MİLLETİN
"VARLIK FONU" BORÇLANACAK!
Milletin,
memleketin 'Varlık Fonu' varlığa darlık olmaz hesabıyla uluslararası sermaye
piyasalarından borçlanacak, deniliyor...
Bu hamlenin
sonuçları nereye uzar bilinmez ama kurulduğundan bugüne devletin 46 taşınmazı
bu fona devredildi. Devirlerle toptan 50 milyar dolarlık varlık ile memleketin
en zengin kurumu 'Varlık Fonu' oldu.
Fona,
bankalar ve şirketlerdeki devlet payları, Kitler ile 49 yıllığına şans oyunları
ve at yarışı lisansları bağlandı. Hazine hissesi bulunan Ziraat Bankası, Botaş,
Tpao, Borsa İstanbul, ptt, Türksat ve Türk Telekom... 'Varlık Fonu'nun
portföyüne alındı.
Ayrıca Türk
Hava Yolları ve Halkbank Özelleştirme İdaresi hisseleri de fona devredildi.
Böylece
'Varlık Fonu' tam bir zenginler kulübü oldu...
Kurulduktan
hemen bir yıl sonra fonun, bir Çin bankasından 5 milyar dolarlık kredi
girişiminde bulunduğu biliniyor. Ancak kredi alınamadı. Aradan bir yıl daha
geçti ve 'Varlık Fonu'nun bu yıl yine uluslararası para piyasalarından
borçlanma peşinde olduğu söyleniyor. Eğer gerçekleşirse bu ilk borçlanma ile
'Varlık Fonu' bir yıl opsiyonlu 3 yıl vadeli borç alacak.
Peki,
borçlanma maliyeti ne? Bilen ve açıklayan yok...
Bakan
düzeyinde enstruman çeşitliliği artırılacak ve bono ihraç edilecek açıklaması,
aslında borç alma koşuşturmasını yasal kılmanın bir adım öncesi oldu. Rivayet o
ki; Şubat sonu itibariyle borç bulma girişimlerine başlanacak. İlk olarak da
japonlarla görüşülecek.
Ancak bu
görüşmeler bile yabancılara devrilmiş durumda. Bahsedilen odur ki; ABD merkezli
Citigroup, Morgan Stanley, Nomura ve Mitsubishi adlı iki Japon bankaları
yetkilendirilmiş.
Hepsi Topu 1
milyar dolar için...
Memleketin
ekonomik durumu kötü, o kadar kötü diyenleri haklı çıkarırcasına bir atak bu.
Toptan ne hale gelindiğinin perçinlenmesi...
Yerel seçim
için 154 milyon oy pusulasının basılacağı şu seçime dönük günlerde sağdan sola
tüm siyasetçiler bir yerlere konma ve adaylaşma telaşında. Hepsi de memleketi
düşünür havasında. Ama millete yansıyan şekliyle ekonomik durum içler acısı.
Aynı şekilde
bir yerlerde başka bir telaş var. Ekonominin endişe verici durumunu lokal
vuruşlarla gidermeye yönelik borç bulma telaşı...
Bu 'Varlık
Fonu'na gelince; Varlık Fonu Sayıştay dahil kimsenin denetleyemediği, Ticaret
kanunu hükümlerinden muaf, yönetimi özel hukuk hükümlerine göre belirlenen bir
kurum. Yani memleketin en değerli kamu kurumlarını uhdesinde bulunduran ve
alınacak dış borçlara teminat olarak gösterilebilir bir fon. Öyle ki hiç
kimseye hesap vermez, hiç kimse hesap soramaz, soran suçlu çıkabilir bir kurum.
Bunca önemli
'Varlık Fonu' sadece yedi kişilik bir yönetim kurulu ile idare ediliyor. Bu
yöneticiler de finans yatırımcılığı ve çokuluslu finans ilişkilerine vakıf olan
kişilerden seçilmiş. İşte bu yönetim millet adına fon portföyündeki kamu
kurumlarının teminat edilmesi üzerinden borç alacak ve borç para ile borçlanma
kapısını aralayacak. Yani belli alanlarda düşük faizli kredi dağıtımına
gidecek.
Borç parayla
piyasaların bir nebze de olsa canlandırılmasını sağlayacak. Düş böyle ama
aslında İslami finans yatırımcıları ile el ele yeni imtiyazlar yaratılacak gibi
görünüyor diyenlerde az değil.
Ve alınacak
borçların teminatı ve garantisi ise her zamanki gibi Memleketin öz varlıkları
ile milletin ta kendisi olacak...
Durum bu
kadar net fakat resmen parti taraftarlığına soyundurulmuş millet hiçbirşeyin
farkında değil...
HANEDAN
SALTANAT KAYIĞINDA...
Aradan
yüzyıldan fazla geçtikten sonra birileri kendilerini yok olmuş hanedanın hala
bitmez ve son temsilcisi sanarak ve sayarak şimdilerin saltanat kayığına bindi.
Bu yeni versiyon, kayığındalıkla sosyal medya fenomenliğine soyundu. Bu acayip
farkındalık zaten bir soyunuyor, bir kapanıyor ve tesettürlü teslimiyetin belli
atıflarına çerez oluyor...
Şimdi de
İstiklal Savaşı kahramanı gazilere taktı. Mesnetsiz, çirkin iftiralar atıyor.
Seviye yerlerde. Ottoman kızı olarak hiç de Hanedandan birine yakışmayacak
yozluk içinde. Yokluktan ruhu tutuşmuş. Nezaket sıfır. Artık dert kime yaranmak
ve yamanmak ise dayanıksız iddialarla müfteri potasında eriyor. Aslında on
yıllardır sistematik kampanyanın son halkası bu çirkin çıkış. Son halka.
Bu gayri
kanuni çıkmaların, tabansız çıkışların hangi siyaset öncülüğünde pervasız
cesareti buldukları ise ibretlik vaka. Örtülü amacın ne olduğunu kurcalayan bir
vatansever ise şimdilik yok. Memleket kurucularına ağır hakaret içermesine
karşın bu alenen kutsala sövme girişimine "Hadi canım sende" diyecek
bir babayiğit de yok.
Vakti
zamanında Koskoca İmparatorluğu manda himayesine sokarak kurtarmak isteyen ve
dileyen Hanedan mensuplarının ve dahi torunlarının, bugün yırtık poşetten çıkar
gibi çıkıp Vatanı kurtaranlarla görülecek hiçbir hesapları yoktur diyen de. Acı
olan yürekten 'Yoktur' sesi bile yükseltilmiyor.
Daima dede
parasından,mütemadiyen köşklerden, saraylardan dem vuruluyor ama dede
borçlarından ve o borçları kimin ödediğinden zerre bahis yok. Yıllardır yapılan
ayıp kayıp arasında medcezir cambazlığı.
Beş kuşak
öteden kan bağı ile Sultan kesilip ahkam kesmek kolay. Bu kolaylama desturdan
geçip kalaylama düzeyine erişince yapılan edilen diğer Hanedan üyelerine de
ayıp etmek aslında.
Hele
Cumhuriyet tarihinden çakmış, halkla ilişkileri zayıf, reklamcılık yönü ağır
basan tarih özürlü kimlikle saldırmak koca memlekete ayıp etmek vesselam...
Bu son
acımasız ve cahilane saldırının elbette bir karşılığı da olmalı yani bunun 'bir
bedeli var' olmalı. Yoksa diline tesettür uygulamayan hemen herkes çıkar diğeri
var saydıklarının kutsalına bir güzel söver.
Hele yüz yıl
derin kış uykusuna yatan Saltanat düşkünleri de bu işi seviyor ve seviniyorsa
ve de susuyorsa başka bir ayıp...
Her şey bir
yana bu sultandan güç alan, örnek sayan ya da fırsat kollayan birileri de yarın
çıkıp diğerlerinin kutsal saydığına bir güzel söver...
Yazık çok
yazık olur...
Tarihten kala
kalmış bu Hanedan üyesi şimdilik saltanat kayığında ama Nil yumuşaklığında
değil Deniz. Çetin ve dalgalı. İşe yaramazları tez elden döker tarihin derin
sularına...
Hem de yüz
yıla kalmaz. Tıpkı dedeler ve oğullarını yakın tarihe gömdüğü gibi...
BAYRAKSIZ
GEMİ
Doğa korkunç
ürpertilerle gerilince
kara dalgalar
yayıldı
çıplak
sahile…
Buz dağı
değdi ateşime eridim…
Sona doğru
gelinirken silindi yazılar
fitil oldum
ateşsiz lambaya.
Yazdıkça
yandım…
Boyutsuz
sıradanlıktan tam kurtulacakken
üç boyutlu
resmi deldi bir acayip güç
kara deliğe
üflendim.
Fotoğraflara
kıyamadım.
Kıyametin tam
ortasında
forsalar
uyandı.
Fosfor
parlağı kovalıyor artık güçsüzleri.
Gülümseyen
fırtınada battı filikalar
hoppa
coşkular düştü kucağıma.
Ayni sicimle
düğümlendi anılar.
Gökyüzü ıslak
deniz kuru…
Kurulu düzen
kuruntusuyla
cepheler
kuruldu hudut boyu
ufka bağlandı
acılar.
Milisler
sisler arasında kayboldu
kulağım ağır
işitecek ağırlıkta
bu kaçık
yarıştan kaçış yok.
Sonra
bayraksız gemide aylaklık
aykırı
ayrılıklar sıcağında
kuş tüyü
yataklar son durağım.
Bembeyaz bir
kuşun kanadında tutsağım.
Tutkuyla
varılan limanlar soğuk
iman tahtası
tık nefes.
Soluklanma
diyarında havasızım.
Dizginleri
tutan el dondurucu ayaz da mosmor
yelkenler
delik deşik
erken zamanda
doğumun suçu bu ürpertiler.
Doğum lekesi
sol mememin altında.
Ayni sicimle
düğümlendim gökyüzüne.
Temel atıldı
ak sulara
Maya tuttu
kurdeleler
kesildi mermer anıta.
Uğursuz makas
kör
cenaze
törenini doğradı.
Dirgenin
ucunda töre bedduasıyla.
Beynim
karıncalanıyor fitil ateşlendi
El bombamın
pimini çektim
Mezarımın
başında oturdum
bekledim ki
gelecek o eşsiz gürültü.
Yanılmışım
çok yanılmış gelmedi.
Doğanın
kanunu işler karışılmaz işine
Sonu
sonsuzluğa yazarken öğrendim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder