30 AĞUSTOS VE SONRASI…
O, böyle savaşamayız ordu yok denilen orduyu sabırla kurdu. Mehmetleri zafere inandırdı, altın sırma ile işledi ve ölüme gönüllü etti. Şehadete imanlı. O, parasız pulsuz olmaz, savaş için çok para gerekir dediler, para bulunur dedi buldu. Karşımızda bin bir çeşit çok düşman var içlerinden birine mandalanalım dediler. O, mandallanmayı reddetti. Yedi düvele tek başına karşı durdu ve topunu yendi…
O, “ 30 Ağustos'ta yürüdü uçurumun başına kadar. Eğildi durdu. Bıraksalar Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı…” O, atılan boş laflara kanmadı, yılmadı, doğrudan ayrılmadı. Zerre korkmadı. O, dünyanın en büyük siper savaşlarından, süngü savaşlarına dek geçen zamanda asla uyumadı. Hiç uyutmadı.
Ve O’nun sayesinde bir millet doğdu küllerinden…
Öyle bir manzara ki; çarığı çaputu delik, lokması kuru ekmek, içkisi üzüm hoşafı, üstü başı perişan, çulu yamalık, elde kalan en öldürücü silahı süngüsü ama kurtuluşa tam inançlı ordunun, yoğun eleştirilerin tersine düzenli olmasına çaba sarf edilen ordunun önünde Gazi Mustafa Kemal. Ve etrafında komuta kademesinden neferine, silah arkadaşları. Asla yakınmadılar. Ve Kutsal isyanın taçlandırılacağı ilk gün alacasında kutsallar üzerine yeminler edildi. Yeminden dönülmedi…
26 Ağustos sabah ayazında tam bağımsızlık için hücuma geçeli, yedi düveli Karşıyaka'dan denize dökmek için taarruz edeli, büyük zafere ulaşılalı tam 96 yıl. Yıllar geçmiş gitmiş. Çok geçti sanılıyor ama öyle uzun bir süre geçmiş değil aslında. Ortalama yaşın biraz üstünde bir insan ömrü. Yaşı yüze vurmuşların ve az buçuk aşmışların kıyısından köşesinden, tarihin kırıntılarından anımsayacağı bir ulu serüvendi yaşanan.
İşte bu büyük Zafer, tarihin bu en ödünsüz taarruzu ve kutlu ilerleyiş son yıllarda nedense artık unutulsun isteniyor. Gazi Paşa'nın öncülüğü ve önderliği, muharebeyi bizzat yönettiği resmen yok sayılıyor. Başkomutanlığı görmezden geliniyor. Oysa üzerinden çok değil 96 yıl geçmiş. Unutulması mümkün değil.
Sıkıştıkça öylesine anti-emperyalist nutuklar çekmek, emperyalizmle ekonomik savaş veriyoruz, veriliyor deyip havanda su dövmek, havadan övünmek ile olmaz. Bu gün bile hala ezilenlerin ve mazlumların sembol saydığı yüzyıl başındaki o kutsal dirilişi hiçe sayarsan, yakın tarihini unutur ve yok sayarsan, gelmişinden geçmişinden ders çıkarmazsan, aslını neslini inkâr edersen, Büyük Kurtarıcı’nın adını sanını anmaktan dokuz takla atarak imtina edersen şimdilik kısa süreliğine imtiyazlanabilirsin. Ama civarda reddi miras maksatlı restin görüldüğünde, eloğlu sıkar boyunduruğu nefessiz bırakır. Ortalıkta kalırsın. Zaten memleketin çivisi kopmuş, milletin bir kısmı iyice çığırından çıkmış. Bir daha toparlayamazsın.
İşte bu kapalı kapaklı çerçevede koskoca Kuvayı Milliye Destanı üç kuruşluk çıkar düşkünlerince, zoru görende yol ve yön değiştirme maharetlilerince aklı sıra karalanıyor. Sözde emperyalist sarmaldan çıkma kavgasına girişenler, 96 yıl önceki bu Ulusal Kurtuluş hamlesini bambaşka yerlere bağlıyorlar. Olmasa da olurdu. Olacak iş değildi oldu. Başa geldi bir kere diyebiliyorlar. Hatta bu ulvi mücadele üzerinden nemalanmayı ganimete sayıyorlar. Sahiplenirmiş görünerek cüziye, külliye recepsiyonları ile sözde anmalarla, aslında otokratik yönetim perçinleniyor. Cumhuriyetin köküne kibrit suyu. On yıllardır sinkaflanan tek adamlık padişahlık düzeyinde pederşahi hortlatılıyor.
30 Ağustos Büyük Taarruz ve 31 Ağustos ile başlayan zafere yürüyüşün özü; Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sevr’in parçalanması ve Zafer. Ve tam bağımsızlık. Bir yanda ise ”gaflet, dalalet ve ihanet”…
Ölesiye minnettarlık ise tek Ata cümlesinde gizli; “ 30 Ağustos'ta yaptığımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik. 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürüyordu…”
Durum bu iken 96 yıl sonra otomatik biçimde terkiplenen anlaşılmaz bir nefret ve nankörlük söz konusu. Yetmezmiş gibi dâhili ve harici bir bedhahlık tertipleniyor. Bir millet ki yaklaşık yüz yıl önce vakti zamanında milletine tüm uyarıları yapmış, 96 yıl önce memleketi düşman işgalinden, ümmeti dinsiz olmaktan, ahaliyi köle düşmekten kurtaran ve bağımsız bir ülke kuran liderini yok saymayı maharet görüyor. Sövmeyi vazife. Ötekiyle berikiyle kıyaslamayı ise serdengeçtilik.
Alemde gelecek nesillerine aktarmak için insanlık tarihinde en silik, en cılız, en ucuz kahramanlık gösterisinde bulunmuş kendinden şahısları cımbızla seçen milletler varken, koca yeryüzünde başkalarınca da kahramanlık abidesi görülen mitlerine, gelmişine geçmişine sayıp saydıran bu millet gibi bir başka millet olmaya. Yazık.
Böyle millet düşman başına…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder