SİLİVRİ’DEN
SİVRİADA’YA…
Siyasetin iktidar
aynasının çatladığı gün bugün. Bugün anı kurtarmak değil asıl mesele, yarını kurtarmak
marifet. Kaskatı ve keskin veya yılışık karşı darbeleri, kanlı veya kansız faşist
uygulamaları zerre tınmadan direnç göstermek umuda yolculuk. Siyasi
seferberlikte her siyasi nöbet, siyasetin boy kütüğüne saplanmış, faşizme ömür
boyu muhalefet şerhidir. Silivri ziyaretleri, suratlara acımasızca çarpan sulu
sepkenli, sıfırın altı karakışta buz tutarken eller, gönül sıcağıyla ısınmaktır.
Devrimciliği ıskalamadan zulme direnmektir. Toplumsal dayanışma eğilimi, denizlerden
havalanan kutlu isyandır. Çıplak kralın çoktan çarpıldığı haberidir göğe
çivilenen. Siyasetin soy kütüğüne çakılan her gümüş çivi candır. Can bedenden
ayrılırken de olsa kavuşulacak olan umut yolculuğundan doğan hoşnutluktur...
Cılkı
çıkmış ucubeliğe isyan, asilik veya asi görülmek en hasından asil duruş ve
asalet apoletidir. Zatıalilerinin gölgesine sığınanlar en azametliler de
azarlanır korkusundan, busbulanık görüntülerle, saçma sapan saplantılarla, evvelinden
beri belli faşizan presle, ucu Silivri’ye açık ucuz piyes yazarlar. Embesil
ifadelerle, Silivri’den korkmayanların endamını görmek veya onlara en beterini
reva görmek hatta gününü göstermek üzerine kurulur şeytan üçgeni. Umutlar kurşungeçirmez
aynaların ışığında kırılır. Işık kırılması duvar aynalarına yansır. Ismarlama
hüküm boyna asılır ama emniyetteki vesikalıklar gün gelir alnından öpülür. Kara
duvarlara fotoğrafı çivilenmişlik ise; ebedi ayrıcalığın dik alası ve dik
duruşun manası, uyduruk dukalığa direnişin unutulmaz sembolü olur.
Olur da eylem
gülleri taş dibekte ezilir, Silivri ziyaretleri son ziyaret olsun, boğaza
dizilen lokmalar son ziyafet olsun dileği eylemselliği yüceltir. Son yılların son
arzudur, alışılmış derin suskunun zarafetle son bulması. Ve içten içe zafer
nidaları nöbete dursun istenir. Siyasetin aslı son faslı umuttur, olur ya umut iktidarın
boy aynasına lehimlenir, o zaman en kalıcı eylemler azılı hasmından beslenir. Siyasetin
soy kütüğüne asılı, lafta asil öğütlere kapar kepenklerini umut yolcuları. Zaten
umut, her koşulda son sürat dönülmez yolculuğa çıkabilmektir. Denizden sarkan
özgürlüğü ciğerlere doldurup, köhne zindanlarda, dar hücrelerde sahte delillere
inat sonsuzluğa yürümektir. Karanlık tarih yaprak yaprak dökülürken, tam
bağımsızlık uğruna ölümü göze alabilmektir. Karartılan anıları anımsamak ve
geleceği kucaklamaktır. Mahirlik, bugüne ve yarınlara ışık tutacak
manifestolara korkmadan imza koymaktır. Cesaret ile esaretin kankardeşi
olduğunu bilmektir. Siyasetin alfabesini bilenler, siyasetin soy kütüğüne soyluluğu
çivileyen, denizin bittiği yerde okyanuslara haykıranlardır.
Siyasetin muhalefet
aynasının çatladığı gün bugün. Bugün hüner; eylem ve söylem bütünlüğünde, kolluk
barikatlarıyla çevrelenmiş ziyaretçi kabul mekânı önünde, pik yapan umutsuz
bekleyişlerden, dip yapmış umuda nöbetlerden mutlu son çıkarmaktır. Bunca solgun
ziyaretler ve ziyneti kalem ziyaretçiler sessiz ve sonsuz eylemliliğin evrene
yayılmasını tetikler. Her biri iktidarı ürküten başlı başına büyük isyandır. Direkt
direnişler bile anılarda kalacak olabilir ancak siyasetin küresel aynasına çakan
kıvılcım asla unutulamaz. Maskeler düşer, masalar sehpalar devrilir hatta tahtlar
devrilir, monarklar yıkılır unutulurlar. Ama siyasetin soy kütüğüne çakılan eylem
çivileri hiç unutulmaz.
Unutulası bugünü,
kalemkarına zarar getirmeyecek ustalıkla, ustaca dizilecek sözcüklerle anlatmak
çok zor. Bana ne bahanesiyle estirilen faşizm rüzgarını es geçmek ve zoru kolay
eylemek ise hepten zor. Kan gülleriyle, çan gümbürtüleriyle donatılı tarih
yolculuğunda, vurgun yemeden özgürlüğe ve bedel ödemeden barışa ulaşmak en zor
iş. Hele inanç bir kere tutukluk yapınca yaslar yasalar, ince kalın hesaplar birbirine
karışır. Açılmaz denilen ağır demir kapılar kapanır. Zıddına siyaset
atmosferinde, yer yarılıp gök açılınca siyasetin boy aynası da çatlar. Çat kapı
da olsa aynaya silüeti düşen uzun kısa, tombul sıska tüm pozlar da çatlar. Devasa
sanılan davalar da bilirkişisiyle birlikte çöker.
Bugünlerde
dostdoğruluk, ‘yatmadan olmaz’ repliğine bağlanmış. Bu yatık düzenekte, içeride
veya dışarıda kalanlar kutlu davaya bilinç ekledikçe, kavgaya direnç kattıkça
uzun soluklu olur despotik iktidarla mücadele. Medya dünyasının gonca gülleri, kırmızı
karanfilleri solar belki ama meydanlar o sayede renklenir. Tepede daima kara
bulutlar dolaşır ama eylem kuşu canlanır. Zaten savlanan suçların tümü hava
civadır. Tek icraat iktidarın reddine siyasetin soy ve boy kütüğüne can yakan
çiviler çakmaktır. İlla ki iktidar erki lehine, suçtan sayılamayacak
suçlamaları yapmak yoz siyasetten sayılabilir. Ve iğreti ithamlar, siyasetin
soysuzlar kervanına eklenir. Zaten dünya üzerindeki en vicdansız tavır, tıyneti
bozuk duymazlık ve bozguncu duyarsızlığa bel bağlamaktır. Bu kara vicdanlılık
geniş yığınların, yarı çoğunluğuna ballı ekmektir. Ancak bal teknesine abananlar
yüzünden, ekmeklerin bozulduğu gün düzenin bozulduğu gündür. Gün ile gece denkliği
siyaseten bilmezden gelinir.
Bugün
dünden bellidir oysa. Kaypak siyaset arenasında, siyasetin soy aynasında
simlenenleri, simgeleştirilenleri hayasızca nesepsizleştirenler, sırf bundan
sebep sıra onlara da gelir. Çala çırpa kibirlenip edepsizleşenler, bir gün
mutlaka kurgulanan korku duvarı delinir. Acayip güvenilen ucube beyaz saraylar
da yıkılır. İşte o vakit anlaşılır; tüm her şey insanlık onuru için
yapılmıştır. Ayrıca bugün faşizmi dayatan hâkim siyasetin boy aynasının orta
yerinden çatladığı gündür. Sıradanlığın soy aynasındakiler de gün gelir
unutulur gider. Zamanla anılarda bile silikleşirler. Ancak yarınlara ışık tutar
tüm kusurlu tutuklamalar. Siyasetin soy kütüğüne gümüş çivileri çakanlar ve yerin
dibine çakılanlar şeytan üçgenine rağmen dünyanın altını üstünü belirler. Yani
anı kurtarmak için değildir, geleceği yakalamak içindir tüm mücadele.
Siyasetin
iktidar ve muhalefet aynasının çatladığı gün bugün. Bugün dört bir yanda
başlayacak mücadeleye devam günü. Bugün kısalan ömürden çalan Silivri ziyaretleri
günü. Yarın sakın ola Sivriada sürgünlüğü…
ONİKİNCİ
ADAM
Taraftar, kulüplerin temsil ettiği
değerlerle bütünleşmiş, sportif faaliyetleri maddi manevi destekleyen, bireysel
veya kitlesel gönül bağının tarafıdır. Taraftarlık bağlılıktır ama bağımlılık
değildir. Genellikle futbol bağlamında açıklansa da kulüplerin diğer spor
dallarında kendine özgü taraftar profilleri vardır. Taraftar, canlı izlenmesi
durumunda takımına fayda sağlayacak sporlarda, tribünleri dolduran tırnak
içinde ‘seyirci takımı’dır. Futbolda ‘onikinci adam’dır, takımın ‘on ikinci
oyuncu’sudur. Özellikle futbol taraftarı, kulüplerin spor pazarlaması, iletişim
ve halkla ilişkiler çalışmalarına merkezdir. Yani taraftarlık bugün salt 90
dakika ile sınırlanamayan, hayatın her alanında her anında kimlik anlayışı ve
arayışıdır.
Taraftarın oyuna tutku kattığına,
oyuncuları güçlü kıldığına inanılır. Ancak kutsal görülen bu aidiyet, radikal
söylem, fanatizm ve holiganizm ile yıpranır. Böylece saf sevgiye dayanan
bağlılık bir anda bireye ve topluma zarar veren bağımlılığa, öldürücü boyutta
öfke patlamalarına ve yıkıcı eyleme dönüşebilir. Yani taraftar ve taraftar
grupları, kutuplaştırıcı söylemler, abartılı medya haberleri ve dış faktörlerle
dolunca azami düzeyde otokontrol problemi yaşar. Diğer yandan futbol takımı
taraftarları, özel yaşam beklentilerini ve gelecek umutlarını bile kulübünün
başarıları ile doyurur. Takım tutma ve taraftar olma, başarı için güvence ve
iktidar duygusu kazanma aracına dönüşür. Bu yüzden eksiklikler, başarısızlıklar,
spor organizasyonlarına iştiraki azaltır veya çoğaltır. Yani günlük yaşama dair
alışkanlıklar bile taraftar olunan takımın sportif performansına bağlanır.
Dünyada her spor branşına özgü bir
taraftar kitlesi bulunur. Söz konusu futbol olunca taraftarlık, bambaşka bir
boyuta geçer. Çünkü futbol, oynanmaya başlandığı günden beri en geniş izleyici
kitlesine sahip spor branşıdır. Futbol belli kurallarla oynanan, kulüpleşen,
sahaları düzenlenen bir oyunken tribünlerin eklenmesiyle profesyonelleşme
gerçekleşmiştir. Özellikle futbol sahalarına eklenen tribünlerden sonra
izleyici, taraftarlığa geçiş yapmıştır. Taraftarlık, davranış biçimlerine ve
favori takımın faaliyet alanlarına göre şekillenmiş ve sınıflandırılmıştır.
Sadık taraflar; kulüplerin ateşli
savunucusudur. Tuttukları kulübe uzun vadeli duygusal yatırım yaparlar. Bu tarz
taraftar, takım değiştirmez. Daimî destek için kendilerini zorunlu lider
görürler. Bireysel bağlılıklarını her fırsatta hissettirirler.
İzleyici taraftarlar; pazar
merkezli ve kulüp merkezli özdeşlik sağlarlar. Fan olarak önemli yatırımlarda
tüketimi hareketlendirirler. Bu kitlenin gücü, bir ticari ürünün tutmasına
destekten, kulübe yüksek maddi bağış yapmaya kadar uzar. Kulübe hazır kuvvet
zenginliği katar.
Gezginci taraftarlar; genellikle
soğukkanlı, açık tavır gösteremeyen, en tüketici taraftar biçimidir.
Takımlarına ölesiye bağlıdırlar. Bağımlılık düzeyi değişen, esen havaya göre
davranabilen seyirci kitlesidir. Özünde, üretim ile tüketim birlikte yaşar. Bu
taraftar kesimi ful destek verir ancak evinde ve deplasman stadyumlarda iyi
oyun izlemek ister. Sunduğu karşılıksız destek resmen maceracılıktır. Bu kitle
geçim sıkıntılarına rağmen futbola, kulübe, renklere ve ambleme yönelik bonkör
davranır. Haliyle beklentisi de yüksek olur, sürekli şampiyonluk ister…
Bugün ‘on ikinci oyuncu’ taraftar
profili gelişen çağa koşut çok değişmiştir. Gerçek taraftarlık, salt takımını
coşturmak, rakibin dikkatini dağıtmak, moralini bozmak, hakemi şaşırtmak için ambiansı
aleyhte veya lehte etkilemek için tezahürat yapan, bağıran, ıslıklayan mekanizma
olmaktan çıkmıştır. Yani taraftarlık bilinen ve benzer hallerin çok ötesine
geçmiştir. Taraftarlık son yıllarda, takıma dair genel tutum ve özgün
davranışlar belirleyen, özel organizasyonlar planlayan, yönetimle iletişim ve
etkileşim sağlayan ve farklı platformlarda takımını doğru temsil eden konuma
evrilmiştir.
İşte bu evrimle çeşitlenen taraftar
profillerini, egemen güçlerin ele geçirme savaşı ise futbolu salt futbol
olmaktan çıkarmıştır…
FAİRPLAY-TEMİZ OYUN
Sporun içinde yıllar yılı sistematik geliştirilen, özellikle
taraftarlık kapsamında sporla ve sporculukla bağdaşmayan haller, sahada
sportmenlikle asla uzlaştırılamayacak durumlar var. Temiz Oyun-Fairplay,
sportif erdem doğrultusunda işte bu hal ve durumların ortadan kaldırılmasını
hedefler...
Fairplay, bir sporcunun veya takımın, kaybetme pahasına veya
haksız kazanımı göz ardı ederek yaptığı jesttir. Özellikle sporcuların yarışma
veya maç esnasında, rakibine gittikçe güçleşen şartlarda kurallara bağlı kalma,
tutarlı ve bilinçli uyum gösterme ve fırsat eşitliği tanıma tavrıdır. Kısaca
haksız avantajı reddediştir. Neticeyi nezaketle, zerafetle, dürüstçe ve ahlaken
kabul etme davranışıdır.
Temiz Oyun’un kökü izleyenlerin aşırı derecede taraflı
olduğu, galip-lerin mağluplara saygısız davrandığı, hatta rakibin ölümünü
isteyecek kadar spor centilmenliğinden uzak antik olimpiyatlara kadar uzanır.
Bin yıllar içinde gelişen kurallar sporun sınırlarını çizmiştir. Sporda formal
sportif erdemlilik, dürüst biçimsellik gerektiği netleşmiştir.
Futbolda fairplay-adil oyun evrensel spor etiğini temsil
eder. Temiz oyun için futbolcuların, kendi beceri ve yetenekleriyle elde
edemediği avantajdan, genel çıkarlar doğrultusunda vazgeçmesidir. Bu vazgeçiş
biçimsel anlamda kurallara uyma-nın ötesinde insani değer yargısının
yüceltilmesidir. Doğruya ve güzele ulaşmak için en uygun hareketi
yapabilmektir. Çünkü amatörlükten profesyonelliğe giden yolda sportif erdem
gereksinimi de alabildiğine artar. Profesyonellik, normal şartlar ve belirli
normlar çerçevesinde kazanamayacağını anlayan sporcunun, rakibine etik
davranmayışı, karşılaşmayı kazanmaya meyillenişi kaldırmaz.
Fairplay, maçta her türlü hileye ve aşırı şiddete
başvurmamaktır. Her düzeyde adil oyuna ve sportif erdeme bağlı kalınmasıdır...
Sportmenlik sadece sporcuları değil taraftarı da kapsar.
Özellikle futbol izleyicisi veya kulüp taraftarı sportif erdemi, salt kurallara
uymaktan öte dürüst davranış tarzı sergileme olarak içselleştirmelidir. Saha
içinde veya dışında muhteşem atmosferi oluşturan paydaşların tümünün, rakibe
saygı göstermesi şarttır. Rakibe fizyolojik ve psikolojik açıdan zarar vermeme
özentisini özümsemektir. Taraftar olanlar rakip taraftarı, futbolcular rakip
futbolcuları düşman değil, oyunun bir parçası görmelidir. Her dişe diş
mücadelede rakibin onuruna saygı duyulmalıdır. Zoru görünce; ‘oyunu kurallarına
göre oynamak’ deyip kural dışı davranmak, kuralları ve koşulları şans
eşitliğini bozacak şekilde lehe çevirmek, şahsi çıkar kollamak temiz oyunu
kirletir.
Sportif erdemlik, kulüpleri, futbolcuları ve taraftarı
bağladığı gibi devletin ilgili kurumlarını, federasyonları ve hakemleri de
bağlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder