1 Ocak 2019 Salı

YÜZ YILIN ELLİBEŞİ...



Bu makale öyle görünse de yeni yılı karşılama makalesi değil. Olabilirdi de. Ama değil. Gerçekte yüz yılın elli beşi bende hesabı. Bir iç hesaplaşma...
Bu paragraflar girilen yeni yıldan geçmişe, 2019'dan 1919'a koca yüzyılın, uzun bir asrın ne kadarının yaşanmışlığı veya yaşananların ne kadarının kalıcı iz bıraktığının iddiasız bir dokümanı. Bir bakıma zamanın ruhunu arama çabası. Katılımcılığı çoğaltmak isteği. Her haliyle akıl yolculuğu ve akıl buharlaşmasının altın başaklı memleket üzerinden kısa bir izahı. Sonuçta her daim kuşatılmışlık ve tersine değişimin acı bilançosu.
Yıl 2019. Az kaldı, 2019'u da gördük, göreceğiz. Bir kaç gün daha sabredersek, ölmezsek. Ve yüzyılı bağrımıza basacağız…
O yüzyıl ki, Büyük Kurtarıcı'nın 1919'da Samsun'a çıkışının peşine yıllar, on yıllar bağlanarak Yüzyıl olmuş. Yani İstiklal Harbi’nin kıvılcımlanması için, silik bir mühürle Karadeniz’e açılış tam 100 yıl önceymiş. Tam bir asır önce gerçekleşmiş Anadolu’ya geçiş.
Sözün özü dört bir yanı kuşatılmış topraklarda ‘Ya istiklal ya ölüm’ parolasıyla girişilen direnişin, ‘Geldikleri gibi giderler’ inancıyla, Kutsal İsyan'a evrilişinin ve bir devrimci yola ilerleyişinin üzerinden tam bir asır geçmiş.
İşte o bir asrın yarısından fazlasını, yani elli dört senesini capcanlı yaşamış, 55'incisini yaşayacak devrimci, yurtsever bir Cumhuriyet evladı olarak, farklı bir 'Yeni Yıla Merhaba' yazısı yazma derdindeyiz. Ama dert bir değil, yüz değil, bin. Hangi biriyle başedelim. Hem de bin bir suratlılarla dolu ortalık. Hangi biriyle uğraşalım. Rahatça yazalım…
İşte Şu Garip bencileyin o muhteşem kurtuluşun ve kuruluşun sonrasındaki yüzyılın, yarısından fazlasını bizzat görmüş, gözlemlemiş ve geçirmiş bir birey. Yine de yazmak zor.
Ayrıca insanlık tarihinde antiemperyalist ruhun, fesat gericiliğe ve egemen güçlere ilk yenilgiyi tattırdığı günden bugüne, gizliden gizliye millet bütünleşmesinin nasıl zedelendiğini de gören ve bilen biri. O ilk adımın, ilk kurşunun hedeften ne kadar uzaklaştırıldığına da tanıklık etmiş kişi. Gönül yaz diyor ya nasıl yazalım.
Gereğince yazamadık belki ama ne yazık ki yakın geçmişin kayıp, yitik kuşağının bir temsilcisi olarak en olmazları yaşamak düştü payımıza. Yılmadık hiç. Hep 'geldikleri gibi giderler' algısıyla her saltanata direndik. Ve her defasında yerden göğe haklı çıkarak seneleri kaybettik. On yıllar geçti gitti. Tam elli dört yılı doldurduk. Ve ana yaşı elli beşe yasladık şu fani dünyada. Hep baba sözünü tutup, haydan huya hiç küp doldurmadık. Olsun varsın. Zenginlik başkalarının olsun dedik. Yine de kazanamadık.
Bol derin yaşamda bize düşen Ata'nın yüz yıl önce virane Bandırma Vapuru ile Karadeniz’e ulaşmasından sonraki yüz yılın elli dördü. Adam olana yeter. Ölüm kalım olmazsa eğer elli beşi de bendeniz de. Ne anılar saklı heybede. Ne yaşanacaklar yazılı kaderde. Dirayetle yaşarız yine. Korkmadan. Zaten haybeden yaşamadık ki hiç. Ne mutlu...
Yeni yıla yelken açmışken ve mutlu olmak gerekirken, maalesef gönülden 'Merhaba 2019' diyemiyor insan. Merhaba dileniyor. Bakalım yüz yıldan artan ellibeşinci yıl daha neler gösterecek abisine...
Gel de yaz neler gördü bu fakir, onlarca sene. Neler neler; Nice siyasal filmler, ucuz senaryolar, zorunlu seyahatler, planlı programlı rivayetler, besleme tehlikeler, metazori çizilmeler, emrivaki hizaya çekilmeler, maşalı komplolar, kibirli güruhlar, emperyal dizaynlar, ablak suratlı ablukalar, fedaisel sofulaşmalar, akıllı akılsız sataşmalar, beterin beteri şartlar, çetin koşullar, stratejik karmaşalar, mertebe düzenekli başıbozuklar, dilsiz dinbazlıklar, otokontrol kaçağı zaaflar, ithal fazlalıklar, millici riyakarlıklar, müridi sapkınlıklar, zifiri karanlıklar, ihtiraslı hükümler, sabah alacasında faşist darbeler, militarist muhtıralar, totaliter bağnazlıklar, gizli darbecikler, oligarşik sarsıntılar, kıytırık girişimler, uyduruk kalkışmalar. Ve keyfekeder gözaltılar, mahsus mahpusluklar. İdamlar, sürgünler, kıyımlar. Zam, zulüm, işkence. Gözyaşı ve kan. Dört duvar zindan. Ve daha niceleri. Hep kötülük. Kötülük.
Ve iyiye kötürüm kaldık daima. Kör gözlere parmak, şu Garip bencileyin elli dört yılda yüz yılda yaşananların en vahimlerini, envai çeşidini bir arada gördü ve yaşadı...
Hele ki yüz yıl boyunca Cumhuriyet'in göğsüne saplanacak sedef kakmalı hançerin bir saklanıp bir sallanışını da son demlerinde. İhaneti de. Sosyoekonomik pranganın şu fakir halka vurulması için yükseltilen nice siyasal aidiyetleri de. Her devirde yükselen değer, 'Büyük Kurtarıcı'yı bitiriş yıllarına dönüştürülen ayarlı buharlaşmaları, kısır dozajlı kalıplaşmaları da.
Öyle dün de yaşayanlar gördü ki yarınları felç eden. Tahta oturtulup mükafatlandırılan. Can dayanmaz. Ama zaman durmaz, akar geçer. Bitmez denilenler de an gelir biter.
Tıpkı bendenizin bir asırlık özgürlük yolculuğunun elli beşinci senesine tanıklık edeceğim gibi. Yaz başı 1919'u nasıl kış başı 2019'a bağlandıysa. Ve 2019'da bir yerlere bağlanır inancıyla. İçten içe, kalpte bitenler gibi.
Belki tam zamanıdır; 2019 ve sonrasında, ay kızıla çalar, yekpare düşlere uzar yıllar. Bir yaz mavisi yolculuğuysa akla takılan ansızın yolculanılır. Birden akıl duvarına, dil duvarına, göz yuvarına, yürek duvarına deniz mavisi yerleşir. Ve sonsuzluk kapısından geçişe yakın; şiir biter, şair uslanır, iç yangını sürse de akıl öper gökyüzünü. Ve 'Her Eylül'de Karadeniz Soldan Dalgalanır...' Öyle böyle değil, korkular ve zaaflar üzerine inşa edilmiş koskoca bir yıl daha nasıl geçtiyse sağır sancılar da geçer. Soluklanılır. Acılar bal olur. Eski yenisini bekler ve devrilen yılın son makalesi böyle biçimlenir. Ve son kayıt; 'Kıyamet bu sene de kopmadı' diye seslenir.
Evet, bu kervan yüz yıldır ilerliyor. İki ileri bir geri yılları varsa da, hep ileri gidiyor. Yine gidecek.
Kapkaranlık zaman tünelinin çıkışından sonraki yüzyılın, elli dört yılının nasıl benimle geçip gittiği gibi.
Yalnız her yeni yıl umuttur. Ve yıldan yıla büyüyen bu hasret asla bitmez. Hele de yüzyılın elli beşincisi de şimdilik bendeyken...

Hiç yorum yok: