30 Eylül 2025 Salı

ocak25

 

SİLİVRİ’DEN SİVRİADA’YA…

 

Siyasetin iktidar aynasının çatladığı gün bugün. Bugün anı kurtarmak değil asıl mesele, yarını kurtarmak marifet. Kaskatı ve keskin veya yılışık karşı darbeleri, kanlı veya kansız faşist uygulamaları zerre tınmadan direnç göstermek umuda yolculuk. Siyasi seferberlikte her siyasi nöbet, siyasetin boy kütüğüne saplanmış, faşizme ömür boyu muhalefet şerhidir. Silivri ziyaretleri, suratlara acımasızca çarpan sulu sepkenli, sıfırın altı karakışta buz tutarken eller, gönül sıcağıyla ısınmaktır. Devrimciliği ıskalamadan zulme direnmektir. Toplumsal dayanışma eğilimi, denizlerden havalanan kutlu isyandır. Çıplak kralın çoktan çarpıldığı haberidir göğe çivilenen. Siyasetin soy kütüğüne çakılan her gümüş çivi candır. Can bedenden ayrılırken de olsa kavuşulacak olan umut yolculuğundan doğan hoşnutluktur...

 

Cılkı çıkmış ucubeliğe isyan, asilik veya asi görülmek en hasından asil duruş ve asalet apoletidir. Zatıalilerinin gölgesine sığınanlar en azametliler de azarlanır korkusundan, busbulanık görüntülerle, saçma sapan saplantılarla, evvelinden beri belli faşizan presle, ucu Silivri’ye açık ucuz piyes yazarlar. Embesil ifadelerle, Silivri’den korkmayanların endamını görmek veya onlara en beterini reva görmek hatta gününü göstermek üzerine kurulur şeytan üçgeni. Umutlar kurşungeçirmez aynaların ışığında kırılır. Işık kırılması duvar aynalarına yansır. Ismarlama hüküm boyna asılır ama emniyetteki vesikalıklar gün gelir alnından öpülür. Kara duvarlara fotoğrafı çivilenmişlik ise; ebedi ayrıcalığın dik alası ve dik duruşun manası, uyduruk dukalığa direnişin unutulmaz sembolü olur.

 

Olur da eylem gülleri taş dibekte ezilir, Silivri ziyaretleri son ziyaret olsun, boğaza dizilen lokmalar son ziyafet olsun dileği eylemselliği yüceltir. Son yılların son arzudur, alışılmış derin suskunun zarafetle son bulması. Ve içten içe zafer nidaları nöbete dursun istenir. Siyasetin aslı son faslı umuttur, olur ya umut iktidarın boy aynasına lehimlenir, o zaman en kalıcı eylemler azılı hasmından beslenir. Siyasetin soy kütüğüne asılı, lafta asil öğütlere kapar kepenklerini umut yolcuları. Zaten umut, her koşulda son sürat dönülmez yolculuğa çıkabilmektir. Denizden sarkan özgürlüğü ciğerlere doldurup, köhne zindanlarda, dar hücrelerde sahte delillere inat sonsuzluğa yürümektir. Karanlık tarih yaprak yaprak dökülürken, tam bağımsızlık uğruna ölümü göze alabilmektir. Karartılan anıları anımsamak ve geleceği kucaklamaktır. Mahirlik, bugüne ve yarınlara ışık tutacak manifestolara korkmadan imza koymaktır. Cesaret ile esaretin kankardeşi olduğunu bilmektir. Siyasetin alfabesini bilenler, siyasetin soy kütüğüne soyluluğu çivileyen, denizin bittiği yerde okyanuslara haykıranlardır.

 

Siyasetin muhalefet aynasının çatladığı gün bugün. Bugün hüner; eylem ve söylem bütünlüğünde, kolluk barikatlarıyla çevrelenmiş ziyaretçi kabul mekânı önünde, pik yapan umutsuz bekleyişlerden, dip yapmış umuda nöbetlerden mutlu son çıkarmaktır. Bunca solgun ziyaretler ve ziyneti kalem ziyaretçiler sessiz ve sonsuz eylemliliğin evrene yayılmasını tetikler. Her biri iktidarı ürküten başlı başına büyük isyandır. Direkt direnişler bile anılarda kalacak olabilir ancak siyasetin küresel aynasına çakan kıvılcım asla unutulamaz. Maskeler düşer, masalar sehpalar devrilir hatta tahtlar devrilir, monarklar yıkılır unutulurlar. Ama siyasetin soy kütüğüne çakılan eylem çivileri hiç unutulmaz.

 

Unutulası bugünü, kalemkarına zarar getirmeyecek ustalıkla, ustaca dizilecek sözcüklerle anlatmak çok zor. Bana ne bahanesiyle estirilen faşizm rüzgarını es geçmek ve zoru kolay eylemek ise hepten zor. Kan gülleriyle, çan gümbürtüleriyle donatılı tarih yolculuğunda, vurgun yemeden özgürlüğe ve bedel ödemeden barışa ulaşmak en zor iş. Hele inanç bir kere tutukluk yapınca yaslar yasalar, ince kalın hesaplar birbirine karışır. Açılmaz denilen ağır demir kapılar kapanır. Zıddına siyaset atmosferinde, yer yarılıp gök açılınca siyasetin boy aynası da çatlar. Çat kapı da olsa aynaya silüeti düşen uzun kısa, tombul sıska tüm pozlar da çatlar. Devasa sanılan davalar da bilirkişisiyle birlikte çöker.

 

Bugünlerde dostdoğruluk, ‘yatmadan olmaz’ repliğine bağlanmış. Bu yatık düzenekte, içeride veya dışarıda kalanlar kutlu davaya bilinç ekledikçe, kavgaya direnç kattıkça uzun soluklu olur despotik iktidarla mücadele. Medya dünyasının gonca gülleri, kırmızı karanfilleri solar belki ama meydanlar o sayede renklenir. Tepede daima kara bulutlar dolaşır ama eylem kuşu canlanır. Zaten savlanan suçların tümü hava civadır. Tek icraat iktidarın reddine siyasetin soy ve boy kütüğüne can yakan çiviler çakmaktır. İlla ki iktidar erki lehine, suçtan sayılamayacak suçlamaları yapmak yoz siyasetten sayılabilir. Ve iğreti ithamlar, siyasetin soysuzlar kervanına eklenir. Zaten dünya üzerindeki en vicdansız tavır, tıyneti bozuk duymazlık ve bozguncu duyarsızlığa bel bağlamaktır. Bu kara vicdanlılık geniş yığınların, yarı çoğunluğuna ballı ekmektir. Ancak bal teknesine abananlar yüzünden, ekmeklerin bozulduğu gün düzenin bozulduğu gündür. Gün ile gece denkliği siyaseten bilmezden gelinir.

 

Bugün dünden bellidir oysa. Kaypak siyaset arenasında, siyasetin soy aynasında simlenenleri, simgeleştirilenleri hayasızca nesepsizleştirenler, sırf bundan sebep sıra onlara da gelir. Çala çırpa kibirlenip edepsizleşenler, bir gün mutlaka kurgulanan korku duvarı delinir. Acayip güvenilen ucube beyaz saraylar da yıkılır. İşte o vakit anlaşılır; tüm her şey insanlık onuru için yapılmıştır. Ayrıca bugün faşizmi dayatan hâkim siyasetin boy aynasının orta yerinden çatladığı gündür. Sıradanlığın soy aynasındakiler de gün gelir unutulur gider. Zamanla anılarda bile silikleşirler. Ancak yarınlara ışık tutar tüm kusurlu tutuklamalar. Siyasetin soy kütüğüne gümüş çivileri çakanlar ve yerin dibine çakılanlar şeytan üçgenine rağmen dünyanın altını üstünü belirler. Yani anı kurtarmak için değildir, geleceği yakalamak içindir tüm mücadele.

 

Siyasetin iktidar ve muhalefet aynasının çatladığı gün bugün. Bugün dört bir yanda başlayacak mücadeleye devam günü. Bugün kısalan ömürden çalan Silivri ziyaretleri günü. Yarın sakın ola Sivriada sürgünlüğü…

 

 

 

 

ONİKİNCİ ADAM

 

            Taraftar, kulüplerin temsil ettiği değerlerle bütünleşmiş, sportif faaliyetleri maddi manevi destekleyen, bireysel veya kitlesel gönül bağının tarafıdır. Taraftarlık bağlılıktır ama bağımlılık değildir. Genellikle futbol bağlamında açıklansa da kulüplerin diğer spor dallarında kendine özgü taraftar profilleri vardır. Taraftar, canlı izlenmesi durumunda takımına fayda sağlayacak sporlarda, tribünleri dolduran tırnak içinde ‘seyirci takımı’dır. Futbolda ‘onikinci adam’dır, takımın ‘on ikinci oyuncu’sudur. Özellikle futbol taraftarı, kulüplerin spor pazarlaması, iletişim ve halkla ilişkiler çalışmalarına merkezdir. Yani taraftarlık bugün salt 90 dakika ile sınırlanamayan, hayatın her alanında her anında kimlik anlayışı ve arayışıdır.

           Taraftarın oyuna tutku kattığına, oyuncuları güçlü kıldığına inanılır. Ancak kutsal görülen bu aidiyet, radikal söylem, fanatizm ve holiganizm ile yıpranır. Böylece saf sevgiye dayanan bağlılık bir anda bireye ve topluma zarar veren bağımlılığa, öldürücü boyutta öfke patlamalarına ve yıkıcı eyleme dönüşebilir. Yani taraftar ve taraftar grupları, kutuplaştırıcı söylemler, abartılı medya haberleri ve dış faktörlerle dolunca azami düzeyde otokontrol problemi yaşar. Diğer yandan futbol takımı taraftarları, özel yaşam beklentilerini ve gelecek umutlarını bile kulübünün başarıları ile doyurur. Takım tutma ve taraftar olma, başarı için güvence ve iktidar duygusu kazanma aracına dönüşür. Bu yüzden eksiklikler, başarısızlıklar, spor organizasyonlarına iştiraki azaltır veya çoğaltır. Yani günlük yaşama dair alışkanlıklar bile taraftar olunan takımın sportif performansına bağlanır.

           Dünyada her spor branşına özgü bir taraftar kitlesi bulunur. Söz konusu futbol olunca taraftarlık, bambaşka bir boyuta geçer. Çünkü futbol, oynanmaya başlandığı günden beri en geniş izleyici kitlesine sahip spor branşıdır. Futbol belli kurallarla oynanan, kulüpleşen, sahaları düzenlenen bir oyunken tribünlerin eklenmesiyle profesyonelleşme gerçekleşmiştir. Özellikle futbol sahalarına eklenen tribünlerden sonra izleyici, taraftarlığa geçiş yapmıştır. Taraftarlık, davranış biçimlerine ve favori takımın faaliyet alanlarına göre şekillenmiş ve sınıflandırılmıştır.

            Sadık taraflar; kulüplerin ateşli savunucusudur. Tuttukları kulübe uzun vadeli duygusal yatırım yaparlar. Bu tarz taraftar, takım değiştirmez. Daimî destek için kendilerini zorunlu lider görürler. Bireysel bağlılıklarını her fırsatta hissettirirler.

            İzleyici taraftarlar; pazar merkezli ve kulüp merkezli özdeşlik sağlarlar. Fan olarak önemli yatırımlarda tüketimi hareketlendirirler. Bu kitlenin gücü, bir ticari ürünün tutmasına destekten, kulübe yüksek maddi bağış yapmaya kadar uzar. Kulübe hazır kuvvet zenginliği katar.

           Gezginci taraftarlar; genellikle soğukkanlı, açık tavır gösteremeyen, en tüketici taraftar biçimidir. Takımlarına ölesiye bağlıdırlar. Bağımlılık düzeyi değişen, esen havaya göre davranabilen seyirci kitlesidir. Özünde, üretim ile tüketim birlikte yaşar. Bu taraftar kesimi ful destek verir ancak evinde ve deplasman stadyumlarda iyi oyun izlemek ister. Sunduğu karşılıksız destek resmen maceracılıktır. Bu kitle geçim sıkıntılarına rağmen futbola, kulübe, renklere ve ambleme yönelik bonkör davranır. Haliyle beklentisi de yüksek olur, sürekli şampiyonluk ister…

          Bugün ‘on ikinci oyuncu’ taraftar profili gelişen çağa koşut çok değişmiştir. Gerçek taraftarlık, salt takımını coşturmak, rakibin dikkatini dağıtmak, moralini bozmak, hakemi şaşırtmak için ambiansı aleyhte veya lehte etkilemek için tezahürat yapan, bağıran, ıslıklayan mekanizma olmaktan çıkmıştır. Yani taraftarlık bilinen ve benzer hallerin çok ötesine geçmiştir. Taraftarlık son yıllarda, takıma dair genel tutum ve özgün davranışlar belirleyen, özel organizasyonlar planlayan, yönetimle iletişim ve etkileşim sağlayan ve farklı platformlarda takımını doğru temsil eden konuma evrilmiştir.

          İşte bu evrimle çeşitlenen taraftar profillerini, egemen güçlerin ele geçirme savaşı ise futbolu salt futbol olmaktan çıkarmıştır…

 

 

 

FAİRPLAY-TEMİZ OYUN

 

Sporun içinde yıllar yılı sistematik geliştirilen, özellikle taraftarlık kapsamında sporla ve sporculukla bağdaşmayan haller, sahada sportmenlikle asla uzlaştırılamayacak durumlar var. Temiz Oyun-Fairplay, sportif erdem doğrultusunda işte bu hal ve durumların ortadan kaldırılmasını hedefler...

Fairplay, bir sporcunun veya takımın, kaybetme pahasına veya haksız kazanımı göz ardı ederek yaptığı jesttir. Özellikle sporcuların yarışma veya maç esnasında, rakibine gittikçe güçleşen şartlarda kurallara bağlı kalma, tutarlı ve bilinçli uyum gösterme ve fırsat eşitliği tanıma tavrıdır. Kısaca haksız avantajı reddediştir. Neticeyi nezaketle, zerafetle, dürüstçe ve ahlaken kabul etme davranışıdır.

Temiz Oyun’un kökü izleyenlerin aşırı derecede taraflı olduğu, galip-lerin mağluplara saygısız davrandığı, hatta rakibin ölümünü isteyecek kadar spor centilmenliğinden uzak antik olimpiyatlara kadar uzanır. Bin yıllar içinde gelişen kurallar sporun sınırlarını çizmiştir. Sporda formal sportif erdemlilik, dürüst biçimsellik gerektiği netleşmiştir.

Futbolda fairplay-adil oyun evrensel spor etiğini temsil eder. Temiz oyun için futbolcuların, kendi beceri ve yetenekleriyle elde edemediği avantajdan, genel çıkarlar doğrultusunda vazgeçmesidir. Bu vazgeçiş biçimsel anlamda kurallara uyma-nın ötesinde insani değer yargısının yüceltilmesidir. Doğruya ve güzele ulaşmak için en uygun hareketi yapabilmektir. Çünkü amatörlükten profesyonelliğe giden yolda sportif erdem gereksinimi de alabildiğine artar. Profesyonellik, normal şartlar ve belirli normlar çerçevesinde kazanamayacağını anlayan sporcunun, rakibine etik davranmayışı, karşılaşmayı kazanmaya meyillenişi kaldırmaz.

Fairplay, maçta her türlü hileye ve aşırı şiddete başvurmamaktır. Her düzeyde adil oyuna ve sportif erdeme bağlı kalınmasıdır...

Sportmenlik sadece sporcuları değil taraftarı da kapsar. Özellikle futbol izleyicisi veya kulüp taraftarı sportif erdemi, salt kurallara uymaktan öte dürüst davranış tarzı sergileme olarak içselleştirmelidir. Saha içinde veya dışında muhteşem atmosferi oluşturan paydaşların tümünün, rakibe saygı göstermesi şarttır. Rakibe fizyolojik ve psikolojik açıdan zarar vermeme özentisini özümsemektir. Taraftar olanlar rakip taraftarı, futbolcular rakip futbolcuları düşman değil, oyunun bir parçası görmelidir. Her dişe diş mücadelede rakibin onuruna saygı duyulmalıdır. Zoru görünce; ‘oyunu kurallarına göre oynamak’ deyip kural dışı davranmak, kuralları ve koşulları şans eşitliğini bozacak şekilde lehe çevirmek, şahsi çıkar kollamak temiz oyunu kirletir.

Sportif erdemlik, kulüpleri, futbolcuları ve taraftarı bağladığı gibi devletin ilgili kurumlarını, federasyonları ve hakemleri de bağlar…

Hiç yorum yok: