Bu makale öyle görünse de yeni yılı karşılama makalesi
değil. Olabilirdi de. Ama değil. Gerçekte yüz yılın elli beşi bende hesabı. Bir
iç hesaplaşma...
Bu paragraflar girilen yeni yıldan geçmişe, 2019'dan 1919'a
koca yüzyılın, uzun bir asrın ne kadarının yaşanmışlığı veya yaşananların ne
kadarının kalıcı iz bıraktığının iddiasız bir dokümanı. Bir bakıma zamanın
ruhunu arama çabası. Katılımcılığı çoğaltmak isteği. Her haliyle akıl yolculuğu
ve akıl buharlaşmasının altın başaklı memleket üzerinden kısa bir izahı.
Sonuçta her daim kuşatılmışlık ve tersine değişimin acı bilançosu.
Yıl 2019. Az kaldı, 2019'u da gördük, göreceğiz. Bir kaç gün
daha sabredersek, ölmezsek. Ve yüzyılı bağrımıza basacağız…
O yüzyıl ki, Büyük Kurtarıcı'nın 1919'da Samsun'a çıkışının
peşine yıllar, on yıllar bağlanarak Yüzyıl olmuş. Yani İstiklal Harbi’nin
kıvılcımlanması için, silik bir mühürle Karadeniz’e açılış tam 100 yıl önceymiş.
Tam bir asır önce gerçekleşmiş Anadolu’ya geçiş.
Sözün özü dört bir yanı kuşatılmış topraklarda ‘Ya istiklal
ya ölüm’ parolasıyla girişilen direnişin, ‘Geldikleri gibi giderler’ inancıyla,
Kutsal İsyan'a evrilişinin ve bir devrimci yola ilerleyişinin üzerinden tam bir
asır geçmiş.
İşte o bir asrın yarısından fazlasını, yani elli dört
senesini capcanlı yaşamış, 55'incisini yaşayacak devrimci, yurtsever bir
Cumhuriyet evladı olarak, farklı bir 'Yeni Yıla Merhaba' yazısı yazma
derdindeyiz. Ama dert bir değil, yüz değil, bin. Hangi biriyle başedelim. Hem
de bin bir suratlılarla dolu ortalık. Hangi biriyle uğraşalım. Rahatça yazalım…
İşte Şu Garip bencileyin o muhteşem kurtuluşun ve kuruluşun
sonrasındaki yüzyılın, yarısından fazlasını bizzat görmüş, gözlemlemiş ve
geçirmiş bir birey. Yine de yazmak zor.
Ayrıca insanlık tarihinde antiemperyalist ruhun, fesat
gericiliğe ve egemen güçlere ilk yenilgiyi tattırdığı günden bugüne, gizliden
gizliye millet bütünleşmesinin nasıl zedelendiğini de gören ve bilen biri. O
ilk adımın, ilk kurşunun hedeften ne kadar uzaklaştırıldığına da tanıklık etmiş
kişi. Gönül yaz diyor ya nasıl yazalım.
Gereğince yazamadık belki ama ne yazık ki yakın geçmişin
kayıp, yitik kuşağının bir temsilcisi olarak en olmazları yaşamak düştü payımıza.
Yılmadık hiç. Hep 'geldikleri gibi giderler' algısıyla her saltanata direndik.
Ve her defasında yerden göğe haklı çıkarak seneleri kaybettik. On yıllar geçti
gitti. Tam elli dört yılı doldurduk. Ve ana yaşı elli beşe yasladık şu fani
dünyada. Hep baba sözünü tutup, haydan huya hiç küp doldurmadık. Olsun varsın.
Zenginlik başkalarının olsun dedik. Yine de kazanamadık.
Bol derin yaşamda bize düşen Ata'nın yüz yıl önce virane
Bandırma Vapuru ile Karadeniz’e ulaşmasından sonraki yüz yılın elli dördü. Adam
olana yeter. Ölüm kalım olmazsa eğer elli beşi de bendeniz de. Ne anılar saklı
heybede. Ne yaşanacaklar yazılı kaderde. Dirayetle yaşarız yine. Korkmadan.
Zaten haybeden yaşamadık ki hiç. Ne mutlu...
Yeni yıla yelken açmışken ve mutlu olmak gerekirken,
maalesef gönülden 'Merhaba 2019' diyemiyor insan. Merhaba dileniyor. Bakalım
yüz yıldan artan ellibeşinci yıl daha neler gösterecek abisine...
Gel de yaz neler gördü bu fakir, onlarca sene. Neler neler;
Nice siyasal filmler, ucuz senaryolar, zorunlu seyahatler, planlı programlı
rivayetler, besleme tehlikeler, metazori çizilmeler, emrivaki hizaya
çekilmeler, maşalı komplolar, kibirli güruhlar, emperyal dizaynlar, ablak
suratlı ablukalar, fedaisel sofulaşmalar, akıllı akılsız sataşmalar, beterin
beteri şartlar, çetin koşullar, stratejik karmaşalar, mertebe düzenekli
başıbozuklar, dilsiz dinbazlıklar, otokontrol kaçağı zaaflar, ithal
fazlalıklar, millici riyakarlıklar, müridi sapkınlıklar, zifiri karanlıklar,
ihtiraslı hükümler, sabah alacasında faşist darbeler, militarist muhtıralar,
totaliter bağnazlıklar, gizli darbecikler, oligarşik sarsıntılar, kıytırık
girişimler, uyduruk kalkışmalar. Ve keyfekeder gözaltılar, mahsus mahpusluklar.
İdamlar, sürgünler, kıyımlar. Zam, zulüm, işkence. Gözyaşı ve kan. Dört duvar
zindan. Ve daha niceleri. Hep kötülük. Kötülük.
Ve iyiye kötürüm kaldık daima. Kör gözlere parmak, şu Garip
bencileyin elli dört yılda yüz yılda yaşananların en vahimlerini, envai
çeşidini bir arada gördü ve yaşadı...
Hele ki yüz yıl boyunca Cumhuriyet'in göğsüne saplanacak
sedef kakmalı hançerin bir saklanıp bir sallanışını da son demlerinde. İhaneti
de. Sosyoekonomik pranganın şu fakir halka vurulması için yükseltilen nice
siyasal aidiyetleri de. Her devirde yükselen değer, 'Büyük Kurtarıcı'yı bitiriş
yıllarına dönüştürülen ayarlı buharlaşmaları, kısır dozajlı kalıplaşmaları da.
Öyle dün de yaşayanlar gördü ki yarınları felç eden. Tahta
oturtulup mükafatlandırılan. Can dayanmaz. Ama zaman durmaz, akar geçer. Bitmez
denilenler de an gelir biter.
Tıpkı bendenizin bir asırlık özgürlük yolculuğunun elli
beşinci senesine tanıklık edeceğim gibi. Yaz başı 1919'u nasıl kış başı 2019'a
bağlandıysa. Ve 2019'da bir yerlere bağlanır inancıyla. İçten içe, kalpte
bitenler gibi.
Belki tam zamanıdır; 2019 ve sonrasında, ay kızıla çalar,
yekpare düşlere uzar yıllar. Bir yaz mavisi yolculuğuysa akla takılan ansızın
yolculanılır. Birden akıl duvarına, dil duvarına, göz yuvarına, yürek duvarına
deniz mavisi yerleşir. Ve sonsuzluk kapısından geçişe yakın; şiir biter, şair
uslanır, iç yangını sürse de akıl öper gökyüzünü. Ve 'Her Eylül'de Karadeniz
Soldan Dalgalanır...' Öyle böyle değil, korkular ve zaaflar üzerine inşa
edilmiş koskoca bir yıl daha nasıl geçtiyse sağır sancılar da geçer.
Soluklanılır. Acılar bal olur. Eski yenisini bekler ve devrilen yılın son
makalesi böyle biçimlenir. Ve son kayıt; 'Kıyamet bu sene de kopmadı' diye
seslenir.
Evet, bu kervan yüz yıldır ilerliyor. İki ileri bir geri
yılları varsa da, hep ileri gidiyor. Yine gidecek.
Kapkaranlık zaman tünelinin çıkışından sonraki yüzyılın,
elli dört yılının nasıl benimle geçip gittiği gibi.
Yalnız her yeni yıl umuttur. Ve yıldan yıla büyüyen bu
hasret asla bitmez. Hele de yüzyılın elli beşincisi de şimdilik bendeyken...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder