9 Şubat 2019 Cumartesi

MİLLETİN "VARLIK FONU"


MİLLETİN "VARLIK FONU" BORÇLANACAK!

Milletin, memleketin 'Varlık Fonu' varlığa darlık olmaz hesabıyla uluslararası sermaye piyasalarından borçlanacak, deniliyor...
Bu hamlenin sonuçları nereye uzar bilinmez ama kurulduğundan bugüne devletin 46 taşınmazı bu fona devredildi. Devirlerle toptan 50 milyar dolarlık varlık ile memleketin en zengin kurumu 'Varlık Fonu' oldu.
Fona, bankalar ve şirketlerdeki devlet payları, Kitler ile 49 yıllığına şans oyunları ve at yarışı lisansları bağlandı. Hazine hissesi bulunan Ziraat Bankası, Botaş, Tpao, Borsa İstanbul, ptt, Türksat ve Türk Telekom... 'Varlık Fonu'nun portföyüne alındı.
Ayrıca Türk Hava Yolları ve Halkbank Özelleştirme İdaresi hisseleri de fona devredildi.
Böylece 'Varlık Fonu' tam bir zenginler kulübü oldu...
Kurulduktan hemen bir yıl sonra fonun, bir Çin bankasından 5 milyar dolarlık kredi girişiminde bulunduğu biliniyor. Ancak kredi alınamadı. Aradan bir yıl daha geçti ve 'Varlık Fonu'nun bu yıl yine uluslararası para piyasalarından borçlanma peşinde olduğu söyleniyor. Eğer gerçekleşirse bu ilk borçlanma ile 'Varlık Fonu' bir yıl opsiyonlu 3 yıl vadeli borç alacak.
Peki, borçlanma maliyeti ne? Bilen ve açıklayan yok...
Bakan düzeyinde enstruman çeşitliliği artırılacak ve bono ihraç edilecek açıklaması, aslında borç alma koşuşturmasını yasal kılmanın bir adım öncesi oldu. Rivayet o ki; Şubat sonu itibariyle borç bulma girişimlerine başlanacak. İlk olarak da japonlarla görüşülecek.
Ancak bu görüşmeler bile yabancılara devrilmiş durumda. Bahsedilen odur ki; ABD merkezli Citigroup, Morgan Stanley, Nomura ve Mitsubishi adlı iki Japon bankaları yetkilendirilmiş.
Hepsi Topu 1 milyar dolar için...
Memleketin ekonomik durumu kötü, o kadar kötü diyenleri haklı çıkarırcasına bir atak bu. Toptan ne hale gelindiğinin perçinlenmesi...
Yerel seçim için 154 milyon oy pusulasının basılacağı şu seçime dönük günlerde sağdan sola tüm siyasetçiler bir yerlere konma ve adaylaşma telaşında. Hepsi de memleketi düşünür havasında. Ama millete yansıyan şekliyle ekonomik durum içler acısı.
Aynı şekilde bir yerlerde başka bir telaş var. Ekonominin endişe verici durumunu lokal vuruşlarla gidermeye yönelik borç bulma telaşı...
Bu 'Varlık Fonu'na gelince; Varlık Fonu Sayıştay dahil kimsenin denetleyemediği, Ticaret kanunu hükümlerinden muaf, yönetimi özel hukuk hükümlerine göre belirlenen bir kurum. Yani memleketin en değerli kamu kurumlarını uhdesinde bulunduran ve alınacak dış borçlara teminat olarak gösterilebilir bir fon. Öyle ki hiç kimseye hesap vermez, hiç kimse hesap soramaz, soran suçlu çıkabilir bir kurum.
Bunca önemli 'Varlık Fonu' sadece yedi kişilik bir yönetim kurulu ile idare ediliyor. Bu yöneticiler de finans yatırımcılığı ve çokuluslu finans ilişkilerine vakıf olan kişilerden seçilmiş. İşte bu yönetim millet adına fon portföyündeki kamu kurumlarının teminat edilmesi üzerinden borç alacak ve borç para ile borçlanma kapısını aralayacak. Yani belli alanlarda düşük faizli kredi dağıtımına gidecek.
Borç parayla piyasaların bir nebze de olsa canlandırılmasını sağlayacak. Düş böyle ama aslında İslami finans yatırımcıları ile el ele yeni imtiyazlar yaratılacak gibi görünüyor diyenlerde az değil.
Ve alınacak borçların teminatı ve garantisi ise her zamanki gibi Memleketin öz varlıkları ile milletin ta kendisi olacak...
Durum bu kadar net fakat resmen parti taraftarlığına soyundurulmuş millet hiçbirşeyin farkında değil...

HANEDAN SALTANAT KAYIĞINDA...

Aradan yüzyıldan fazla geçtikten sonra birileri kendilerini yok olmuş hanedanın hala bitmez ve son temsilcisi sanarak ve sayarak şimdilerin saltanat kayığına bindi. Bu yeni versiyon, kayığındalıkla sosyal medya fenomenliğine soyundu. Bu acayip farkındalık zaten bir soyunuyor, bir kapanıyor ve tesettürlü teslimiyetin belli atıflarına çerez oluyor...
Şimdi de İstiklal Savaşı kahramanı gazilere taktı. Mesnetsiz, çirkin iftiralar atıyor. Seviye yerlerde. Ottoman kızı olarak hiç de Hanedandan birine yakışmayacak yozluk içinde. Yokluktan ruhu tutuşmuş. Nezaket sıfır. Artık dert kime yaranmak ve yamanmak ise dayanıksız iddialarla müfteri potasında eriyor. Aslında on yıllardır sistematik kampanyanın son halkası bu çirkin çıkış. Son halka.
Bu gayri kanuni çıkmaların, tabansız çıkışların hangi siyaset öncülüğünde pervasız cesareti buldukları ise ibretlik vaka. Örtülü amacın ne olduğunu kurcalayan bir vatansever ise şimdilik yok. Memleket kurucularına ağır hakaret içermesine karşın bu alenen kutsala sövme girişimine "Hadi canım sende" diyecek bir babayiğit de yok.
Vakti zamanında Koskoca İmparatorluğu manda himayesine sokarak kurtarmak isteyen ve dileyen Hanedan mensuplarının ve dahi torunlarının, bugün yırtık poşetten çıkar gibi çıkıp Vatanı kurtaranlarla görülecek hiçbir hesapları yoktur diyen de. Acı olan yürekten 'Yoktur' sesi bile yükseltilmiyor.
Daima dede parasından,mütemadiyen köşklerden, saraylardan dem vuruluyor ama dede borçlarından ve o borçları kimin ödediğinden zerre bahis yok. Yıllardır yapılan ayıp kayıp arasında medcezir cambazlığı.
Beş kuşak öteden kan bağı ile Sultan kesilip ahkam kesmek kolay. Bu kolaylama desturdan geçip kalaylama düzeyine erişince yapılan edilen diğer Hanedan üyelerine de ayıp etmek aslında.
Hele Cumhuriyet tarihinden çakmış, halkla ilişkileri zayıf, reklamcılık yönü ağır basan tarih özürlü kimlikle saldırmak koca memlekete ayıp etmek vesselam...
Bu son acımasız ve cahilane saldırının elbette bir karşılığı da olmalı yani bunun 'bir bedeli var' olmalı. Yoksa diline tesettür uygulamayan hemen herkes çıkar diğeri var saydıklarının kutsalına bir güzel söver.
Hele yüz yıl derin kış uykusuna yatan Saltanat düşkünleri de bu işi seviyor ve seviniyorsa ve de susuyorsa başka bir ayıp...
Her şey bir yana bu sultandan güç alan, örnek sayan ya da fırsat kollayan birileri de yarın çıkıp diğerlerinin kutsal saydığına bir güzel söver...
Yazık çok yazık olur...
Tarihten kala kalmış bu Hanedan üyesi şimdilik saltanat kayığında ama Nil yumuşaklığında değil Deniz. Çetin ve dalgalı. İşe yaramazları tez elden döker tarihin derin sularına...
Hem de yüz yıla kalmaz. Tıpkı dedeler ve oğullarını yakın tarihe gömdüğü gibi...
BAYRAKSIZ GEMİ
Doğa korkunç ürpertilerle gerilince
kara dalgalar yayıldı
çıplak sahile…
Buz dağı değdi ateşime eridim…
Sona doğru gelinirken silindi yazılar
fitil oldum ateşsiz lambaya.
Yazdıkça yandım…
Boyutsuz sıradanlıktan tam kurtulacakken
üç boyutlu resmi deldi bir acayip güç
kara deliğe üflendim.
Fotoğraflara kıyamadım.
Kıyametin tam ortasında
forsalar uyandı.
Fosfor parlağı kovalıyor artık güçsüzleri.
Gülümseyen fırtınada battı filikalar
hoppa coşkular düştü kucağıma.
Ayni sicimle düğümlendi anılar.
Gökyüzü ıslak deniz kuru…
Kurulu düzen kuruntusuyla
cepheler kuruldu hudut boyu
ufka bağlandı acılar.
Milisler sisler arasında kayboldu
kulağım ağır işitecek ağırlıkta
bu kaçık yarıştan kaçış yok.
Sonra bayraksız gemide aylaklık
aykırı ayrılıklar sıcağında
kuş tüyü yataklar son durağım.
Bembeyaz bir kuşun kanadında tutsağım.
Tutkuyla varılan limanlar soğuk
iman tahtası tık nefes.
Soluklanma diyarında havasızım.
Dizginleri tutan el dondurucu ayaz da mosmor
yelkenler delik deşik
erken zamanda doğumun suçu bu ürpertiler.
Doğum lekesi sol mememin altında.
Ayni sicimle düğümlendim gökyüzüne.
Temel atıldı ak sulara
Maya tuttu
kurdeleler kesildi mermer anıta.
Uğursuz makas kör
cenaze törenini doğradı.
Dirgenin ucunda töre bedduasıyla.
Beynim karıncalanıyor fitil ateşlendi
El bombamın pimini çektim
Mezarımın başında oturdum
bekledim ki gelecek o eşsiz gürültü.
Yanılmışım çok yanılmış gelmedi.
Doğanın kanunu işler karışılmaz işine
Sonu sonsuzluğa yazarken öğrendim...

Hiç yorum yok: