DEMİR AĞLARLA ÖRDÜK...
Öyle yetiştirildi milletin öz evladı; 'Demir ağlarla
ördük, vatanı dört baştan...' Ve ilmek ilmek örüldü iradesi; 'Tersine dönse
dünya, dönmeyiz yolumuzdan. Göğsümüz tunç siperi...' Yeteriz dünyaya...
O yüzden demirden korkmadı hiç cumhıriyet çocukları. Sevgiyle
trene bindiler. Çünkü öğrendiler ve bildiler ki: kağnılar ve karadumanlı
trenler lojistiğinde kurtuldu bu fakir millet. Kuruldu bir türlü yıkılamayan bu
devlet. Hem de on yılda...
El alem önünde eğiliyor bu küllerinden doğuşun.
Kuruluşun. İlk on yılda başarıya ulaşan bu inanılmaz kalkınma hamlesinin. Hele
de girilen her savaştan muzaffer çıkmanın gururu. On beş milyon vatansever genç
yetiştirmenin erdemi. Realist bir yaratının silbaştan sistemlenmesinin. Ysni
cümle alemin gıpta ettiği bir devrimci dönüşüm bu. Ve en başta Başkumandan
milletin Ata'sı.
Vatanın dört baştan demir ağlarla örülmesinin yanı sıra
dört bir tarafta peribacası gibi yükselen fabrika, kombine bacaları. Tek dişli
medeniyeti yakalamak adına nice seferberlik girişimi.
On yılı yüzyılda yakalanamayacak zorlu bir yolculuk. On
yıllar sonra elde kalan ise emanetçiliğinin bile hakkınca yerine
getirilemeyişi.
Getirilemez elbette. Çünkü her koşulda, en zor anlarda
bile doğruları söylemekten asla çekinmeyen, cesaret içmiş yutmuşların, bağımsızlık
gönüllüsü yurtseverlerin işiydi onca atılım. Binbir türlü atılımı onlar
gerçekleştirdi. Hem de memleketin dört bir yanı işgalden yeni kurtarılmışken.
Ya şimdi. Geriletmek üzere kurgulanmışların işi değil ki demir ağların hakkını
vermek.
Unut ki unuttur dünyası. Kağnılar ve yük vagonlu yabancı
işletmecili trenlerle bir memleket bir millet kurtuldu. Demir adamlar
sayesinde. Çelik iradeli vatanseverler öncülüğünde. Kime ne. Ver sinyali
silinsin hafızalar...
Ayrıca olaylar durulunca, zamanı geldiğinde raylar
kutsanmış; 'Demir ağlarla ördük, vatanı dört baştan...' Banane. Kutsallık
yaeirıştırma bahaneleri. Ver sihri uyuşsun hafızalar..
Bütün uydurmalara, uyumalara şartlı refleks; Bakınız
Onuncu Yıl Marşı. Sonra nice marşlar eklendi şu fakir milletin başarı
hikayesine. Her şeyi en iyi yine o anlattı. Düşmanları da korkuttu. Ve
zihinlere demirağlar örgüsü yerleşti. Ve hala korkutuyor. Çünkü mısralarına Ata
eli değdi...
Yüz yıla üç beş kala memleket sinyalizasyon hatasına
uğradıkça uğradı. Uğratıldı. Üstelik makas da değiştirildi. Demir ağlarla
örülen Anayurt kılavuzsuz kaldı. Kılavuz lokomotif girmeyeceği yerlere girdi.
Kaza üstüne kaza yayıldı. Ve çarpıcı çarpışmalarla kumanda merkezi karıştı.
Sanki bu demirağlar bölümü yüzünden ilk on yıla ve sonrasına, son yıllardaki
çirkin atıfların ceremesi çekiliyor.
Sanki idareyi merkez edinenler sözaltı oldular bir
kalemde. Tutuştular.
Yani son on küsur yılın o övünülen muhteşem ilerlemesi
geldi geldi demiryollarına çakıldı. Sanki bir türlü raylara uğramamış o ileri
düzeydeki gelişmişlik. Her sene peş peşe nice ray faciası.
Demek ki en başta Başkumandan milletin Ata'sı boşuna
yazmamış o satırları. Sanki bu günleri görerek tarihe not düşmüş; 'Demir
ağlarla ördük, vatanı dört baştan...' Dikkat.
On yedi yıldır memleketi tek başına dört dörtlük
yönettiğini iddia edenler ve öyle yönetildiğini sanıp iddiada direnenler o
kılavuz lokomotifi oraya kim koydu bilemiyorlar. Sinyalizasyon ne alemdedir
söyleyemiyorlar.
Demir yolu kılavuzu kara karga olmuş gibi. TCDD ise Cumhuriyeti
düşmüş DDT gibi olmuş. Dört baştan ölüm kusuyor. Hiç bir kazanın nedeni belli
değil. Belirsizlik siren olmuş. Canhiraş çalınıyor.
Bu işte bütün günah vebal ise yakında yine bir yerlere
havale edilir. Suç da günah da; 'Demir ağlarla ördük, vatanı dört baştan...'
diyenler ile o yolculuğu inatla devam ettirenlerin.
Ve keşkeler keşik şaşırır. Bu eşik de atlanır; Keşke
yunan kazansaydı. Keşke yedi düvele karşı kazanıpta demir ağlar örmeselerdi,
dört bir köşeye demiryolu kurmasalardı, on yılda on beş milyon genç
yetiştirmeselerdi.
Böylece bu demir ağlara bunca kurban verilmezdi...
SARI KANARYA...
Üç puanlı lige başlandığından bu yana namı değer 'Sarı
Kanarya' ilk defa böylesine düşme potasına hapsoldu. Birinci devre bitti.
Şimdilik cetvelde düşmeye ikinci aday. Ve de yürek yakan ateşi en yakından
hissetmeye başladı. Peki düşer mi? Düşmez elbette...
Evet düşmez. İkinci yarı yeni bir hoca ile bir kaç
transfer yaparak toparlanma süreci yaşar ve tarihe kara talih olarak geçen bu
süreç makul bir sırada tamamlanır. Yani Kanarya mutlaka bu girdaptan
kurtulur...
Değişik kurgulamalara hiç gerek yok. Bu facianın
sorumluları aslında en başından belli. Şimdi şu bu diyerek arenayı pazar
akşamlarının zerzavat pazarına döndürmemek gerekir. Goygoyculuk da yapmamak.
Ama epeyce geç kalındığı aşikar.
Gecikildi çünkü memleket futbolunu maddeten ve mânen
taşıyan, piyasada dönen rakamın yarısına yakınını kotaran bir camiadan söz
ediyoruz. Yani bu hale düşmemeliydi. Daha önceden önlem alınmalıydı.
Diğer yandan 'Kanarya ile Aslan' olmadan, biraz da
'Kartal' sadece diğerleriyle bu lig yürümez. Futbol üçü olmadan kalkınmaz. Hele
de futbol şehirleri hariç, öyle geçmişi belediye olan takımlarla futbol
endüstrisi hiç bir yere varamaz.
Durum derinlemesine değerlendirildiğinde görülür ki;
Kanarya memleket demek. Cumhuriyet demek. Memleket kötülerse o da kötüler.
Memleket darboğaza düşerse o da düşme hattında soluklanır. Sonunda futbol
tanrıları korusun, umulmadık bir neticeye duğru yolculanırsa memleketin bütün
takımları da belli oranlarda zarar görür. Demek ki zararın neresinden dönülse
herkesin faydasına.
Evet ilk devre bitti. Şimdi yönetim düğmeye basar. Beter
tablonun suçluları tek tek ayıklanır. Takımı diriltecek, yukarıya taşıyacak,
performansı artıracak aktörler devreye sokulur. Ve kendini göstermenin, kendine
gelmenin ince yolları bulunur. Ayar çekilir. Zor da olsa ikinci devre düzelme
olur. Olmalı da.
O yüzden sezonun ikinci yarısı, ilk yarısı daha
oynanmamış gibi sıfırdan başlanarak devam ettirilmeli. Artık cesur yüreklilik
nereye götürürse oraya. Yani yeni ve makul bir yol haritası belirlenirse,
iddiaların tersine, koordineli bir çalışma ile dar alanda kısa paslaşmalar
biter ve çıkışa geçilir. Malum durum bertaraf edilir.
Şüphesiz memleket futbolu adına ezeli rekabetin tarafları
dahil tüm futbolseverler, taraftarlar Kanarya'dan bu dirilişi bekliyor. Bu geri
dönüşü gerçekleştirmesini arzuluyor.
Ancak futbola siyasi perspektiften bakan ve yemlenen bir
avuç güruh başka hayaller peşinde. Ve onların yönlendirmeleri ile bu kötü
gidişat başka noktalara taşınmak isteniyor. Özellikle Başkan üzerinden eleştiri
ve yıpratmalarla Sarı Kanarya'nın değeri düşürülmeye çalışılıyor. Sanki
futboldan çıkılıp, iş Başkan ile geçmişte kalan bir hesaplaşmaya
dönüştürülüyor. Böyle giderse cümleden daha da büyük kayıplar yaşanabileceğini
ise düşünen yok.
O halde Başkan ve ekibinin başa gelen bu krizi birde bu
açıdan da değerlendirmesi gerekiyor...
Evet yapılması gereken köklü bir değişimdi. Bu girişim
sportif yönden sarpa sardı. Dibe vurulduğuna göre radikal kararlar vererek günü
kurtarma eğiliminin bir kenara bırakılması lazım. Bu arada on ikinci adam da
takımı dizayn etme hevesinden vazgeçmeli.
Ayrıca üç puanlı lige başlandığından beri her zora
düşüldüğünde, üç puanlı ligde herşey olur safsatasına namıdeğer 'Sarı Kanarya'
sempatizanları
asla kapılmamalı.
Kapılmamalı çünkü vaziyet ortada...
PARAPOLİTİK RÜZGAR...
Politikada para vazgeçilmez bir etkendir. Değil diyenlere
yanıt; hiç değilse itici bir kuvvettir. Politik pazarlama rüzgarı estirebilmek
için de lazımdır. Seçmek için de. Seçilmek için de...
Yani politika kim ne derse desin açıkça paraya endeksli
bir arenada yapılandır. Cüzdan herdem sağlam olmalıdır. Kabarık durması dahi
yetmez. Politika aynı zamanda, uzun zaman dilimi içerisinde uğraşanlarına maddi
ve manevi mağduriyet de yaşatır. Bir zamanların deyimiyle yüksek mertebeden
memuriyet te...
Politikaya zaman ayırmanın yolu da sırf parayla açılır.
Para varsa yolculuk uzun sürer. Şans bir gün güler beklentisiyle zaman
kazandırır. Çünkü parapolitik süreç daima çeşitli versiyonlarla göz boyar. Göze
girmek babında eğer nakit sıkışıklığı aşılamaz ise başka mekanizmaların adamı
olmak gerekir. Yani kredisi yüksek kanallar bulmak gerekir. O da yoksa hep
ambargo yenir. Özel olmak da yetmez.
Yetmez çünkü yukarı çıkış yüksek dozda deneyim, birikim
ve kalite gerektirmez. Yüksek rakamlı hesaplar gerektirir. Para varsa makam
mevki kazanılır, para yoksa eninde sonunda dip yapılır.
Diğer yandan parapolitik kazanımlarla fikir birliği de
bozulur. Dirlik de. İşte tam o aşamada alınacak tedbir, yaş da kemale ermiş ise
aktif politikayı bir an evvel bırakmaktır. Hem daha fazla batmamak için hem de
hedef kitlenin motive gücü iyice azaldığı için.
Azı çoğu tartışılır ama politika için uzun soluklu
denilir. Eğer bütçe zayıfsa yıllar boyu proje odaklı eylem adamı olmak bile
yetmeyebilir. Politikanın yaklaşık yüz yıldır temellendirildiği rekabetçi
gelenek tarzına ayak uydurmak zorunludur. Peki bu zorunluluk nasıl yerine
gelir; parayla. Sözün özü parayı bulmadan yapılacak iş değildir politika.
Dünya genelinde politikada bir yerlere gelmek program
ortağı olmak ile doğru orantılıdır. Politika oralarda da zordur ancak hiç bir
şey imkansız değildir. Şu fakir memleket üzerinde ise zenginlik politikada
belli noktalara gelmenin yegane ölçüsüsüdür. Yani her aşamasına para girer ve politika
bozulur. Parapolitik bir düzenek işler.
Parapolitik bir sürecin taşıyıcıları da bir şekilde bir
yerlere
taşınır. Çünkü parapolitika kulvarı para cinsinden
kurgulandığından yapılmayacak şeyler asla yoktur. Hep vardır. Yani her
yükümlülük paraya bağlı, gönüllülük bile paraya bağımlıdır.
Öyle ki; parapolitik değerlemeler ve parasal limit
kalkacağına günden güne yerleşir ve artar. Yaygınlaşır. Ve parapolitik
değerlendirmede hep aynı kişilere geçer not verilir. Hep aynı yüzler başkaları
yokmuşçasına her mevkiye veri tabanı oluşturur. Kıymet, kıymetli kağıtlar ile
teyit edildiğinden hep onlar seçilir. Her yere onlar namzetlenir. Parayla yol
açma kolaylaşır. Kolaylaştırılır. Yok canım denir ama paralı politikistler için
maliyetler anında düşer. Rakamlar indirilir. Makamlar beğendirilir.
Parasızlıktan kıvranan politik figürler yarışmaya özyaşam öyküsünü sunup
başvurduğunda ise aracı, kiracı, danışman ve taşıma tarifesi eklenir. Yani
onlar için her makam ve mevki transit uygulamalardır. Gelip geçicidir. Parapolitik
döngünün taraftarı olmayı uzun süre götüremezler. Hizmet ve faaliyet kapsamında
para bağları zayıf olduğundan kalıcı olamazlar. Çoğunlukla da yok olur
giderler.
Demek ki politika maddi manevi varsıllık gerektiren
profesyonel meşgaledir. Yıllarca, on yıllarca politik kulvarda yarışanlar
politika üzerinden paralanmadılar ise aksine cüzdanlarından parçalandıysalar bu
yarışı asla önde tamamlayamazlar. Yani yerelde genelde, belediyede devlette
politika ekseninin sunduğu bazı paradokslardan tasarrufa gidemeyenler
parlayamazlar. Parlatılmazlar.
O yüzden on yılların emeğine karşılık para, pul, makam
zaten yoksa hele de yaş hay huy arasında ilerlediyse ortak akıl gereği aktif
politikayı bırakma zamanı gelmiş de geçmiş demektir.
Yani politik bilançonun aktif ve pasifi belli zamandan
sonra hakla hukukla denklenemez. Kar zarar cetveli hep zarar yazar. Belki
parapolitik rüzgarın daha fazla teneffüsü bedavadır ama panzehiri çok para
eder.
İşte o parapolitik rüzgar da adam olan adamı kahreder...
KÖPRÜLERİ ATMA-YAKMA EĞİLİMİ...
Muhalefet kırk dakikalık makam buluşmasında köprüleri
atma eğilimi yerine, kişisel angajmanlara girmeme noktasında uzlaştı. Aynıyla
beyan bu. Ve ortaya umut büyütelim lafı çıktı. Ortak paydada buluşularak, yirmi
bir Büyükşehir Belediyesi üzerinde işbirliği yapma kararı netleşti. Ayrıca
diğer il ve ilçelerde birliktelik imkanlarının da gözden geçirilmesi
kararlaştırıldı...
Bu kırk dakikalık üst makam buluşması ve varılan sonuç
sanki köprüleri yakma eğilimini de ateşledi. Üstün körü geçilse de ufak bir
kıvılcım yangına dönüşebilir. Çünkü hummalı çalışmalara girmeden, hurra umut
büyütme eğilimi nihai noktada ne kadar başarı getirir belli değil.
Olabilecekler iyice hesaplanmıştır muhakkak. Ki yirmi bir büyükşehir bir bir
paylaşılmış. Net olmamakla birlikte diğer iller ve büyük ilçelerde
paylaşılacak. Ve mevcut iktidar bu kırk dakikalık oturumla yerelden başlayarak
devrilecek. Devrilsin bakalım. Bu kaçıncı geldikleri yerden giderler
hikayesi...
İyi güzel de bu işbirliği için iki tarafta da taban sesi
dinlendi mi? Öneriler alındı mı? İnce duyarlıklar gözetildi mi? Hele hele
memleket kuran Partinin siyasal geleceği zerre önemsendi mi? Herhalde tüm
değerlendirmeler enikonu yapıldı ki her şey kırk dakikada oldu bitti.
Oysa on küsur yıldır demirden korksak trene binmezdik
lafazanlığıyla nice kazalarla yüzleşildi. Bazıları ucuz atlatıldı. Bazıları
memleketi rotasından etti. Birliktelik, ittifak denildi başkanlık kaybedildi.
Meclis dendi raydan iyice çıkıldı. Şimdi yerelde bu kırk dakikalık şey,
eldekinden olmayalım düz mantığı ile sittin sene kayıp görünmeyen illerde de
kayıp getirebilir.
Yani yine halk adına, millet adına iyi bir sonuç elde
edilmeyebilir. Diğer yandan bu ikilinin zaten ezelden beri bir doku uyuşmazlığı
var. Bu besbelli. Öylesine bir karma girişimle, arzulanan neticeye
ulaşılamadığında hesabı kim verecek? Hiç belli değil. Umduğunu bulamayanlar
kulübü olarak yine inzivaya mı çekilecek herkes. Orası da burası da
karmakarışık. Çok bilinmeyenli, çok soru işaretli. Muamma.
Köprüleri atma eyleminin öncüsü olmak tamam da ana
muhalefette doğabilecek örgütsel deformasyon nasıl giderilecek. Çözülmeler
yaşanırsa nasıl halledilecek. Hele Ege'de, Karadeniz'de toptancı çekilmeyi,
orada siyaset yapanlar nasıl içlerine sindirecek. Yoksa yine tıpışvari yasaklar
mı koyulacak? Olası taban isyanları hangi yöntemlerle bitirilecek. Ucu açık
soru çok.
Demek ki bu kırk dakikalık makam anlaşması yaklaşık yüz
yıllık Partiye pek çok şeyi kaybettirebilir. Hepten yıkım demek de olabilir.
Veya bu anlaşma iddianın en baştan yitirildiğini de tescilleyebilir. Bir yıllık
Parti için ise geçenki gibi yine geniş çaplı bir kazanım yaratabilir. Nereden
bakılırsa bakılsın bu kez de tabansız bir çatı girişiminden öteye geçmeyecek
gibi.
İyi niyetli görünse de bu birlikteliğin tarihte nasıl yer
alacağını ise yerel seçim sonuçları belirleyecek. Makamların uyuşması değil...
Şimdi sorumluluk alıyormuş gösterip, geçmişte
yaşananlardan ders çıkarmadan aynı savunu ile bu şekil muhalefet etme yöntemi
hangi manzaraya oturtulur; işte onun izahı zor.
Bu uzlaşı ya hep ya hiç mantığıyla, sık gitti geldiler
yaşanmadan yapılmışsa, hiç şık olmaz. Eğer gerekenler yerine getirilmiş ise
neden kamuoyu ile paylaşılmadı. Böyle memleketi bölge bölge kırk dakikalık oldu
bittiye hapsetmek nasıl bir aklın ürünü. Gerçekten anlamak güç. Hele ortak akıl
değilse eyvah ki eyvah. Sonunda yine kötü rüyalar görülebilir.
Zaten ana muhalefet bazında iyi yönetilmeyiş yüzünden
karşılaşılan kayıplar alt alta sıralansa, ortaklık ile gelenlerin daha acı ve
yıpratıcı olduğu görülür. Tuhaf şekilde yine benzer modda, moda işbirliklerine
gitmek yeniden bir tren faciası yaşamak gibi bir şey. Yine hatalı sinyalizasyon.
Değerli bir iş yapılıyor gösterisine rağmen, seçimlere kalmadan kapılar
açılmamak üzerede kapanabilir.
O nedenle köprülerin atılmadığı bu üst makam
anlaşmasında, taban düzeyinde köprüleri yakmak veya köprüden geçmek ikilemi
daha çok baş ağrıtır...
EKONOMİK PRANGA...
Yeni yılın hemen öncesinde ekonomistler; 'sektörel bazda
değişim oranları irdelendiğinde yıl sonundan itibaren beklenenden daha yüksek
bir enflasyon ve dış denge açığı görünüyor' diyor. Buna karşılık yetkililer
fiyatlarda köpük gidecek, durum düzelecek derken alınan tedbirlerin makro
düzeyde bir iyileşme sağlamadığı da açık. Ayrıca 'Tıkanan süreçte eğer çare
olacak ciddi önlemler bulunamaz ise statik bir ekonomik yapı hayata geçer' diye
de ekliyorlar...
Elbette yeni yılda yerel seçimlerin yapılacak olması
enflasyon verilerini bir nebze de olsa uysallaştırır. Ancak kırılgan tablonun
düzeleceğini beklemek iyi niyetliliktir. Hatta ekonomistler bu beklenti için
'hayalcilik olur' noktasında birleşiyorlar.
Bakıldığında kur dalgalanması aşırı kıvraklığını
kaybedecek görüntüsü verse de bir sıçrayıp bir inmesiyle fiyat istikrarının
sağlanamayacağı da bir gerçek. Diğer taraftan kur ve faizlerdeki artış olası
ekonomik gerilemenin müsebbibi olarak ileri sürülebilir. Çünkü gerilemeyip
yerinde saysa bile normalleşme düzeyine çekilemeyecek bir piyasa söz konusu.
Hele tartışmalı para politikaları ile periyot hepten
kilitlenebilir. Ekonomiye işte o vakit pranga vurulmuş olur. Ve açıklanan
milyar dolarlık hedefler tutmayabilir. Bu yalın tutkunun devam ettirilmesi ile
birlikte ekonomik büyüme ve gelişmelere göre ayar çekilemeyen para politikası
ve kısıtlı döviz arzı neticesinde ödeme zorluğu hat safhaya ulaşabilir.
Böylece yatırıma yönlenen veya bekle gör politikası güden
üretim ekonomisi daha yüksek faizle baş başa kalabilir. Darlık varlıktan yemeye
başlar. Bu yüzden ekonomistler yeni yılda; 'üretim ve istihdam düşer, reel
sektör ciro tutturmak için zararına çalışır ve piyasada ciddi dengesizlikler
belirir' uyarısı yapmayı da ihmal etmiyorlar.
Doğrusu küresel manada borç kaynak kullanabilme
vadelerinin düşmesi faizi iyice artırır. Sonuçta piyasa, açmazını gidermek ve
yeni kaynak aktarımları için yüksek dozda faiz ödemeye mahkum olur. Mecburen
katlandıkça katlanan borca girer. Çarkın dönmesi için türlü bütçe operasyonları
dener. Günü, yılı kurtaralım derken iyice batağa düşer.
Yani yeni yıl arefesinde tüm çevrelerce zorlu geçeceği
bilinen yıla ilişkin öngörüler böyle. Haliyle vaziyet pek iç açıcı değil.
Dört koldan, topyekün ekonomik mücadele reçeteleri ve ek
tedbir mesajları açıklanıyorsa da sıkıntılara ve beklentilere mikro ve makro
düzeyde çözüm sunabilecek bir program yok. Zaten hepten daralan ekonomi bir kez
daha her iki yılda bir yapılan seçimlerde olduğu gibi yine seçime kilitlendi.
Zaten duruma duyarlı bir yapıda yok. Toplum da. Herşeyi devletten bekleyen bir
egemen anlayışın hakimiyetiyle bu kadar. Devlet benim mantığıyla da bu kadar.
Ayrıca yeni yılda ki yerel seçimlerde yüksek ticaret ve
endüstriyel sanayinin konuşlandığı ve şekillendiği büyük şehirleri tekrar
mevcut iktidar çoğunlukla kazanırsa, iktisadi anlamda ve idari anlamda bir
kırılma yaşanmaz.
Ekonomistler; 'yerel seçimleri iktidar partisinin
ağırlıkla kazanması halinde yaşanan ekonomik pranga öncelenecek bir seçime dek
sürer...' kanaatindeler.
Demek oluyor ki; mevcut iktidarın yerelde kazanımına
bağlı bir ekonomi politikası sürecek. Yani kazanılırsa erken veya zamanında
yapılacak keyfe keder seçimlere kadar ayni minvalde gidilecek.
Olası bir kayıpta ise; ekonomi hangi minvalde seyredecek?
Hep beraber seyredilecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder