22 Aralık 2018 Cumartesi

İTHAL ADAY…ve DİĞERLERİ


İTHAL ADAY TERCİHİ SORGULAMASI...
Şu fakir bölgede eğer doğruysa kuruldu kurulalı bir ilk yaşanacak. Gerçekten yıllarca, önce kalite sonra yerelden genele kazanmak doğrultusunda çabalayanların tamamı bir güzel takdir edilmiş ve ödüllendirilmiş olacak. Görüntü bu. Çünkü bireysel ve ekipsel manada aktif çalışmayı hepten zehirleyecek yüzeysel bir tercihe kilitlenilmiş bir durum söz konusu. Ana muhalefette siyaseti çok bilirlerce ithal bir adayla yola devam edilmesi uygun görüldü...
Bu güne dek kendi öz değerlerinden çıkardığı adaylarla yarışan asırlık çınar bu kez siyasi etiği bir yana bakarak kalite çizgisini dışarıda aradı. İçe dönük adaylaşmalara çizgiyi çekti. Yani hayati bir yarışın yaşanacağı yeni yılda, bitiş çizgisini hassas detaylarda aramayı kararlaştırdı. Tabi bulabilirse.
Ancak bu nasıl bir dayatmacı yaklaşım ise akılcı bir gayretin ürünü olmadığı apaçık. Titiz ve kararlı bir gelecek planlamasına ise tamamen aykırı.
Şu fakir memleketin yerel siyasetini bu hale getirenler her kimseler ki hepsi de isim isim belli, çok ayıp ettiler. Yıllar yılı bizansvari oyunlarla arenada boy gösteren bu dekoratif kimlikler, zamanla yüksek girişkenlik bulaşıcı hastalığına kapıldılar. Dışarı kapılandılar. Artık iflah olmazlar.
Oysa tam bir yıl öncesinde ellerinde altın bir fırsat varken düşük katalizör kullanımını kendi siyasi ikballeri için makul gördüler. Diğer önermeleri hiç önemsemediler. Kolaycılığı seçtiler. Kolay kontrol edilebilir bir protipi desteklediler. Seçtirdiler. Ama diledikleri ve umdukları gibi olmadı.
Evet, o siyaset dekorcuları o kadar uyarılmalarına rağmen bildiklerinden şaşmadılar. Ve bir yıl sonra varılan sonuç; Şu fakir beldede ilk olarak bir ithal aday ortaya çıkarılması. Bir geleneğin daha yıkılması. Şimdi toptan, ona buna dayılanarak 'atama ithalin' peşinde parlatıcı vazifesi görme hafifliğini yaşayacaklar. Yaşanacakları çok önceden görenler ise sergilenecek bu ilahi komedyayı yerinde ve en ön sıradan seyredecekler.
Demek ki; mümkün görünmese de, tutuk akılla en iyiye ulaşmak düşük taşıyıcı profilden bekleniyor. Hayret...
Umutsuz vaka, en iyiyi yapma hedefiyle iki yıllığına görevlendirilenler ise siyaseten erdemli bakış açısını maalesef yine es geçtiler. Alternatif gerçekleştirebilir yetkiden sıyrılmışlığı bir kez daha tescillediler. Yazık...
Unutulmamalı ki; bu ithal aday tercihinin doğrulamasını ve atamasını hangi siyasal dönüşümü gözeterek, her kim yapmış veya yaptırmış ise yeni yılın ilk çeyreği sonrası acilen sorgulanması başlar. Hemde sonuç ne olursa olsun...
Diğer yandan mevcut tabloda büyüyecek hacim iddiası da güdük kalmıştır. İthal aday ile daha başta olmadığı, en nihayetinde olmayacağı izlenimi doğmuştur. Diğer negatif faktörlerde eklendiğinde yapı daha da bozulacaktır. Siyasi yapı bozulduğunda ise gerilim artacak ve geniş katmanlardan uzaklaşılacaktır. İç kutuplaşma kemikleşecektir. Bu tip, her yere aday olma hevesi, parti görevlendirmesi kılıfında sunuldukça içsel hastalık ilerki dönemlere de yayılacaktır. Tedavi iyice güçleşecektir.
Şimdilik kendiliğinden oluşan yaygın görüş ise kontrol edilemeyecek bir oy daralması yaşanacak olduğu kaygısıdır...
Hele ithal yoğunluklu bir listeleme ile siyasi arenaya çıkılması halinde, seçim probaganda çalışmaları tabanı sarmayan, sarmalamayan bir dolap-askı görüntüsüne sabitlenecektir. Her şey sabit oranda gidip gelirken, kurumsal tercih edilme hepten azalan bir dağılım gösterecektir. Dibe vurulacaktır. Kendiliğinden eriyip dağılmayla birlikte, sınırları zorlayacak tüm bağlayıcı unsurlar bir bir yarıştan çekilecektir.
Yani her kısır ve kasar çözümün, aranan ve beklenen çözüm olmadığı açıkça görülecektir...
Şimdi bilerek veya bilmeyerek, ya da bilmezden gelerek kurumsal yapıya zarar verildiği açıktır. Öncelikle ön planda tutulan bir avuç kişinin, kendine ve dayanışma ritmine güvensizliği bu zarar ziyanın temel sebebidir. Benmerkezci ve kibir odaklı bu kararda kim ortak çalışma yürütmüş ise bu ithal anlayışın geliştirilmesine kim performans katmış ise sebep sonuç ilişkisinde resmen hedef tahtasıdır. Bundan kaçış olamaz.
Bu kimler, bu siyasi zanaatkarlar minimum bir negatif etki de dahi enikonu hesap vereceğini, verileceğini şimdiden bilmelidirler...
Bu ithal adaylı formülasyon kaliteden taviz vermenin yanı sıra siyaseten motivasyon düşürücü bir etken olarak da tabanı etkileyecektir. Yani süreç sorulmadan, danışılmadan, sürekli geniş düşünenler yelpazesinden kaçırılarak, saklanarak işletilmiştir. Elbette aday ithal edilişin bir bedeli ve örgütsel dinamikleri satışın çok nedeni noktasında mali tahlil gerekliliği de bu süreçte zorunlu hale gelmiştir. Bu milleti ithal adayla buluşturma da komple var olanlar veya az direnç gösterenler kimlerse, kefalet veren kimse kara sularda balık avlamaya çıkmıştır.
Bu yağcı ve ayırıcı siyasi modeli kullanım rahatlığı, sağlanmak isteneni asla sağlamaz...
Olası bir hedeften uzaklaşma durumunda ise bu rahatlık da bozulur...
Bu dışarlıklı yöntemin sonucunda olacakların kaygısını şimdiden duyanlara dikte ettirilmek istenene nasıl yanıt vereceğini de alternatifsizlik belirler...
Ve ileride bir gün gizem perdesi açılınca karanlığı vaktiyle kimler tanımlamış ise yine onlar haklı çıkar. Kimler karanlıkta iş görmüşler ise başarının şansa bağlı bir işlem tabakası olmadığını geç de olsa anlar.
İşte o zaman ınternasyonal standartların uygunluğu esas alınarak vizyon ve misyon yenilenmesi başlatılır. O gün, o güne dek izlenilen, güvenilen ve lider görülen kim varsa değer yaratmak kıstasına göre analize tabi tutulur...
Bu ithal tercih doğrulamasının analizinde ise; başta katalizör görevinde olanların sorgulanma sırasında kendilerini hiç savunamayacakları an itibariyle bellidir...
O halde sormadan, sorgulamadan ithal aday tercihini kabulleniş niçin?

ENERJİ EŞİTTİR EMCEKARE...
Enerji denktir emcekareden esinlenilerek, gelenekselci modern politika potasında makam eşittir boşa giden enerji formülü uygulanıyor. Her seferinde biriken enerji en üst makamdan tıpkı ikime deklerasyonu benzeri hamleyle boşa çıkarılıyor. Artık kimin kütlesi bariz biçimde ağır basarsa ilişkilendirme ona göre aksiyonlaşıyor...
Aksi kanıtlanmadıkça komedi-aksiyon bir kurgu olduğu besbelli bir dayatma. İleri demokrasi modelinde politik diziliş ve sosyal disiplin böyle sağlanıyor. Yani politikacıya, hele politikacı iktidar erkine sahip politikacıysa ona politika yapılmaz. İkime mevcut iklime zıt biçimde, politik enerji dönüşümünü evrensel algıların da ötesine geçerek felsefi boyutta aktaramaz. Aktarım gerçekleşince teoremleri teokrasiye ters bir hal alır. Ve zamana ilişkin duyarlılık da es geçilince sözel paylaşımları baz alınarak haklarında göz hapsi başlatılır.
O yüzden ikime haneden dışarı izafiyet kuramına bağlı olduklarından hesap verir duruma düştüler. Sınırlı bir görecelik. İzleyip görecik...
Zaten hesap verme izafi bir kavram. Devlet kantarında hukuki açıdan görecelik tartılacak. Görecelik bağıntılı bilgi ile biçimlenen felsefeye inanmışlık irdelenecek. Gerçeği gözlemleme bakış açısına göre değişkenleşir mi? O saptanacak. Ayrıca gözlemlenen, gözlem koşullarına ve vakalara göre de değişir mi? İyice anlaşılacak.
Ve öğrenilecek: Tüm temel ilkelerin evrensel literatürden uzaklaşıp, Kült kültürü çerçevesinde ve iktidarcı tercihlere göre oluşturulmaya çalışılan zaman diliminde boşa çıkan enerjiden söz etmek suç delili sayılabilir mi? Sayılmaz mı?
Hele hızla uzlaşı kültürü rafa kaldırılmış ise söylenenler hiçbir şey ifade etmez, geçerlilik kazanmaz sonucuna varılacak mı? Açığa düşen enerji emcekare bağlamında değerlenecek. Kütlede ne kadar enerji var, enerji açığı çok ama kaçağı var mı? Sorgulanacak.
Başka niyet var mı bilinmez. Ancak ikime sorgulanarak totale sinyaller gönderiliyor. Sinyal; Bu sizi de yakından ilgilendirir anlamı taşıyor. Mevcut sistemin potansiyel köklerine dokunulursa, zamanın ünlenen denklemi devreye girer. Derdest edilir dersinizi bir güzel alırsınız sinyali. Boşa giden enerjinin nasıl paylaştırıldığını bizzat tecrübe edersiniz minvali.
Kapsama alanındaki modern ileri demokrasinin politik manevralarına bakıp makale derlemek de artık emcekare formülüne göre ortaya konulmalı. İkime özeline sıradışı buluş yapılmışçasına yapılanlar, yazılı beyanların özel izafi alt kültür birikiminden süzülmesini gerektirdiği aleni. Eğer en basitinden uygulama buysa herkes aynadaki profilini yeniden gözden geçirmeli. Ak saçlı, ak sakallı, yüzü buruş, hayat mermere yüz dönmüş olunsa da boşluktaki karşı çekimden kaçış yok.
İkime kimseyi küçük görme olasılığını fikirlerine yedirmeyecek denli büyük bir iç format taşıyabilir. Taşısalar da bazı sözleri taşeronlara ağır gelebilir. Ama onlar ağırlıklarınca davranır, değerli zamanlarda cekarelere boş enerji eşitlemesi peşinde koşmazlar. Koşmazlarsa da bazı birimlerce dervişin zikri fikri ikileminde öyle görülürler.
Demek ki bundan böyle herkes enerjinin kütle oranı ile boşu boşuna ilgilenmemeli. Çünkü kütle birimi yarı çapın karesi miktarında harfiyen bir yerlere bağlanmış. Bu bağlaşık sistemde dönüştürme işi de gayet iyi yapılıyor. Dönüşmeyenleri de eşdeğerler gösterme yoluyla yıldırmak denklemin hiç bilinmeyenlisi.
Şimdilik ikime üzerinden harflerle sembolize edilen bir gezinti söz konusu. Bu sıcak esinti bir zamanların kara deliklerini ve evreni açıklamak açısından da çok önemli. Evrene kapı aralayan milli mece dönemlerini yermek için de. Ama bu manyel o aralarda bile öyle kara enerji parçacıkları ile bombardıman yapılmadığını göstermek açısından önem arzeder.
Hangi dönemin hangi önermesine bakılırsa bakılsın böylesi görece örnekler pek görülmez hipotezini güncellemesi bakımından ise çok daha önemli...
Bir zamanlar dünyasında öylesine müjdeli, böylesine zincirleme reaksiyonlar peşine operasyonlar düzenlenmezdi izafi söylemini tanıtlamak namına da.
Bugün itibariyle rekabetin kızıştığı her zaman diliminde geçmişle politik bağlantılar kurularak, farklı formüller icat ediliyor. Formüller doğru sonuca eşitlenmese de, marjinal faydayı özümsemeyen yönetsel yapının derinliksiz teorileri önce dinamit etkisi yaratıyor. Sonra derinden yaralıyor. Yine de ilginç zeka oyunları ile boşa giden enerji üzerinden zaman, mekan ve camia ilişkisi kurduruluyor. Sonuç ikime üzerinden de cekare modeline ulaşmak. Nasıl yıldız parlatılır simyacılığına şahit olunmasını sağlamak. Bu şahitlik aslında modern politikanın sunduğu ileri demokrasi modelinin bariz boş enerji açılımı.
Açık gaye ise; yaratılan pozitif enerjiyi cebirsel, çok bilinmeyenli denklemler ile boşa çıkarmak. Kütlenin karekökü nedir sorusunun blokçu bir anlayışla kuram dışı yanıtlanması.
Durum bu kadar net olunca makam eşittir boşa giden politik enerji için hiç bir formüle ve denkleme de gerek duyulmaz.
Duyulmaz, görülmez ve söylenmez. Üç me oynanır...

APOLET SİYASETİ…

Yeditepeli’ye hararetle beklenen ilk aday açıklandı. Ana muhalefet doğabilecek bütün handikaplara göğüs germeyi de göze almış olacak ki bir kez daha yapacağını yaptı. İlçesinde kalmayı düşünen bir başkanı, büyükşehire adaylaştırdı. Böylece başkan kendisinin bile daha erken bulduğu, hayallerinin ötesinde bir göreve tayin edilmiş oldu. Bu tayin örgütte bir tahribat yaratır mı? Şimdilik yaratmaz. Ancak sosyal medyada dönen kliplerindeki gibi tabanda heyecan yaratır mı? İşte o bilinmez…

Bundan sonrası için heyecan yaratmak deneyimli politika profesyonellerinin işi. Ama yıllardır olduğu üzere bir kez daha adayın örgüt tarafından kararlaştırılması özlemine, apolet siyaseti güden üst yönetim ipotek koydu. Yepyeni bir yüz açıklanacak diye diye bilinen bir yüz seçildi. Kimseler de beyler tarihin belki de önemi en yüksek yerel seçimine gidiliyor. Ve örgüt bu konuda ne düşünür diye sorulmadı diyemiyor. Varsa yoksa sosyal medya siyasetçiliği. Adayla ikili pozlar peşinde koşturmak yoluyla makam taşımacılığı.

Yenilikçi anlayış yine yenildi. Oysa adaylaşanlar gözden geçirilerek, vites yükseltecek ve siyasete bulaşan her yere adaylık hastalığından uzak bir kimlik bulmak gerekirdi. Onun için de ön seçim olmalıydı. Hiç değilse kısmi ön seçime karar kılınmalıydı. Yine kolaycılık tercih edildi. Bir dönem daha yerinde kalarak pişmesi gerektiğini hisseden ve dillendiren başkana bu ağır yük yüklendi. Yani hangi çerçeveden bakılırsa bakılsın açıktan açığa talebi olmayan biriyle bu zorlu koşullarda yarışmaya kalkışıldı.

Bu atama, içerideki görüş ayrılıklarını ister istemez pekiştirir. Parti içi değerleri ve dengeleri bozar. Bu ben merkezli anlayışla belirlenen aday örgütü rahatlatamaz. Buradan yeni bir markada doğmaz. Siyasal deneyim, başarı piramidine göre ve başarı piramidindeki yüklendiği görevler doğrultusunda oluşur. Edinilen deneyim önce örgütünde sonra seçmen de yankısını bulur. Apolet siyaseti markajından kurtulma yollu, ani bir keşifle boy gösterilen arenada durumlar tersine işleyebilir. O zaman değer kabul edilebilecek bulgulara bakılır. Bu yapıda kaç yıldır var olduğu kurcalanır. Ve testi geçmek için de keskin bir enerji gerekir.

Demek oluyor ki; yine enerji içe dönük tüketilecek ve kamuoyunun arzuladığı coşku yine sergilenemeyecek. Kusursuz bir aksiyon gösterilemeyecek. Çünkü apolet siyaseti yaratıcılık çeşitliliğini ve tüm etkileşim bağlantılarını kıran bir yol izledi. Niteliği yine yok saydı. Niceliği de gözetemedi. Kısacası bizi bilen bilir saplantısından kurtuluş bir sonraki seçimlere ertelendi.

Bu arada öne sürülen aday en makulü ve en muhteşemi olsa bile örgütten kopuk belirlenişi atmosferi renksizleştirdi. Aday övgüyü ve tercih edilişi yerden göğe hak etmiş olsa da apolet siyaseti zırhıyla kaplandığından kronik hastalık devam edebilir.

O yüzden siyasetin sessiz çığlığına kulak verilmeliydi. Hedef kitleye yıllar sonra bir kez olsun heyecan yüklemesi yapılmalıydı. İlgi alaka boyutunda alternatiflerin içinden birini seçme görevi aktarılmalıydı. Önyargılar kalkmalıydı. Dile getirilenlere uygun bir süreç yaşanmalıydı. Yani memleket siyasetinin lokomotifi Yeditepe’yi yönetmek için yeni bir strateji geliştirilmeliydi. Olgu, bulgu ve belgelerle güncellenen ve güçlendirilen, ayrıntılı projelerle donatılmış bir çıkış önemsenmeliydi. Maalesef yine apolet siyaseti parti standardına Yeditepe üzerinden kategori planlaması yaptı.

Böylece birleşik katkı gelişmelerinin önü daha en başta tıkandı. Katma değer yaratacak siyasal etkileşim istekliliğine darbe vuruldu. Verimlilik oranı, etkinlik düzenlemesi hesap edilmeden yola çıkıldı. Yani modern siyasetin gereği iç hesaplaşmalar açıkça seçim içine nakledildi. Olası kavgalar seçim sürecine hapsedildi.

Şimdi önleri açılmadığı noktasında hemfikir olan, saygınlık ve güvensizlik arasına sıkışmış kadrolar tanıtım ve propaganda etkinliklerinde nasıl değerlendirilecek? Nasıl gönüllü hale dönüştürülecek? Çalışmalara nasıl angaje edilecek? Yeditepeli’den memlekete açılan bu hizmet kapısından hangi apoletle geçmeleri sağlanacak? Veya ileride bu apolet siyaseti hegemonyasına karşı tekrardan değişimci siyasal bir duruş göstermeleri nasıl organize edilecek.  İşte orası belli değil, zaman gösterecek.

Elbette bugün, bugünün kaybı gibi görünen apolet siyaseti girişiminin ve adayının yarının kazananı olması ihtimaline karşı bir nebze de olsa rıza gösteriliyor. Ancak bu apoletli tercih siyaseti olası bir geri düşmede, bu uğurda yıllarını kaybetmişlere zor hesap verir.

Çok gecikmiş sorgulama seçimin ertesi günü kendiliğinden başlar…
HAK HUK FONU...

Kim ne derse desin şu fakir memlekette bir acayip hukuk sistemi oluşturuldu. Ve muhteşem işliyor. Yani gayet ileri demokrasiyle yönetilen memlekette hukuk açıktan açığa, susma ve susturma işine araç kılınmıyor gösteriliyor. Değişik varyasyonlar uygulanıyor. Ne yazık ki gerçekte hiç de öyle değil. Resmen araç. Ve böylece hukuğa güven gittikçe azalıyor...

Sanki trajikomik gözaltılarla gözdağı veriliyor. Baskılama artırılıyor. Kevgire döndürülmüş ceza yasaları ile resmen insan hakları ihlalleri sıralanıyor. Hemde başka yerlerde olsa baştan ayağa ayıplanır cinsten.

Öyle ki; mevcut iktidara aykırı kimlikler, direnenler, eğilip bükülmeden ayakta duranlar, en çok da yazıp çizenler, susmayıp söyleyenler, bu ileri hukuk sisteminden payını alıyor. Ya nasip...

Elbette devletin vicdanı olmaz. Suç ve suçlu varsa cezayı keser. Suçlu olmayanları da kamu vicdanını gözeterek korur. Bunu da başta anayasa sonra kanunlar çerçevesinde sağlar. Ve kimse de ihsan istemez. Boynum kıldan ince der.

Ancak özgürlüklerin bu kadar daraltıldığı bir dönem yaşanmadıysa eğer başka sayfalar açılır. Soruşturmalar ve yakalama emirleri taraflı bir safhaya geçmiş ise vay milletin haline. O zaman şu dosya senin bu dosya benim babında gerekçeli, gereksiz gözaltılarında geçer hayat. Gayet ileri demokrasi gereği...

Muhtelif faşist cuntaları yaşayıp görenler çok iyi bilirler böylesi gözaltıları. Hele de ses görüntü bilişim sistemi olmayan o eski devirlerde nice canların yandığını. İfade vermeden ifadesi alınmadan, nice canlara kıyıldığını. Dosyası bile olmadan, metazori bir dayatmayla terör örgütü üyeliği, fraksiyon sempatizanlığı irtibatlandırmasıyla irtibatlandırılan kim varsa hayattan bezdirildiğini.

Sadece isim benzerliğinden, çok yıllarını dört duvar kaybeden nice figür var şu memlekette...

Ancak bu çağda bu gayet ileri demokraside yine aynı kafayla olmayacak şeyler olduruluyor. Kafadan atma, muamma iddianamelerle, uygulamalarla ona buna suç konduruluyor. Yani masumlar en baştan suçlu bulunuyor ve suçsuzluk ispatına ömür yetmiyor. Oysa suçun ispatı şart, suçsuzluğun değil. Adı üzerinde suçsuz.

Bu hukuk garabeti gayet ileri demokrasinin bir türlü çözemediği ayıp. Çözmek isteyip istemediği başka bir konu ama bazı şeyler çoğaldıkça, övünülen ileri demokrasi de ayıplı hale düşüyor. Dünyada eşi benzeri bulunmayan bu ileri demokraside karakola ifade vermeye gidebilmek bile en korkulu rüya oluyor. Kişiye özel mesnetsiz bir suçlama veya adli bir soruşturma varsa babında tedirginlik hissediliyor. Sonra uğraş dur ki ayıklan, aklan.

Örneğin hakkındaki bir soruşturma için samimiyetle git, en ücrada bir yerde açılan başka bir soruşturmadan dolayı yakalama kararın çıkarılmış olsun. Eyvah. Ayrıca hakkında adli kontrol uygulaması bulunsun. Yani bir bölgeden dışarı çıkma özgürlüğü elinden alınan kişilerden ol. Eyvah ki eyvah. Her an bir arızaya denk gelinebilir. Ve nöbet uzar. Ve gözaltı sarkar. Usulden ifade alınır, verilir ve tahliye gelir.

Gelir ama çekilen çile kar kalır. Hukuğa güven gerisini merak etme sen hepten yalan olur.

O yüzden sanal alemde, sosyal ve siyasal platformlarda ve yazılı, görsel medyada beğen beğenme, yazıp çizen, okuyup söyleyen kim varsa aşırı dikkatli olmaları gerekir.

Çünkü şu garip memlekette fak fuk fonu var ama Hak Hukuk Fonu yok...
NALINCI KESERİ VE NARENCİYE...

Bu gün itibariyle nalıncı keseri gibi hep kendine yontan nalıncılardan olmaktansa; ak sulu limonu, greyfurtu, mandalinası, portakalı ile değeri yüksek narenciye sınıfına dahil olmak evladır, diyenler çıkabilir. Ve de çoğalabilir...

Ve günün hak hukuk fakirliğinde; göğsü tunç siperi turunçgiller familyasının bir ferdi olmak, hiç değilse evlatlara bırakılacak onur abidesi bir isim, parası pulu sahte şu gelip geçici yalan dünyadan göçüp gittikten sonra ardında unutulmaz bir eser ve gazetecilik, sonsuza dek var olacak bir meslek erbaplığı ve de altın kalem yazmak için bir ömür feda edenler gün olur haklı olabilir.

Eğer sonsuza dek anılabilmek ise mesele, hiç bir gazeteci hiç bir engel de tanımaz...

Zaten bu ensede boza pişirme pozlarıyla defaatle vatandaşı hedef göstermelere alışıldı artık. Ama bu kez her açıdan talihsiz bir açıklama. Ve tehlikeli bir yaklaşım. Ve milletin önünde gereksiz bir paylaşım. Üzücü bir durum. Ama fıtrat böyle. Demek ki laf cambazlığıyla olacak iş değil devlet adamlığı. Büyük devlet adamlığı ise çok başka bir şey...

Dilbilimciler, hukukbilimciler dikkat; ensene patlatırlar değil fiil, patlatırlar enseni. Resmen fiiliyata teşvik. Kendinden olmayanları bir kaşık suda boğma veya sindirme kalkışması hevesindekilere yön tayini.

Artık nasıl bir saldırma veya savunma içgüdüsü ise bu yakışıksız sözlü yakıştırmalardan nasibini alan alana. Şimdi sıra gazetecilerde...

Tamda yerel ulusal tüm gazeteciliği bir merkeze bağlama yönetmeliği henüz geçmişken; aceleyle adres gösterimi. Demek ki bundan sonra gazetecilik ensede takipçi soluklar ve akıllarda ucu açık sorularla icra edilecek. Ola ki yola gelmeyenler, yoldan çıkanların da ensesi patlatılacak. Yani mesele görüldüğü kadar basit değil.

Öyle üslup kargaşasında, nalıncı narenciye düzleminde kayıp gitmemeli, kaynayıp erimemeli temel gaye. Mesele aslında aleni; Yerel seçimlere giderken bir şekilde en demokratik hak kullanımının önüne geçmek. Meydanları ve meydanları dolduranları kamuoyuna yansıtacak bağımsız gazetecilere istimli gözdağı vermek.

Dünya örnekleri bol, bir tek muhalif kalmayana dek silip süpürme girişimi...

Peki sonra, başta gazeteciler sonra toplum baskı altında tutularak bildiğince yönetme. Yani ileri demokrasi.

Bu atıf aslında zamanla diğer meslekten muhaliflerin de hedef gösterilebileceğinin veryansını. Resmen tekelden kutuplaştırma naifliği...

Acaba bu narenciye grubundan olup, yerel manada gazetecilikle meşgul olanlar da bu enseye patak olayına dahil mi? Patlatırlar enseni onları da kapsayacak mı? Bu feveran nereye kadar ulaşacak? Soru çok.

Sadece soyadından menkulse durum, soyadında ak olanlar yırtacak mı? Bunlar muhalif basın mensubu sayılmaktan paçayı kurtaracak mı? Malum endişe çok.

Sözün hası, dikte ettirilmek istenen artık haddi bilmek lazım zamanı olduğu. Sinir sihir hat boyu daha da yayılacak. Silindir gibi ezecek. Ve geç de olsa öğrenilecek; nalıncı keseri kime keser. Nalıncılara...

Bu işgüzarlığın evrensel hukuk kriterlerine göre sorgusal açılımı ise çok açık; Azmettirici kim?

Yarın itibariyle de azimle o soruya ve diğer sorulara yanıt aranacak.

Ve Gazeteciler de yazacak...
SOKAK DEMOKRASİSİ...

Demokrasinin yerine mamokrasi ikame edilince sokağa inmek, meydanlara dökülmek muhtemel bir hadise. Vakayi aliye. Böylesi bir durumun vuku bulabileceğini sırça köşklerinden siyaset eyleyenler de görüyor. Ve muhtemelen önünü kesmek telaşı var. Haklı isyana çözüm de belli; meydanları sokakları, çıkanlara dar etmek. Sokak demokrasisini bir kez daha ezmek...

Darı bolu bir yana millete hizmetkarlığı şiar edinenler bir anda yine millet ile karşı karşıya kalabilir. Dert o. Zaten bu görüntü de hazır.

Elbette milletin siyaseten ne düşündüğü bilinemeyince, alınabilecek en makul tedbir de kolluk gücü mukavemeti.

Bu orantısız gücün aşırı şiddete başvuracağı da açık. Tarihte örnekleri mevcut. Hatta daha da sertlik içerebilir.

İçerebilir çünkü yolsuzluk yoksulluğu besledikçe otokrasi işlemeye başlar. Mamokrasi rafa kaldırılacağı yerde daha da yaygınlaştırılır.

Yine de ince hesaplı indekslerde seksen sonrası sıralara çakılma, bozuk saat misali siyaset yapma, hal ve gidişatın beklenenden beter seyretmesi sokak demokrasisini zorunlu kılıyor. Düşüş başlamış bir kere, sokak durdurulamayabilir.

Üstelik mevcut iktidar, millet sokağa dökülmeye başlayınca, meydanlar başkanlık seçimindeki gibi iktidar aleyhine dolup taştıkça cümle alemin gözünde küçük düşecek. Asıl endişe işte bu.

O yüzden meydanları dolduracakların maruz kalabileceği tedbirlerin şiddeti ve boyutu dillendiriliyor. Sözde caydırmak maksatlı. Kendi tabanına da mesaj nitelikli.

Yani laf arasında sokak hem çözüm gösteriliyor hem de karşılığı ağır olur deniliyor. Yani açık tehdit ve kapalı talimat birlikte öngörülüyor. Meydanlar hedef, meydanlara dökülenler hedef tahtası izlenimi veriliyor.

Sözün özü bu meydanlara meydan okuma ve örtbas taktiği ile suni gündem yaratılmaya çalışılıyor. Çünkü yeni yılda yerel seçim var. Ortalık kupon protestolarla karışsın ki seçimde rahatlanılsın isteniyor.

Ayrıca mamokrasi ve memokrasi tezgahıyla beslenenlere de iş çıksın. Ve hak aramanın tüm yolları her şekilde tıkansın.

Şu ileri demokrasi denilen şey işte böyle berbat bir şey. Milletin ne düşündüğüne bakan yok...

Bu yoklukta millet nasıl, nerede, ne zaman ve kime derdini anlatacak. İşte bu belli değil. Dertler, hak ve talepler hangi yöntemle dile getirilecek orası muamma. Zaten muhalefeti iktidarı yer ve zemin konusunda girmişler birbirine. Verip veriştiriyorlar orta yerde.

Ayrıca şu fakir memlekette haklı olunsa da hak aramak zaten kritik vaka...

Demek ki; yokluk, yoksulluk, yoksunluk, hak, hukuk, geçim, seçim, adalet dile getirmek ve bu nedenlerle sokağa inmek günah. Tezelden cezalandırmalık...

Aksine sefa beka, iç dış mihraklar, dış diktalar, iç dikteler, din iman, Allah kitap, yeis reis demek ve bu nedenlerle sokaklara dökülmek sevap. Üstelik mükafatlandırmalık.

Toplum ikiye çatlamışsa, insani ve toplumsal boyuttaki herşey günah ve sevaba bağlanacak denli dönüşmüşse, sokağa çıkmanın ne faydası var? İyice düşünülmesi gerek. Meydanların çare olup olmadığının da ayrıntılı tartışılması gerek. Ayrıca mamokrasi ve memokrasi kantarında tartılanlar iyice politizeyseler. Atlanacak ilk etap onlar. Sonra polisiye tedbirler girdabına girip çıkmak veya çıkamamak da var.

İşte o yüzden sokak çatışmalarına ve meydan muharebelerine bizzat davetiye çıkarılıyor. Durum resmen bu merkezde. Ve laf olsun beri gelsin babında sokağa çıkacaklara, sokak demokrasisini savunanlara açık tehditlerle gözdağı veriliyor.

Velhasıl hal ve gidişattan memnuniyetsizler ya sokaklar ve meydanlar yerine, meşhur millet bahçelerine yığılırsa ne olacak? Öyle ya bedava kek ve çay ikram edilecek mi?

Hiç yorum yok: