8 Aralık 2018 Cumartesi

BAŞKA KİM VAR Kİ? ARALIK 10


BAŞKA KİM VAR Kİ?

Başka kim var ki? sorusu onaltı yıldan fazladır tepeden aşağıyı bir güzel belirliyor. Bu yüzden, Başka kim var ki? rüzgarı estikçe estiriliyor. Çünkü Başka kim var ki? siyasetiyle üst üste seçimler kazanılıyor. Günden güne kötüleyen idareye rağmen sandığa gidildiğinde oylar Başka kim var ki? zihniyetiyle en baştakine aktarılıyor. Aslında bu soru başka bir soruyu çağrıştırıyor. Yani yanıt soruda gizli ama farkındalık sıfır...

Denilmek istenen o meşhur fıkradaki gibi açık seçik şu; Başka biri var mı?

Varı çoğu yeni yılda yerel seçimler var. Muhtarından azasına, belediye başkanından belediye meclis üyesine memleket yenilenecek. Yağ bal götürenler ile tüm ezilenler aynı sıraya girecek. Seçime girenleri oylayacak. Peki sonuç ne olacak; Başka kim var ki? bu kez de sandıktan çıkacak.

Yani çoğu yerde mevcut kazanacak ama toplum katmanları bir kez daha kaybedecek...

Artık görülmeye başlandı gibi. Bir kere aka kara bulaşmış, ampul aydınlatmaz olmuş aleni ortada. Ekonomi bitik, taban delik, damlar akıyor, arap kızı camdan bakıyor, vesaire. Durum feci olsa da şimdiden yüksek sesle dillendirilen nabız yoklaması hazır; Başka kim var ki?

Hala mazlum mağdur edebiyatı. Hala gezi jurnalciliği, gazi avcılığı. Hala duygu ve din sömürüsü. Bunlara yenileri ulanarak uyuşukluk devam ettiriliyor.

Yani on altı yıl zarfında söylem bazında zerrece değişen bir şey yok. Ama memlekette çok şey değişti. Millet farkında değil. Herşey ayrıntılarda gizli. Ancak ayrıntılar hep gizli kapaklı. Başka kim var ise ya saflaştırıldı ya da hizaya çekildi. Ve tüm kararlar bir kişinin aklına emanet edildi. Her fırsatta kurcalanan o meşhur tek parti döneminden daha katı tek particilik güncellendi. Çıt çıkaran yok...

Sadece çığırtkanların dillendirdiği o çıtkırıldım yanıt var. Hazıra dağ dayanmayacağını bile bile; Başka kim var ki? şark kurnazlığı...

Mevcut on altıya dahası yıllar eklenmemesi için gidişattan hoşnut olmayanlara yapılacak tek şey var; bu Başka kim var ki? sorusuna yanıt bulmak, başka kimlerin, ne babayiğitlerin var olduğunu cümle aleme göstermek. Milletin nabzına başkaları da var, bu var, şu var, bunlar var diye zerk etmek. Bu ürkütücü tablodan kurtulmak için başka yol yok.

Ayrıca başka kim varsa tek bir onaya bağlı olmaksızın, ortaya çıkarma esası da artık kabullenilmeli. İçselleştirilmeli. Demokrasi çerçevesinde, otoriter bir tavır takınmadan başta yerel yarışanlar bambaşka bir üslupla belirlenip lanse edilmeli. Bunun için hiç bir çözümü yeniden keşfe lüzum da yok. Fotoğraf ortada.

Yoksa Başka kim var ki? sorusu şimdiden on altı yıldır olduğu gibi karşılaşan o belli sonuçları yine tesciller.

Evet, başka biri var, ben varım, Biz varız diyemeden olmayacağı malum. Sadece demekle de olmaz. Bir kez daha vurgulamakta fayda var; adaylar demokratik üsluplarla belirlenemez ve beyan edilemez ise sonuç yine hüsrana yakın...

Ayrıca küçük şehir, Büyükşehir, kasaba nahiye fark etmez, adaylaşınca heryerde milletin gözüne soka soka yapılan açıklamalar tek tip olursa sonuç yine değişmez.

Arife tarif gerekmez açıklamaları; 'Bu onurlu göreve, şu şu belediye başkanlığına beni aday gösteren, desteklerini esirgemeyen, başta Genel Başkanımız Sayın şu şu olmak üzere, Parti yetkililerine ve Parti Meclisine teşekkür ederim...' türden. Aynı tornanın ürünü.

Edilir elbet, böylesine basit ve sıradan yöntemler dahilinde kim aday gösterilirse teşekkürden yeri göğü sallar. Sallar ama seçimlerde de millet onları sollar...

Zaten siyasi sarhoşlukla ilk mesajlar böylesine basmakalıp olunca o dere tepe düz sorusu da kendiliğinden gelir; Başka kimse var mı?

Cevabı da dünden hazır; Başka kimse yok ki...
KADIN...

Kadın antik çağdan bugüne yeryüzünde, yasaklara ve kısıtlayıcı geleneklere gereğince karşı koyamayan tek canlı portresidir. Oysa on binlerce yıldır saç, göz, ten rengi birbirinden farklı tablolar, heykeller, ağaca ve taşa oymalar, kabataslak tasvirlerle tarihi dökümandır. Resmi tarihtir...

Gün olur coğrafi ve politik karanlığın derinliğinde devrimci tutkunun en güzel halidir. Gün gelir varoluşun timsali, tükenmez gücün görüntüsü, dirilişe tanıklığın en somut göstergesidir.

Gerçek dünya inancının temsilcisidir kadın. Değişimin ve reformların en kararlı ifadesi, sosyal statüsü ve yaşam tarzıdır. Erkek egemen gelenekçilik açısından da ahlak değeridir. Ölçüdür. Havadır. Havaridir.

Ataerkil düşünüm de bilir ki kadın; dünyadır. Evrendir. Kainatta bol para, boş evler, harabe şehirler, yıkılmış duvarlar, fethedilmiş kaleler onunla vardır. Onsuz yoktur. Hiçtir.

Kadın gizemli bir güzelliği yansıtır tarih boyu. Yerel korkuların da, kutsal metinlerin de özündedir. Çekirdeğidir. Arşivdir. Tarih sahnesinde tozdur. Tattır. Zerredir. Bütündür.

Simle işlenmiş beden ve ruh buluşmasının öncüsüdür. Her çeşit anı kalıntısına kalantorca kalıbını basandır. Yıllara yollara yiğitçe maydan okuyandır.

Her çağda her ortamda sağduyunun, güçlü iradenin, ilahi varlığa ulaşmanın ta kendisidir kadın. Tövbekarlık simgesidir. İnkar edilmeyecek boyutta ayrıcalıklıdır. Sevgiyi kavrayan ve kavratandır. Karşılık beklemeksizin yaratandır. Sonsuzluk sembolüdür. Kutsallığın saf ayarıdır. Hayatın tılsımlı aynasıdır.

Kadın muhteşem anlamlı satırları şekillendiren sezgidir. Diyalogdur. Temadır. Tanıdır. Tavırdır. Koşulsuz yoldaştır. Mermer lahittir. Beklentiler ötesi, hayal berisidir. Baş döndüren umuttur. Kutsal aktarımdır. Kurtarıcıdır. Hayranlık uyandıran şiirdir. Yeryüzünün tüm tehditlerini kehanet düzeyinde şairane bertaraf edebilendir. Koruyandır.

Kadın; Candır. Canandır. Çiçektir. Fidanları yetiştiren topraktır. Denizdir. Yaşam suyudur. Çamurdur. Hastır. Yastır. Bilgidir. Bilgedir. Melektir...

Kadın, ezeli ebedi kurtuluşa sözlü kanundur. Tekliği çoğaltan yaşam ışığıdır. Güneştir. Güldür. Nurdur. Gözyaşıdır. Dünyanın altın anahtarıdır. Evrenin tüm sırlarına doğaüstü yanıttır. Doğanın yaşayan en büyük mucizesidir...

Tüm bunlara karşın kadın on binlerce yıldır bastırılmışlığın, yok sayılmışlığın, zulüme uğramışlığın, hor görülmüşlüğün de adıdır. Asırlardır sürdürülen kara, yoz cehaletin başlıca kurbanıdır. Akıldaki günah, kalpteki yaradır.

Ne yazıktır ki dünya kurulalı beri eşitlik hep kadın aleyhine bozulmuştur. Garip ama gerçek. Ayıp ama kayıp.

Anca yirminci yüzyıldan sonra başlı başına yaşam fenomeni olmuştur. Şartları değişmeye zorlayan, eşit şartlarda yaşamayı savunan, denk koşullarda çalışmayı arzulayan uzun yolculukların ateşli soluğu olmuştur.

Yakıcıdır ama yapıcıdır kadın. İnsancıl ve anaç. Anadır.

Anadolu'da, memleketin dört bir tarafında Kurtuluşa kadın eli değdiğini gören Ata'sı sayesinde; bu toprakların kadını seksen küsur yıl önce, geç ama çoğu hemcinslerinden çok evvel seçme seçilme hakkını elde etmiştir. Verilmiş diye söylense de, canıyla kanıyla resmen hakketmiştir.

Çok mu? Az bile...
ENFLASYON...

En flaş deyimle memleket istikrarın tüm güzelliklerini bir güzel yaşıyor. İstikrarı bozmaya çalışanlar utansın. Başta krize meydan okuyan bir iktidar var. Ve iktidara devamlı ve iddialı, destekte sınır tanımayan ahalisi. Haliyle gidiş bilindik güzergahtan aynı yöne. Hiç bir şey değişmeyecek gibi görünüyor. Her şey yine aynı kalacak...

Bu kalakalış bu ay itibariyle daha da netleşti. Neti brütü artık yüz liraya satın alınanlar yüzyirmibeş liraya alınıyor. Veya yüz liraya alınanlardan ancak yetmiş beş liralık satın alınabiliyor. Yani enflasyon en flaş seviyede tutulmaya çalışılmış olsa da yine yüzde yirmi beş erimiş gelirler. Giderler ise yüzde yirmibeş artmış.

Bu fiyatlardaki artışın vebali tümden dış güçlerin. Bütün neden dış mihrakların çıkardığı kriz. Memleketi idare edenler ise külliyen günahsız. O yüzden enflasyon sepetinde gizlenen ve oynanan değerler sonucu çıkan tablo sevindirici.

Sanki iyiye gidiyor her şey. Dengeler. Piyasalar. Oysa tabandan tavana hissedilen enflasyon yüzde kırklarda seyrediyor. Olsun.

Zaten Millet te bir güzel seyrediyor...

Onaltı yıldan sonra birden şahlanan ekonomi milyonların mutfak ortamı dışında bir güzel işliyor. Yeni yıla hazırlanılıyor toptan.

Tarihi sorumluluğu taşıyanlar ise her şekilde çöküşe geçen bu şahlanışı şerbetleme peşinde. Mevcut siyasal iktidarın en iyi becerdiği şey bu. Bir de seçim kazanmak.

Yeni yılda da yerel seçimler var. Peki sonucu ne olacak, şimdiden belli yine kazanacaklar...

Sarayı parayı bir kenara bırakmayan yerlerde ise sarı yelekliler vergi zammını erteletmişler. Peki bu memleketin yeleksizleri; sadece gidişatı izliyor. Gereksiz buluyor iktidar karşıtlığını hele de isyanı. Ve haline şükrediyor.

Durum vaziyet bu merkezde. Tavır tavırsızlık olunca aslında hesap kurnazlıklarına hiç gerek yok. Reel enflasyon flaş şekilde doğrucu açıklanmış olsa bile sözde yaşanan istikrar keyfi yüzünden karşı çıkan olmaz. Elbette yalancı baharı gören mekanlı mekansızlardan sadece taşlayanlar olur. Onlar da kaale alınmaz.

Ayrıca flaş enflasyon rakamının üstüne eklenir; Tüfe yüzde bir buçuk düştü, küfe hafifledi diye. Bu düşük rakam allanır pullanır. Ve anında ekonomiden akademik düzeyde anlayan milletin aklında flaşlar çakar. Yürekler yanarsa da 'güzel idare ediliyoruz, sıkıntı yok...' rüzgarları yayılır.

Dünyadaki en kötü üç beş ekonomiden birisi olunmuş kimin umurunda. Öyle olunsa da verdiği bir rahatsızlık şimdilik duyulmuyor nasıl olsa.

Hazırdan açıklanan şaibeli enflasyon oranı hep şaibe yaratacak veriler yüzünden. Stokçular da bu şaibeye dahil. Şaibe var diyenler de. Yoksa kimsenin keyfinin kaçtığı falan da yok.

En flaş deyimle enflasyon tamamen dış mihrakların oyunları yüzünden arttıkça artıyor. Çeşitli varyasyonlarla enflasyonu düşük gösterenler her kimse yerden göre haklılar.

Haklılar çünkü dış güçlerin oyununa mı gelinsin toptan. İzan da izah da bu.

Asıl flaş sonuç yıl sonu...

Mutlu mutsuz sona helalinden tek cümle; Buna da şükür...

Hiç yorum yok: