16 Aralık 2018 Pazar

DEMİR AĞLARLA ÖRDÜK...ARALIK15


DEMİR AĞLARLA ÖRDÜK...

Öyle yetiştirildi milletin öz evladı; 'Demir ağlarla ördük, vatanı dört baştan...' Ve ilmek ilmek örüldü iradesi; 'Tersine dönse dünya, dönmeyiz yolumuzdan. Göğsümüz tunç siperi...' Yeteriz dünyaya...

O yüzden demirden korkmadı hiç cumhıriyet çocukları. Sevgiyle trene bindiler. Çünkü öğrendiler ve bildiler ki: kağnılar ve karadumanlı trenler lojistiğinde kurtuldu bu fakir millet. Kuruldu bir türlü yıkılamayan bu devlet. Hem de on yılda...

El alem önünde eğiliyor bu küllerinden doğuşun. Kuruluşun. İlk on yılda başarıya ulaşan bu inanılmaz kalkınma hamlesinin. Hele de girilen her savaştan muzaffer çıkmanın gururu. On beş milyon vatansever genç yetiştirmenin erdemi. Realist bir yaratının silbaştan sistemlenmesinin. Ysni cümle alemin gıpta ettiği bir devrimci dönüşüm bu. Ve en başta Başkumandan milletin Ata'sı.

Vatanın dört baştan demir ağlarla örülmesinin yanı sıra dört bir tarafta peribacası gibi yükselen fabrika, kombine bacaları. Tek dişli medeniyeti yakalamak adına nice seferberlik girişimi.

On yılı yüzyılda yakalanamayacak zorlu bir yolculuk. On yıllar sonra elde kalan ise emanetçiliğinin bile hakkınca yerine getirilemeyişi.

Getirilemez elbette. Çünkü her koşulda, en zor anlarda bile doğruları söylemekten asla çekinmeyen, cesaret içmiş yutmuşların, bağımsızlık gönüllüsü yurtseverlerin işiydi onca atılım. Binbir türlü atılımı onlar gerçekleştirdi. Hem de memleketin dört bir yanı işgalden yeni kurtarılmışken. Ya şimdi. Geriletmek üzere kurgulanmışların işi değil ki demir ağların hakkını vermek.

Unut ki unuttur dünyası. Kağnılar ve yük vagonlu yabancı işletmecili trenlerle bir memleket bir millet kurtuldu. Demir adamlar sayesinde. Çelik iradeli vatanseverler öncülüğünde. Kime ne. Ver sinyali silinsin hafızalar...

Ayrıca olaylar durulunca, zamanı geldiğinde raylar kutsanmış; 'Demir ağlarla ördük, vatanı dört baştan...' Banane. Kutsallık yaeirıştırma bahaneleri. Ver sihri uyuşsun hafızalar..

Bütün uydurmalara, uyumalara şartlı refleks; Bakınız Onuncu Yıl Marşı. Sonra nice marşlar eklendi şu fakir milletin başarı hikayesine. Her şeyi en iyi yine o anlattı. Düşmanları da korkuttu. Ve zihinlere demirağlar örgüsü yerleşti. Ve hala korkutuyor. Çünkü mısralarına Ata eli değdi...

Yüz yıla üç beş kala memleket sinyalizasyon hatasına uğradıkça uğradı. Uğratıldı. Üstelik makas da değiştirildi. Demir ağlarla örülen Anayurt kılavuzsuz kaldı. Kılavuz lokomotif girmeyeceği yerlere girdi. Kaza üstüne kaza yayıldı. Ve çarpıcı çarpışmalarla kumanda merkezi karıştı. Sanki bu demirağlar bölümü yüzünden ilk on yıla ve sonrasına, son yıllardaki çirkin atıfların ceremesi çekiliyor.

Sanki idareyi merkez edinenler sözaltı oldular bir kalemde. Tutuştular.

Yani son on küsur yılın o övünülen muhteşem ilerlemesi geldi geldi demiryollarına çakıldı. Sanki bir türlü raylara uğramamış o ileri düzeydeki gelişmişlik. Her sene peş peşe nice ray faciası.

Demek ki en başta Başkumandan milletin Ata'sı boşuna yazmamış o satırları. Sanki bu günleri görerek tarihe not düşmüş; 'Demir ağlarla ördük, vatanı dört baştan...' Dikkat.

On yedi yıldır memleketi tek başına dört dörtlük yönettiğini iddia edenler ve öyle yönetildiğini sanıp iddiada direnenler o kılavuz lokomotifi oraya kim koydu bilemiyorlar. Sinyalizasyon ne alemdedir söyleyemiyorlar.

Demir yolu kılavuzu kara karga olmuş gibi. TCDD ise Cumhuriyeti düşmüş DDT gibi olmuş. Dört baştan ölüm kusuyor. Hiç bir kazanın nedeni belli değil. Belirsizlik siren olmuş. Canhiraş çalınıyor.

Bu işte bütün günah vebal ise yakında yine bir yerlere havale edilir. Suç da günah da; 'Demir ağlarla ördük, vatanı dört baştan...' diyenler ile o yolculuğu inatla devam ettirenlerin.

Ve keşkeler keşik şaşırır. Bu eşik de atlanır; Keşke yunan kazansaydı. Keşke yedi düvele karşı kazanıpta demir ağlar örmeselerdi, dört bir köşeye demiryolu kurmasalardı, on yılda on beş milyon genç yetiştirmeselerdi.

Böylece bu demir ağlara bunca kurban verilmezdi...
SARI KANARYA...

Üç puanlı lige başlandığından bu yana namı değer 'Sarı Kanarya' ilk defa böylesine düşme potasına hapsoldu. Birinci devre bitti. Şimdilik cetvelde düşmeye ikinci aday. Ve de yürek yakan ateşi en yakından hissetmeye başladı. Peki düşer mi? Düşmez elbette...

Evet düşmez. İkinci yarı yeni bir hoca ile bir kaç transfer yaparak toparlanma süreci yaşar ve tarihe kara talih olarak geçen bu süreç makul bir sırada tamamlanır. Yani Kanarya mutlaka bu girdaptan kurtulur...

Değişik kurgulamalara hiç gerek yok. Bu facianın sorumluları aslında en başından belli. Şimdi şu bu diyerek arenayı pazar akşamlarının zerzavat pazarına döndürmemek gerekir. Goygoyculuk da yapmamak. Ama epeyce geç kalındığı aşikar.

Gecikildi çünkü memleket futbolunu maddeten ve mânen taşıyan, piyasada dönen rakamın yarısına yakınını kotaran bir camiadan söz ediyoruz. Yani bu hale düşmemeliydi. Daha önceden önlem alınmalıydı.

Diğer yandan 'Kanarya ile Aslan' olmadan, biraz da 'Kartal' sadece diğerleriyle bu lig yürümez. Futbol üçü olmadan kalkınmaz. Hele de futbol şehirleri hariç, öyle geçmişi belediye olan takımlarla futbol endüstrisi hiç bir yere varamaz.

Durum derinlemesine değerlendirildiğinde görülür ki; Kanarya memleket demek. Cumhuriyet demek. Memleket kötülerse o da kötüler. Memleket darboğaza düşerse o da düşme hattında soluklanır. Sonunda futbol tanrıları korusun, umulmadık bir neticeye duğru yolculanırsa memleketin bütün takımları da belli oranlarda zarar görür. Demek ki zararın neresinden dönülse herkesin faydasına.

Evet ilk devre bitti. Şimdi yönetim düğmeye basar. Beter tablonun suçluları tek tek ayıklanır. Takımı diriltecek, yukarıya taşıyacak, performansı artıracak aktörler devreye sokulur. Ve kendini göstermenin, kendine gelmenin ince yolları bulunur. Ayar çekilir. Zor da olsa ikinci devre düzelme olur. Olmalı da.

O yüzden sezonun ikinci yarısı, ilk yarısı daha oynanmamış gibi sıfırdan başlanarak devam ettirilmeli. Artık cesur yüreklilik nereye götürürse oraya. Yani yeni ve makul bir yol haritası belirlenirse, iddiaların tersine, koordineli bir çalışma ile dar alanda kısa paslaşmalar biter ve çıkışa geçilir. Malum durum bertaraf edilir.

Şüphesiz memleket futbolu adına ezeli rekabetin tarafları dahil tüm futbolseverler, taraftarlar Kanarya'dan bu dirilişi bekliyor. Bu geri dönüşü gerçekleştirmesini arzuluyor.

Ancak futbola siyasi perspektiften bakan ve yemlenen bir avuç güruh başka hayaller peşinde. Ve onların yönlendirmeleri ile bu kötü gidişat başka noktalara taşınmak isteniyor. Özellikle Başkan üzerinden eleştiri ve yıpratmalarla Sarı Kanarya'nın değeri düşürülmeye çalışılıyor. Sanki futboldan çıkılıp, iş Başkan ile geçmişte kalan bir hesaplaşmaya dönüştürülüyor. Böyle giderse cümleden daha da büyük kayıplar yaşanabileceğini ise düşünen yok.

O halde Başkan ve ekibinin başa gelen bu krizi birde bu açıdan da değerlendirmesi gerekiyor...

Evet yapılması gereken köklü bir değişimdi. Bu girişim sportif yönden sarpa sardı. Dibe vurulduğuna göre radikal kararlar vererek günü kurtarma eğiliminin bir kenara bırakılması lazım. Bu arada on ikinci adam da takımı dizayn etme hevesinden vazgeçmeli.

Ayrıca üç puanlı lige başlandığından beri her zora düşüldüğünde, üç puanlı ligde herşey olur safsatasına namıdeğer 'Sarı Kanarya' sempatizanları
asla kapılmamalı.

Kapılmamalı çünkü vaziyet ortada...
PARAPOLİTİK RÜZGAR...

Politikada para vazgeçilmez bir etkendir. Değil diyenlere yanıt; hiç değilse itici bir kuvvettir. Politik pazarlama rüzgarı estirebilmek için de lazımdır. Seçmek için de. Seçilmek için de...

Yani politika kim ne derse desin açıkça paraya endeksli bir arenada yapılandır. Cüzdan herdem sağlam olmalıdır. Kabarık durması dahi yetmez. Politika aynı zamanda, uzun zaman dilimi içerisinde uğraşanlarına maddi ve manevi mağduriyet de yaşatır. Bir zamanların deyimiyle yüksek mertebeden memuriyet te...

Politikaya zaman ayırmanın yolu da sırf parayla açılır. Para varsa yolculuk uzun sürer. Şans bir gün güler beklentisiyle zaman kazandırır. Çünkü parapolitik süreç daima çeşitli versiyonlarla göz boyar. Göze girmek babında eğer nakit sıkışıklığı aşılamaz ise başka mekanizmaların adamı olmak gerekir. Yani kredisi yüksek kanallar bulmak gerekir. O da yoksa hep ambargo yenir. Özel olmak da yetmez.

Yetmez çünkü yukarı çıkış yüksek dozda deneyim, birikim ve kalite gerektirmez. Yüksek rakamlı hesaplar gerektirir. Para varsa makam mevki kazanılır, para yoksa eninde sonunda dip yapılır.

Diğer yandan parapolitik kazanımlarla fikir birliği de bozulur. Dirlik de. İşte tam o aşamada alınacak tedbir, yaş da kemale ermiş ise aktif politikayı bir an evvel bırakmaktır. Hem daha fazla batmamak için hem de hedef kitlenin motive gücü iyice azaldığı için.

Azı çoğu tartışılır ama politika için uzun soluklu denilir. Eğer bütçe zayıfsa yıllar boyu proje odaklı eylem adamı olmak bile yetmeyebilir. Politikanın yaklaşık yüz yıldır temellendirildiği rekabetçi gelenek tarzına ayak uydurmak zorunludur. Peki bu zorunluluk nasıl yerine gelir; parayla. Sözün özü parayı bulmadan yapılacak iş değildir politika.

Dünya genelinde politikada bir yerlere gelmek program ortağı olmak ile doğru orantılıdır. Politika oralarda da zordur ancak hiç bir şey imkansız değildir. Şu fakir memleket üzerinde ise zenginlik politikada belli noktalara gelmenin yegane ölçüsüsüdür. Yani her aşamasına para girer ve politika bozulur. Parapolitik bir düzenek işler.

Parapolitik bir sürecin taşıyıcıları da bir şekilde bir yerlere
taşınır. Çünkü parapolitika kulvarı para cinsinden kurgulandığından yapılmayacak şeyler asla yoktur. Hep vardır. Yani her yükümlülük paraya bağlı, gönüllülük bile paraya bağımlıdır.

Öyle ki; parapolitik değerlemeler ve parasal limit kalkacağına günden güne yerleşir ve artar. Yaygınlaşır. Ve parapolitik değerlendirmede hep aynı kişilere geçer not verilir. Hep aynı yüzler başkaları yokmuşçasına her mevkiye veri tabanı oluşturur. Kıymet, kıymetli kağıtlar ile teyit edildiğinden hep onlar seçilir. Her yere onlar namzetlenir. Parayla yol açma kolaylaşır. Kolaylaştırılır. Yok canım denir ama paralı politikistler için maliyetler anında düşer. Rakamlar indirilir. Makamlar beğendirilir. Parasızlıktan kıvranan politik figürler yarışmaya özyaşam öyküsünü sunup başvurduğunda ise aracı, kiracı, danışman ve taşıma tarifesi eklenir. Yani onlar için her makam ve mevki transit uygulamalardır. Gelip geçicidir. Parapolitik döngünün taraftarı olmayı uzun süre götüremezler. Hizmet ve faaliyet kapsamında para bağları zayıf olduğundan kalıcı olamazlar. Çoğunlukla da yok olur giderler.

Demek ki politika maddi manevi varsıllık gerektiren profesyonel meşgaledir. Yıllarca, on yıllarca politik kulvarda yarışanlar politika üzerinden paralanmadılar ise aksine cüzdanlarından parçalandıysalar bu yarışı asla önde tamamlayamazlar. Yani yerelde genelde, belediyede devlette politika ekseninin sunduğu bazı paradokslardan tasarrufa gidemeyenler parlayamazlar. Parlatılmazlar.

O yüzden on yılların emeğine karşılık para, pul, makam zaten yoksa hele de yaş hay huy arasında ilerlediyse ortak akıl gereği aktif politikayı bırakma zamanı gelmiş de geçmiş demektir.

Yani politik bilançonun aktif ve pasifi belli zamandan sonra hakla hukukla denklenemez. Kar zarar cetveli hep zarar yazar. Belki parapolitik rüzgarın daha fazla teneffüsü bedavadır ama panzehiri çok para eder.

İşte o parapolitik rüzgar da adam olan adamı kahreder...
KÖPRÜLERİ ATMA-YAKMA EĞİLİMİ...

Muhalefet kırk dakikalık makam buluşmasında köprüleri atma eğilimi yerine, kişisel angajmanlara girmeme noktasında uzlaştı. Aynıyla beyan bu. Ve ortaya umut büyütelim lafı çıktı. Ortak paydada buluşularak, yirmi bir Büyükşehir Belediyesi üzerinde işbirliği yapma kararı netleşti. Ayrıca diğer il ve ilçelerde birliktelik imkanlarının da gözden geçirilmesi kararlaştırıldı...

Bu kırk dakikalık üst makam buluşması ve varılan sonuç sanki köprüleri yakma eğilimini de ateşledi. Üstün körü geçilse de ufak bir kıvılcım yangına dönüşebilir. Çünkü hummalı çalışmalara girmeden, hurra umut büyütme eğilimi nihai noktada ne kadar başarı getirir belli değil. Olabilecekler iyice hesaplanmıştır muhakkak. Ki yirmi bir büyükşehir bir bir paylaşılmış. Net olmamakla birlikte diğer iller ve büyük ilçelerde paylaşılacak. Ve mevcut iktidar bu kırk dakikalık oturumla yerelden başlayarak devrilecek. Devrilsin bakalım. Bu kaçıncı geldikleri yerden giderler hikayesi...

İyi güzel de bu işbirliği için iki tarafta da taban sesi dinlendi mi? Öneriler alındı mı? İnce duyarlıklar gözetildi mi? Hele hele memleket kuran Partinin siyasal geleceği zerre önemsendi mi? Herhalde tüm değerlendirmeler enikonu yapıldı ki her şey kırk dakikada oldu bitti.

Oysa on küsur yıldır demirden korksak trene binmezdik lafazanlığıyla nice kazalarla yüzleşildi. Bazıları ucuz atlatıldı. Bazıları memleketi rotasından etti. Birliktelik, ittifak denildi başkanlık kaybedildi. Meclis dendi raydan iyice çıkıldı. Şimdi yerelde bu kırk dakikalık şey, eldekinden olmayalım düz mantığı ile sittin sene kayıp görünmeyen illerde de kayıp getirebilir.


Yani yine halk adına, millet adına iyi bir sonuç elde edilmeyebilir. Diğer yandan bu ikilinin zaten ezelden beri bir doku uyuşmazlığı var. Bu besbelli. Öylesine bir karma girişimle, arzulanan neticeye ulaşılamadığında hesabı kim verecek? Hiç belli değil. Umduğunu bulamayanlar kulübü olarak yine inzivaya mı çekilecek herkes. Orası da burası da karmakarışık. Çok bilinmeyenli, çok soru işaretli. Muamma.

Köprüleri atma eyleminin öncüsü olmak tamam da ana muhalefette doğabilecek örgütsel deformasyon nasıl giderilecek. Çözülmeler yaşanırsa nasıl halledilecek. Hele Ege'de, Karadeniz'de toptancı çekilmeyi, orada siyaset yapanlar nasıl içlerine sindirecek. Yoksa yine tıpışvari yasaklar mı koyulacak? Olası taban isyanları hangi yöntemlerle bitirilecek. Ucu açık soru çok.

Demek ki bu kırk dakikalık makam anlaşması yaklaşık yüz yıllık Partiye pek çok şeyi kaybettirebilir. Hepten yıkım demek de olabilir. Veya bu anlaşma iddianın en baştan yitirildiğini de tescilleyebilir. Bir yıllık Parti için ise geçenki gibi yine geniş çaplı bir kazanım yaratabilir. Nereden bakılırsa bakılsın bu kez de tabansız bir çatı girişiminden öteye geçmeyecek gibi.

İyi niyetli görünse de bu birlikteliğin tarihte nasıl yer alacağını ise yerel seçim sonuçları belirleyecek. Makamların uyuşması değil...

Şimdi sorumluluk alıyormuş gösterip, geçmişte yaşananlardan ders çıkarmadan aynı savunu ile bu şekil muhalefet etme yöntemi hangi manzaraya oturtulur; işte onun izahı zor.

Bu uzlaşı ya hep ya hiç mantığıyla, sık gitti geldiler yaşanmadan yapılmışsa, hiç şık olmaz. Eğer gerekenler yerine getirilmiş ise neden kamuoyu ile paylaşılmadı. Böyle memleketi bölge bölge kırk dakikalık oldu bittiye hapsetmek nasıl bir aklın ürünü. Gerçekten anlamak güç. Hele ortak akıl değilse eyvah ki eyvah. Sonunda yine kötü rüyalar görülebilir.

Zaten ana muhalefet bazında iyi yönetilmeyiş yüzünden karşılaşılan kayıplar alt alta sıralansa, ortaklık ile gelenlerin daha acı ve yıpratıcı olduğu görülür. Tuhaf şekilde yine benzer modda, moda işbirliklerine gitmek yeniden bir tren faciası yaşamak gibi bir şey. Yine hatalı sinyalizasyon. Değerli bir iş yapılıyor gösterisine rağmen, seçimlere kalmadan kapılar açılmamak üzerede kapanabilir.

O nedenle köprülerin atılmadığı bu üst makam anlaşmasında, taban düzeyinde köprüleri yakmak veya köprüden geçmek ikilemi daha çok baş ağrıtır...
EKONOMİK PRANGA...

Yeni yılın hemen öncesinde ekonomistler; 'sektörel bazda değişim oranları irdelendiğinde yıl sonundan itibaren beklenenden daha yüksek bir enflasyon ve dış denge açığı görünüyor' diyor. Buna karşılık yetkililer fiyatlarda köpük gidecek, durum düzelecek derken alınan tedbirlerin makro düzeyde bir iyileşme sağlamadığı da açık. Ayrıca 'Tıkanan süreçte eğer çare olacak ciddi önlemler bulunamaz ise statik bir ekonomik yapı hayata geçer' diye de ekliyorlar...

Elbette yeni yılda yerel seçimlerin yapılacak olması enflasyon verilerini bir nebze de olsa uysallaştırır. Ancak kırılgan tablonun düzeleceğini beklemek iyi niyetliliktir. Hatta ekonomistler bu beklenti için 'hayalcilik olur' noktasında birleşiyorlar.

Bakıldığında kur dalgalanması aşırı kıvraklığını kaybedecek görüntüsü verse de bir sıçrayıp bir inmesiyle fiyat istikrarının sağlanamayacağı da bir gerçek. Diğer taraftan kur ve faizlerdeki artış olası ekonomik gerilemenin müsebbibi olarak ileri sürülebilir. Çünkü gerilemeyip yerinde saysa bile normalleşme düzeyine çekilemeyecek bir piyasa söz konusu.

Hele tartışmalı para politikaları ile periyot hepten kilitlenebilir. Ekonomiye işte o vakit pranga vurulmuş olur. Ve açıklanan milyar dolarlık hedefler tutmayabilir. Bu yalın tutkunun devam ettirilmesi ile birlikte ekonomik büyüme ve gelişmelere göre ayar çekilemeyen para politikası ve kısıtlı döviz arzı neticesinde ödeme zorluğu hat safhaya ulaşabilir.

Böylece yatırıma yönlenen veya bekle gör politikası güden üretim ekonomisi daha yüksek faizle baş başa kalabilir. Darlık varlıktan yemeye başlar. Bu yüzden ekonomistler yeni yılda; 'üretim ve istihdam düşer, reel sektör ciro tutturmak için zararına çalışır ve piyasada ciddi dengesizlikler belirir' uyarısı yapmayı da ihmal etmiyorlar.

Doğrusu küresel manada borç kaynak kullanabilme vadelerinin düşmesi faizi iyice artırır. Sonuçta piyasa, açmazını gidermek ve yeni kaynak aktarımları için yüksek dozda faiz ödemeye mahkum olur. Mecburen katlandıkça katlanan borca girer. Çarkın dönmesi için türlü bütçe operasyonları dener. Günü, yılı kurtaralım derken iyice batağa düşer.

Yani yeni yıl arefesinde tüm çevrelerce zorlu geçeceği bilinen yıla ilişkin öngörüler böyle. Haliyle vaziyet pek iç açıcı değil.

Dört koldan, topyekün ekonomik mücadele reçeteleri ve ek tedbir mesajları açıklanıyorsa da sıkıntılara ve beklentilere mikro ve makro düzeyde çözüm sunabilecek bir program yok. Zaten hepten daralan ekonomi bir kez daha her iki yılda bir yapılan seçimlerde olduğu gibi yine seçime kilitlendi. Zaten duruma duyarlı bir yapıda yok. Toplum da. Herşeyi devletten bekleyen bir egemen anlayışın hakimiyetiyle bu kadar. Devlet benim mantığıyla da bu kadar.

Ayrıca yeni yılda ki yerel seçimlerde yüksek ticaret ve endüstriyel sanayinin konuşlandığı ve şekillendiği büyük şehirleri tekrar mevcut iktidar çoğunlukla kazanırsa, iktisadi anlamda ve idari anlamda bir kırılma yaşanmaz.

Ekonomistler; 'yerel seçimleri iktidar partisinin ağırlıkla kazanması halinde yaşanan ekonomik pranga öncelenecek bir seçime dek sürer...' kanaatindeler.

Demek oluyor ki; mevcut iktidarın yerelde kazanımına bağlı bir ekonomi politikası sürecek. Yani kazanılırsa erken veya zamanında yapılacak keyfe keder seçimlere kadar ayni minvalde gidilecek.

Olası bir kayıpta ise; ekonomi hangi minvalde seyredecek?

Hep beraber seyredilecek...

Hiç yorum yok: