna saygı gösterilmeyen her yer. Faşizmin
acımasızca ifade edildiği her alan...
Her
kurumsal yapıya işler despotik işkence. On yıllardır ağır hasarlı kariyer
pazarlığı ve kan içer medyatik komplolarla gizli hedefler doğrultusunda
kullanılır insanlık. Bu girdapta ham hamak arifler, özürlü övünçle
tarifelendirilerek, müthiş tariflenerek olaylara hakim kılınır. Yıllar yılı
bariz örnekler üzerinden alınteri dökerek, tırnaklarla kazıyarak zar zor elde
edilmiş ne varsa kaybetme korkusuyla yüzleştirilir millet. Psikolojiler
bozulur. Sinirler gerilir. Dengeler yıkılır. Her sosyal eylem 'spor olsun'
bağlamında, yozyobaz ortamlarda harcanmaya çalışılır. Hele de pasif eylemciler
veya aktif eylemsel davranışlar kıytırık davalarla hukuk dışına çıkarılır. Yani
adanmış adamlık çerçevesinde, siyaset etiği çökertilir. Bütün evrensel değerler
ve toplumsal değerler, doğru siyasetin doğasına aykırı biçimde adalete yön
tayin eder metotlarla elenir. Siyasal eylemciler sıradanlaştırılır ve
sindirilir...
Oysa
sinmemek lazımdır çünkü sindikçe en devler bile sinek gibi ezilir. Demek ki
bilimsel teorilerle yoğunlaşmaktan kaçınmak demek eylemsizliği doğurur. Üstelik
kasıtlı inkarcılıkla, istilacı şiddetle boğuşmak güçleşir. Oysa bir türlü
bastırılamayan özgürlük arayışı, hayata bakışı çeşitlendirir. Hayata sokulan
her türlü despotik yönteme rağmen amaç ve beklentilerinden koparılamayanlar her
engeli kolayca aşar. Ulaşılamaz ve yıkılamaz güce eriştiğini zannedenler ise
istedikleri olmayınca yıkar ve yakarlar. Buncası nafiledir, Deniz çoktan
bittiği için dereyi bile geçemezler...
Gelip
geçicidir her beş on yılda bir, ileride başına gelecekleri açık seçik
hissedenler. Öyle ki bunlar sırf bencilliklerinden gelenek göreneğe ve siyasal
etiğe ters, faşizan uygulamaları da yasa ve yönetmeliklere dayandırırlar.
Baştan bağımlı hükümlerle, özel çıkar hesaplarına göre kararlar aldırırlar.
Ancak eylemlerin özü, gölgeleyeni ve gölgelenenleri bilir durumları, çatışma
tipi ilişkileri gerçekle buluşturmaktır. Zaten her eylem, eylem alanı içinde
silik davranışları yeniden formlar...
İşler
sarpa sarınca önceliği özgürlük olan taraflara ve sözcülerine yönelik anında
sözlü saldırı kültürü programlanır. Devlete kambur, pentagonist kamplarda
kitleleri kışkırtıcı üçgenler kurulur. Tutukluluğa açık davetiye çıkaran sahte
olaylar geliştirilir. Olmaz sa geriye dönük seyir defterleri kurcalanır. Maddi
ve manevi zararı düşünülmeden nefrete dönüşebilecek tohumlar yeşertilir. Ancak
sınırsız beklentilere ulaşım bilime uzak bir enerjinin ürünüdür. Baş
kaldıranlar, bilim dışılıkla ürkütülür, zulümle korkutulur belki ama kara delik
herkesi yutar. Kara enerji ayırtmadan yakar...
Her beş on
yılda bir, bilindik melodram tiyatrosuna metezori atılan söz sözcüleri 'iktidar
elden gidiyor' telaşıyla gözden düşürülmeye çalışılır. Ancak öfke yığılmaları,
yasal çerçevede etik kurallar dahilinde eylem alanlarına sabitlenir. Legal
mücadelelerde saf tutanlar bile, bile bile ihraç-iflas dairesine çekilir...
Milletin
sinesinde büyük yaralar açar ortaçağ 'engizisyon dönemi'ni aratmayacak modern
dönem 'cadı avı' tezgahları. Hatta tıpkı 'asimetrik harp' yöntemlerini veya 'Fe
tipi' iktidarı koruma hezeyanlarını andırır. Ansızın halkın bağrından kopar;
andır kalsın yetti bu şeytan üçgeni, ateş çemberi ve kafada kafeste 'ihraç
iflas dairesi' dayatmaları diyenler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder